Niçin Geriye Gittik?
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 03 Mart 2019
Pazar
MÜSLÜMAN halkın enerjisi, imkanları, fırsatları, ümitleri, öfkeleri vardır. Bunlar kıymetlidir, bunları verimsiz sahalarda harcamamak, ziyan etmemek gerekir.
İşe önce paradan başlayalım. Bu ülkede her yıl milyarlarca dolar “Dinimize, dâvamıza, imanımıza hizmet” parası toplanmaktadır. Bu paralar ne olmaktadır? Bizi kurtuluşa, izzete, selamete, necata, felâha götüren yollarda mı harcanmaktadır? Yoksa ziyan ve israf mı edilmektedir? Kocaman ve çirkin betonarme cami binalarının inşaatı hızla devam ediyor. Sırf betonarme bina ile kurtuluş olur mu? Birtakım “Özel Diyanetler”in işletme masrafları için yüz milyonlarca dolar harcanıyor. Bu özel diyanetler bizi kurtarmak, izzet ve selâmet içinde yaşatmak için ne gibi faaliyetler yapmaktadır? Elli seneden beri islâmî hizmetler ve faaliyetler için akıl almaz derecede büyük rakamlar harcandı ama Müslümanların hâlâ büyük ve ciddî bir bilgi bankası yok, bir stratejik araştırmalar enstitüsü yok. Kırsal kesim, gecekondu, varoş kafasıyla, marjinal zihniyetle böyle hizmetler yapılabilir mi? Müslümanlar, çoğunlukta olmalarına rağmen bu ülkede niçin medya üstünlüğünü sağlayamamışlardır?
Paradan sonra öfkeye geçiyorum. Evet Müslümanların haklı öfkeleri vardır. Bu öfke bir güçtür, kuvvettir. Ancak yerinde kullanmak, akıllıca kullanmak şartıyla. Şiddete başvurulsun, yasal hudutlar dışına çıkılsın demiyorum. Biz islâmî kesimin öfkesini, üzüntülerini, tepkilerini hayırlı faaliyetler için kullanabiliyor muyuz? Aksine bu öfkeleri boşa harcatıyoruz. Bundan kısa bir müddet önce onbeş yaşında bir kız, Farmason bir bakanı protesto ettiği için tutuklandı ve kırk günden fazla zindanda yatırıldı. Türkiye, çocuk hakları konusunda uluslararası andlaşmalara imza koymuştur; çok mâsumâne ve haklı bir protestodan, yasalar içindeki bir tepkiden dolayı bir çocuğun bu kadar uzun bir müddet zindanda tutulması doğru mudur? Halk buna karşı büyük öfke göstermiştir ama islâmî medya gereken ilgiyi göstermemiştir. Gereken kelimesini kullandım. Bir miktar yayın yapılmıştır ama bu yeterli olmamıştır. Tutuklanan o cesur çocuğun bir bayrak haline getirilmesi gerekirdi. Tesettürlü olduğu için zindana atılan o çocuk için kampanyalar tertiplenmesi, İngiltere, Kanada gibi ileri bir ülkede tahsiline devam etmesi için maddî imkanlar bulunması gerekirdi. Bu çocuğun resimlerinin, posterlerinin basılması, onun hakkında yüzbinlerce, hattâ milyonlarca broşür dağıtılması gerekirdi. Maalesef bunlar yapılmamıştır.
Müslümanların öfkelerini, üzüntülerini, kahırlarını ziyan etmemek lazımdır. Saman alevi gibi infiallerin, günü birlik tenkitlerin faydası olmaz.
Müslümanların zamanları da israf ediliyor, boşa harcanıyor. İlerlemek bir tarafa, geri gidiyoruz. Çünkü metodlar, siyasetler yanlıştır. Zaten ortada doğru dürüst metod ve siyaset de yoktur.
Bundan beş sene önce Müslümanlar, dindarlar daha rahattı. Zaman zaman ufak tefek bazı engellemeler oluyordu ama tesettürlü kızlar üniversitelere gidip okuyabiliyor, diploma alabiliyorlardı. İmam-Hatipli kızlar da rahatça başörtülü olarak okuyordu. İmam-Hatipler gözde okullardı, onlara büyük rağbet vardı. Kur’an kursları da doluydu.
Birkaç yıldan beri her şey tersine döndü. Müslümanlara bir sürü hakaret ve tehdit yapılıyor. Üniversitelere başörtülü öğrenci sokulmuyor. İmam-Hatiplilerin belleri kırıldı. Resmî kadrolardaki onbinlerce dindar memurun atılması için harekete geçtiler. Dine, dindarlara, din okullarına, Kur’anî eğitime karşı bir savaş açıldı.
Bütün bunlar Müslümanların başına niçin geldi? İslamî kesimdeki bazı baronların hatâları, yanlışları bu olumsuz gelişmede rol oynamış mıdır?
Güney Afrika’da ırkçı, beyaz bir iktidar hüküm sürüyordu. Çoğunluğu teşkil eden zencilerin seçme ve seçilme hakları yoktu. Zenci lider Mandela tam yirmi sekiz yıl, tekrar ediyorum yirmi sekiz yıl hapis yattı. Çıktıktan sonra dâvası ve ideali için tekrar çalışmaya başladı ve o cebbar, o zâlim, o göz açtırmaz rejimin değişmesini sağladı, kendisi de ülkeye devlet başkanı oldu. Türkiye Müslümanları dâvalarını niçin yüceltememişlerdir?
İslâm yüce bir dindir, yüce bir dâvadır, yüce bir nizamdır. İslâm Allah’ın dinidir, Seyyid-i Kâinat olan Resulullah’ın dinidir. Bu dine ancak ve ancak ihlasla, istikametle, adaletle, danışma ile, firasetle, basiretle, yüksek ahlâkla, faziletle, hikmetle, ilimle, irfanla, kültürle hizmet edileblir. İslâmî hizmet ve faaliyetlerde yalan, aldatma, çekişip tepişme, söz verip de sözünden dönme, parayı ve şahsî menfaati din gibi benimseme, nefs-i emmaresine put gibi tapma asla geçerli akçe olamaz.
Peygamber nasıl çalışmış, Ashab-ı Kiram nasıl çalışmış, Tâbiîn nasıl çalışmış, Selef-i Sâlihîn nasıl çalışmış, ondört asır boyunca gelip geçmiş muhlis ve sadık hizmetkârlar, âmil alimler, kâmil şeyhler, hakikî mücahidler nasıl çalışmışlarsa bugünkü İslâmcıların da öyle çalışmaları gerekirdi. Peygamberin ve onun vârislerinin yolları dışındaki yollar selamete ve kurtuluşa götürmez. Bunu herkes aklına iyice yerleştirsin.
Bu dine, Ümmet’e, bu ülkeye en büyük hıyaneti arivistler, soytarılar, şarlatanlar, yalancılar etmiştir.
İslâm’a, Kur’an’a, Şer’-i şerife ihlasla, istikametle, nebevî metoda uygun olarak hizmet edenler aziz olur; bu kutsal kavramları kendi şahsî menfaat ve emelleri uğrunda istismar ve istihdama yeltenenler ise rezil, rüsvay ve zelil olur.
İki küçük şehire sahip (Söğüt ve Domaniç) olan ve Anadolu’nun en küçük siyasî birimi bulunan bir Oğuz aşireti nasıl olmuş da dünyanın en büyük imparatorluğunu kurabilmiştir? İmanla, ihlasla, istikametle, ahlakî faziletlerle, adaletle, sıdkla, Şer’-i şerife tebaiyetle olmuştur bütün o fütuhat.
Bu dine hakikî ulema, hakikî şeyhler ve mürşidler, veliler, salihler, muhlisler; ilim, irfan, edeb, hikmet taçlarıyla taçlanmış olan olgun mü’minler hakkıyla hizmet edebilir.
İslâm dâvası makyavelizmi, şarlatanlığı kaldırmaz. Müslüman önderler bir şey söylerlerse doğruyu söylemelidir, lakin her doğruyu söylemek doğru değildir. Müslümanlar aldatılamaz. Peygamberimiz, “Bizi aldatan bizden değildir” buyurmuştur. Din ve dâva için toplanan paralar kutsal bir emanettir. Bu emanete hıyanet edenler asla iflah olmazlar.
Müslümanlar! Toparlanıp da kendinizi islah etmezseniz, Allah’ın ve Resûlünün yoluna girmezseniz, Peygamber varisi olan hakikî ulema ve meşâyihe tâbi olmazsanız içinde bulunduğunuz zillet bataklığından çıkamazsınız.
Eski metodlar bir işe yaramadı, bir sürü zaman, enerji, imkan, fırsat kaybına yol açtı. Hâlâ akıllanmayacak mıyız? 20 Kasım 2000 Pazartesi
“Türkiye Bahaîleri Ruhanî Mahfili” tarafından 2000 yılının Temmuz ayında yayınlanmış “Geleceği Kim Yazıyor?” başlıklı, lüks kağıda basılmış broşürü okudum. Türkiye’de ne kadar Bahaî var? “Türkiye Bahaîleri Ruhanî Mahfili” bir dernek midir, dinî bir yüksek merci midir? Bu gibi sorulara nereden cevap alacağız? Yıllardan beri, Müslüman kesimin ileri gelenlerine, para babalarına, dinî hizmet ve faaliyetler için Müslüman halktan milyarlarca dolar yardım parası toplayanlara, bir “İslâmî Bilgi Bankası” kurmaları hususunda kaç kere, bu sütunlardan seslendim ama istek ve temennilerim hiçbir ilgi görmedi. Böyle bir bilgi bankası olsaydı, elbette nice hayatî ve önemli konu ile birlikte “Türkiye’de Bahaîler” mevzuunu da inceler, bir dosya hazırlardı.
Türkiye Bahaîleri sessiz sedasız çalışıyor. Mahkemeye müracaat ederek vatandaşlık kağıdındaki din hanesinden İslâm’ı sildirip, yerine Bahaîlik’i yazdıranlar var mıdır? Bir kısmı, Sabataycılar gibi iki kimlikli midir? Yâni zâhirde Müslüman görünüyor, gerçekte ise Bahaullah’ın çıkardığı dine mi mensuptur?
Geçenlerde bir dostum Bahaîlerin bilhassa Aleviler arasında propaganda yaptıklarından bahsetti. Atatürkçü derneklerle de sıkı ilişkiler içindeymişler. Sabataycılarla Bahaîler arasında işbirliği var mıdır?
Üniversite hazırlık kurslarına giden Müslüman bir gence, “Bahaîlik nedir, biliyor musun?” diye sordum. Hayretle yüzüme baktı, “Bu kelimeyi ilk defa sizden duyuyorum” cevabını verdi. İslâmî cemaatler kendilerine bağlı gençleri bilgi, aksiyon ve estetik hususlarında iyi yetiştiremiyor. Bir Müslümanın Bahaîlik konusunda yeteri kadar ansiklopedik bilgi sahibi olması gerekir. Onlar sessiz sedasız, gece gündüz çalışıyor, din konusunda câhil bırakılmış, boşlukta kalmış kardeşlerimizi kendi inanç ve felsefelerine çekiyor. Bizim de durumu bilmemiz, tedbir almamız gerekmez mi?
Ülkemizde okumuş, yüksek tabakaya mensup, makam ve mevki sahibi, güçlü, egemen kesim içinde birkaç bin Bahaî bulunduğu söyleniyor. İşin doğrusu nedir? Hangi İslâmî hizip, fırka, cemaat, medya müessesesi bu konuda ciddî ve ilmî bir araştırma yapıp da Ümmet-i Muhammed’in dikkatine sunacaktır? Bu kafayla, böyle bir rapor ve dosya elde etmek için çıkmaz ayın son çarşambasına kadar bekleyeceğiz galiba!
Bahaîlerin broşürüne göre, Bahaî dininin kurucusu Bahaullah’ın yükselişinin yüzüncü yıldönümü münasebetiyle Brezilya parlamentosunda birtakım parlamenterler övücü konuşmalar yapmışlar. Broşürde şöyle bir paragraf var:
“Doğduğu ülke olan İran’da Hz. Bahaullah’ın eserlerinin, İran’a hükmeden Müslüman din adamları tarafından hâlâ şiddetle lanetlenmesi, bu övgüleri (Brezilya parlamentosundaki övgüleri) daha da çarpıcı hale getiriyordu. Bu Müslüman liderlerin ataları, ondokuzuncu yüzyılın ortalarında O’nun sürgüne gönderilmesinden ve hapsedilmesinden ve insan hayatını ve toplumunu değiştirme idealini paylaşan binlerce kişinin katledilmesinden sorumluydular. Brezilya’daki bu toplantı sürerken bile İran’da yaşayan 300.000 Bahaî, dünyanın büyük bir bölümünde yüksek takdirle karşılanan fikirlerini inkâr etmedikleri için zulüm ve mahrumiyete katlanıyor, hattâ hapse ve ölüme mahkûm ediliyorlardı.”
Bahaîlerin broşüründe önemli bir husustan hiç bahsedilmemiştir. Şu anda Bahaî dini İsrail tarafından himaye ve teşvik görmektedir. İsrail’de Bahaîler vardır, bu dinin merkezleri, mercileri bulunmaktadır.
Bizdeki Bahaîler gölgede çalışıyor. Lâikliği, çağdaşlığı, resmî ideolojiyi destekliyor.
Bahaîlik bir din midir? Onun Musevîlik ve Hıristiyanlık gibi Ehl-i Kitab’ın bir şubesi olduğunu söylemek mümkün değildir. Yahova Şahitleri, Mormonluk gibi bir “sect”, tarikat olduğu söylenebilir. Bir nevi hümanizmadır denilebilir.
Bahaîler sessiz sedasız, birtakım Müslümanları kendi dinlerine çekmektedir. Siyaset üstü görünmekle birlikte, yine perde arkasında siyaset yapmakta, Türkiye’deki din-rejim kavgasında mâlum ve mâhut tarafta yer almaktadırlar. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın, diğer dinî teşkilâtların bu konuda araştırma ve istihbarat yapması, Müslümanları uyarmak maksadıyla broşürler, kitaplar çıkartması gerekir. Bahaîler bir kısım Müslümanı kendi dinlerine çekmek istiyor; Müslümanlar da buna karşı tedbir almak, dindaşlarını uyarmak hakkına sahiptir.
Diyanet Başkanlığı’nın Yahova Şahitleri konusunda bir kitabı vardır. Bahaîlik konusunda da böyle bir eser hazırlatıp yayınlanmalıdır. Aksi takdirde Muhammed Aleyhisselâm’ın Hak Teâlâ katından bize getirmiş olduğu hak dini bırakıp da Bahaullah’ın dinine gireceklerin vebali Diyanet sorumlularının üzerine olacaktır. Benden hatırlatması ve uyarması.
50’li yıllarda merhum Raif Ogan tarafından yayınlanmakta olan İslâm Dünyası adlı dergide, Bahaîlik konusunda bir yazı dizisi yayınlanmıştı. Şimdiki gazetelerimiz, dergilerimiz de bu konuda halkı aydınlatmalıdır. Televizyon kanallarımızın biri de, Bahaî Ruhanî Mahfili üyelerinden birkaçının hazır bulunacağı bir açık oturum tertipleyebilir. Böylece kamuoyu bu konuda bilgi sahibi edilir.
Eskiden ilm-i kelâm âlimleri İslâm dininin ve akaidinin hak ve doğru olduğunu akıl, mantık ve naklî delillerle açıklayan faydalı kitaplar yazarlar; bu eserlere zamanla bozulmuş, yahut sonradan çıkartılmış inanç sistemleri, fırkalar, hizipler ile ilgili bilgiler koyarlardı. Bu işi şimdi kimler, hangi müesseseler yapacaktır? Bir kısım ilâhiyat profesörlerinden bu hizmeti beklemeye hakkımız vardır. Çok şükür, bütün ilâhiyat fakültesi öğretim üyeleri, Müslüman kadının başörtüsü için “Bir arşınlık bir bez parçası” diyen zat gibi şer’î daireden dışarıya çıkmış kimseler değildir. Ne yazık ki, zamanımızda ehl-i sünnet itikadına mensup ilim adamları genellikle sessiz ve korkaktır; reformcular ise cesur ve ataktır.
Türkiye Bahaîlerinin siyasî, kültürel, sosyal alanda gücü ne kadardır? Hangi müesseselerde, köşebaşlarında, önemli makam ve mevkilerde bulunmaktadırlar? İçlerinde İslâm dini ve Müslümanlar aleyhinde militanca faaliyette bulunanlar var mıdır? Bu soruların cevabını nereden öğreneceğiz? 21 Kasım 2000