Niçin Hor Görülüyorum?
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 14 Şubat 2019
PerşembeBu ülkede doğmuşum, annem babam Türk tabiyetine sahipti. Türk devletinin vatandaşıyım. Bu vatandaşlığı sonradan almış değilim. Askerlik hizmetimi seve seve yaptım, küçük bir ticaretim var, devlete vergi ödüyorum. Ülkemi, halkımı seviyorum, devletime bağlıyım, sâdıkım. Devletin malını zimmetime geçirmek, talan ve soygun yapmak, bankaların altını delip, içini boşaltıp milyonlarca dolar götürmek, hortumlamak gibi sabıkalarım yoktur. Bu ülkenin kedisine, köpeğine, kuşuna bile merhamet ederim. Vatanımın erozyonla suya, yele giden toprakları, tahrip edilen yeşil alanları, kirletilen gölleri, kıyıları için içim yanar. Bende çok şükür saçı bitmedik yetimlerin hakkı yoktur. Meşru, helâl kazancım ne kadarsa ona göre yaşarım. Kimsenin malında, servetinde gözüm yoktur. Vatanım, ülkem olan Türkiye’yi lafla, kuru edebiyatla sevmiyorum; çalmayarak, soymayarak, haklarını savunarak, ona karşı yapılan hainlikleri kınayarak hakkıyla seviyorum.
Din ve inanç olarak Müslümanım. Geçmiş asırlardaki ölçülere göre dindar sayılmam ama bugünün ölçülerine göre dindarım. Beş vakit namaz kılar, Ramazan’da oruç tutarım. Allah kabul etsin üç kere hacca gitmek nasip oldu. İçkiden, kumardan, piyangodan, lotaryadan, ribadan, faizden, haram kazançtan uzak dururum. İnançlarım icabı banka muamelelerine bulaşmam. Bankalarda ticarî hesabım yoktur, çek ve kredi kartı kullanmam. İtikad ve amelde (eyleme ait hükümlerde) Ehl-i Sünnet ve Cemaat mezhebine mensubum, hanefiyim. Şer’î ve fıkhî hükümleri bir bütün olarak kabul ederim. Kur’ân âyetlerinin bir kısmını kabul edip de bir kısmını kabul etmemek gibi bir durumum yoktur, hepsini yüzde yüz hak bilirim. İlâh ve Rab olarak Yüce Allah’tan, Nebi ve Resûl olarak son Peygamber Muhammed Mustafa aleyhissalatü vesselamdan, Kitab ve düstur olarak Kur’ân’dan, Şeriat olarak İslâm Şeriatından râzıyım ve onlara inanmış, onları tasdik etmişim.
Devletim vatandaşlarının din, inanç, inandıkları gibi yaşamak haklarını ve hürriyetlerini kabul etmiştir. Zaten bu haklar insanlığın en temel değerleri olup evrenseldir; uluslararası belgeler, metinler, beyannameler ve sözleşmelerle tanınmıştır. Türk devleti de bunlara hep imza koymuştur.
Peki nasıl oluyor da ben bu memlekette kırk yılı aşan bir müddetten beri dinim, inançlarım, fikirlerim, görüşlerim yüzünden aşağılanıp duruyorum, zulme mâruz kalıyorum, dışlanıyorum, ikinci sınıf vatandaş ve zenci durumuna düşürülmüş bulunuyorum?
Bu memlekette iki kimlik taşıyan, dıştan Müslüman ve Türk gibi görünen, gerçekte ise Museviliğin bir tarikatına mensup bulunan Sabataycılar bu ikiliklerinden, gizli din taşıdıklarından, inançlarından dolayı baskıya uğruyor mu? Kesinlikle uğramıyor.
Geçen sene ünlü ve güçlü bir Sabataycı hapse atıldı ve epey yattıktan sonra dışarıya zor çıktı… Evet yattı ama Sabataycı olduğu için, dini ve inançları dolayısıyla değil; banka boşalttığı için…
Bundan yetmiş küsur yıl önce iki ünlü Sabataycı; eski Maliye Nazırı Câvit bey ile Dr. Nâzım idam edilmişlerdi… Evet idam edilmişlerdi ama Sabataycılıkları yüzünden değil. Onlar militan İttihatçı idiler ve Atatürk rejimini devirmeye teşebbüs ettikleri veya onun için potansiyel bir tehlike teşkil ettikleri için boyunlarında yağlı ilmek olduğu halde darağacında sallanmışlardır.
Benim, bu memlekette Farmasonlar kadar korkusuz, hür, güven içinde yaşamaya hakkım yok mu? O Farmasonlar ki, Atatürk onların localarını 1935’te kapattırmıştı. Ancak onun ölümünden sonra 1945’te diktatör Millî Şef İsmet Paşa zamanında tekrar açılmışlardır.
O Atatürk rejimini devirmek, onun yerine kızıl bir
kurarak Türkiye’yi Sovyetler Birliği’nin uydusu haline getirmek istemiş, yakalanmış, muhakeme edilmiş ve ağır hapis cezasına çarptırılmıştı. On beş sene zindanda kaldıktan sonra,
ile affedilmiş,
Moskova havaalanına inince şu sözleri söylemişti:
Atatürk rejimini yıkmak için çalışmış olan
Bir insan Müslüman ve mü’min olur da Şeriat hükümlerinin doğruluğuna inanmaz mı, Şeriat’tan yana olmaz mı? Şeriat nedir? Şu anda Türk lisanının en büyük ve en fazla kullanılan lügati olan
‘nun “
ında bakınız Şeriat maddesinde neler yazıyor:
Şeriat abdest, namaz, oruç, hac, zekat demektir. Dinimizi anlatan kitaplardaki hükümler Şeriat hükümleridir. Bir Müslüman bunları kabul etmez de ne yapar?
Yahudilerin kendi şeriatları var, Hıristiyanların kendi şeriatları var, Müslümanların da elbette bir İslâm Şeriatı olacaktır. Şeriat en büyük tehlike ve tehditmiş… Ne büyük bir hezeyandır bu. Şeriatsız bir İslâm olur mu? Şeriatsız Müslüman olur mu?
Birtakım adamlar, biri Etiler’de Alkent’te bulunan Sabataycı sinagoglara gidip Sabataycılık şeriatına göre ibadet, âyin yapan, dua okuyan Selanik Dönmelerine karışıyor mu? Karışmıyorlar. O halde benim dinime, inançlarıma da karışmasınlar.
Türkiye’yi babalarının, atalarının çiftliği ve mandırası gibi gören, bu ülkede bir Tekelistan kurmak isteyen “Şebeke”, Masonlara karışıyor mu? Masonluğu devlet için bir tehdit ve tehlike olarak görüyor mu? Görmüyor. O halde İslâm’a ve Müslümanlara da karışmasınlar ve saldırmasınlar.
Müslüman olmak, Şeriatı kutsal bilmek, dindar olmak asla bir suç değildir. Aksine büyük bir fazilettir.
Bu memleketin belini büken, bir sürü fitne ve fesada sebebiyet veren iki büyük kötülük var.
Biri: Militan, azılı, saldırgan, fanatik, çağdışı, antidemokratik İslâm düşmanlığıdır.
İkincisi: Birtakım dindar görünen münafıkların, mukaddesat bezirgânlarının din sömürüsü yapmaları, din yoluyla dünyalık elde etmeleri, din rantı yemeleridir.
Her iki kötülüğe de lânet olsun! Türkiye için en büyük tehlike ve tehdit bu iki belâdır.
Şu hususu da belirteyim ki, devletimiz kesinlikle İslâm düşmanı değildir. Bu işi, kendilerini devletle özdeşleştiren birtakım çeteler, şebekeler, tekelistancılar, ideolojik mafyalar yapıyor. 28 Haziran 2002