Yahu devletin, şu meydanda miting yapmayın demesi, başka müsait, hattâ daha müsait meydanlar yerler göstermesi hakkı yok mudur?

Taksim meydanı

konusunda niçin bir kesim bu kadar ısrar ediyor, fitne ve fesat, gürültü çıkartıyor, inat ediyor?

Yoksa orada ikinci bir

GEZİ

kalkışması daha mı yapmak istiyorlar? Mitinge, toplanmaya elbette evet, lakin

mitinglerle siyasî iktidarı devirme

teşebbüslerine hayır. Siyasî iktidar seçimle gelmiştir, gidecekse seçimle gidecektir.

Taksimde direnenlerin asıl amaçlarını anlamak o kadar zor değildir. Onlar hır gür istiyor, çatışma istiyor, kargaşa istiyor, kan dökülmesini istiyor, ölü istiyor.

Egemen azınlıklara, vesayet rejimi taraftarlarına laf dinletmek mümkün değildir.

Askerî veya sivil darbe istiyorlar. Askerî yol kapandı, sivil darbeye ağırlık veriyorlar.

Türkiye’nin Ukrayna gibi olmasını istiyorlar. Onlarda zerre kadar anlaşma uzlaşma niyeti ve isteği görülmüyor.

Dediğim dedik, ille de Taksim olacak.

Sonra ne olacak? Yeni bir GEZİ olacak, polisle çarpışacaklar, esnafın camlarını vitrinlerini dükkanları tahrip edilecek.

Liseli çocukları meydana süreceklerdir. Bunun için bir yıldan beri çalışıyorlar, hazırlık yapıyorlar.

Pek yakında genel seçim yapılacak.

Ona ağırlık verseler ve istemedikleri iktidarı o meşru yolla devirseler olmaz mı? Olmaz, çünkü bunu yapamayacaklarını iyi biliyorlar. Halkın büyük kısmı onları tutmuyor, onlara güvenmiyor.

Yazık ki, bütün bu kaos kargaşa anarşi içinde dinî bir cemaat de var.

Halk sıkıntı içinde. Trafik sıkıntısı zaten müzmin, Taksimciler yüzünden daha beter olacak. Kaos anarşi sivil darbe taraftarları genç taze ölüler istiyor. Ölen kız ise pek güzel ve alımlı, erkek ise yakışıklı olmalı.

Ukraynadaki

Maidan

(oranın Taksimi)

gezi hareketi başarılı olunca

ülkenin en kıymetli parçasını Rusya ilhak etti ve doğusunda iç savaş başladı.

Bizdeki GEZİ başarılı olursa Türkiye parçalanacaktır.

Siyasî iktidarın hataları varmış, yolsuzluklar oluyormuş, bunu ben de biliyorum ve ağır şekilde kınıyorum. Lâkin sivil darbeye, Taksim Gezisine, kaosa, anarşiye, polisle çarpışılmasına, gençlerin ölmesine, vitrinlerin ve dükkanların tahribine, iç savaş kundakçılığı yapılmasına, ülkemin parçalanmasına asla yeşil ışık yakamam.

Bizde yolsuzluk yeni bir şey değildir, müzmindir. Cumhuriyet kurulduğunda meşhur bir paşa Ankara tren istasyonu binasında Kazım Karabekir’e ne demişti: “Dini ve namusu olanlar kazanamazlar!.. Fakir kalmaya mahkûmdurlar… Böyle kimselerle memleketi zenginleştirmek mümkün değildir. Bunun için, önce din ve namus telakkisini kaldırmalıyız. Partiyi, bunu kabul edenlerle kuvvetlendirmeli ve bunları çabuk zengin etmeliyiz. Bu suretle kalkınma kolay ve çabuk olur.”

(Bunu Uğur Mumcu Cumhuriyet gazetesinde yazmıştır.)

Çok üzgünüm, çok endişeliyim. Gözleri dönmüşler memleket gemisini batırmak istiyorlar. Geminin yolcuları içinde ben de varım. Ya Rabbi ne yapacağım? Madem Kemalizmi benimsemişler,

niçin bir Kemalist Partisi kurup seçimlere girmiyorlar?

Niçin Müslüman çoğunluğa temel insan hakları din ve inanç hürriyeti konusunda garanti ve güven vermiyorlar? Niçin Ayasofyanın kapatılması büyük bir hatâ idi, biz iktidara geçersek hatayı telafi edeceğiz ve onu tekrar ibadete açacağız diyemiyorlar?

Hürriyetler kısıtlanıyor ve diktatörlük yapılıyormuş…

Bunu bir de bana sorsanıza!.. Onların zamanında ömrüm, inançlarım ve fikirlerim dolayısıyla mahkemelerde sürünmekle geçti.

Sultanahmet, Sağmalcılar, Gerede, Şile cezaevlerinde yattım.

İstanbulda yayınlanan iki günlük gazetem süresiz kapatılarak iflas ettirildim. Altı yıla yakın yurt dışında sürgün hayatı yaşadım. Ezildim, horlandım, parya düşman muamelesi gördüm.

Şu anda sadece inançları, fikirleri, görüşleri yüzünden mahkemeye verilen, hapsi atılan kimse var mıdır? En ağır ve keskin muhalefeti yapanlara bile dokunulmuyor.

Türkiye’ye yazık ediyorlar.

(İkinci Yazı) Silivriden Tam 4 Saatte Döndüm

Geçen pazar biraz hava almak gezmek için Silivriye gitmiştim. Gidiş otomobille bir buçuk saat sürdü. Öğleden sonra saat 2,30’da döndüm ve biliyor musunuz, Sultanahmetteki evime kaç saatte ulaşabildim? İnanmayacaksanız ama tam dört saatte!..

Trafik tam bir işkence idi. İstanbulu bu hale getiren rantçıları afvetmiyorum. Vatandaş olarak hakkım onlara haram olsun!

Silivriyi bu son gidişimde çok beğendim. Bir hanımın lokantasında yemek yedik, ayıptır söylemesi iki çorba, bir fırında köfte, bir yuvarlak küçük ekmek içinde tavuk döner, yanında ayran, bir şişe de su, hepsi inanamayacaksınız 9,5 lira tuttu.

Sahibi Ankaralıymış bir pastahanede çay kahve içtik, yanımızdan bendenizi tanıyan emekli bir imam geçti, onu da çağırdık, sohbet ettik. İki Türk kahvesi, bir büyük çay, kuru pasta, onlar da altı lira mı, yedi lira mı, tam hatırlamıyorum, o kadar tuttu.

Bir fırından harika ekmekler aldım. Öğle namazını restorasyon geçiren tarihî camiin yanındaki barakada kıldık.

Bu küçük seyahat fakiri çok memnun ve mutlu etmişti ama dönüşte çektiklerim o mutluluğu tarumar etti.

Yedikuleden sonra sahilde büyük kalabalıklar piknik yapıyordu. Ortalık ızgara dumanları içindeydi. Birtakım adamlar ve kadınlar mangalları yelpazeliyor, nefesleriyle ateşi körüklüyordu. Kimisinin suratı mosmor olmuştu. Kocaman adamlar ve kadınlar hamaklarda sallanıyor, koşuşan çocuklar, salınarak gezen genç kızlar… Velhasıl ortalık tam bir ana baba günüydü. Yol kenarında bitmez tükenmez bir otomobil dizisi görünüyordu.

Zavallı İstanbul, zavallı İstanbullular… İstanbulu bu hale getiren tepesi üstü düşesice rantçılar… 03.05.2015