Pazar

 

Fransız tarihçi F. Funck-Brentano’nun, “Demir Maske” isimli (Le Masque de Fer, Flammarion, Paris, 1933) adlı kitabını okudum. Sondaki bibliyografya kısmında yazar, “1921’e kadar bu konuda binden fazla kitap ve araştırma çalışması yayınlandığını” bildiriyor. Her halde, aradan seksen yıl geçtikten sonra bu rakam iki bine varmıştır.

Bakınız Fransa tarihinin meraklı, esrarlı bir hadisesi ile ilgili bu kadar çok sayıda tarih kitabı ve tedkiki yayınlanıyor. Fransa gerçekten fikir ve kültür üreten bir ülkedir. Orada Napolyon Bonapart hakkında on binlerce kitap çıkmıştır. Kendi tarihlerinin en önemsiz vak’aları, şahsiyetleri hakkında bile, yıllar harcanarak hazırlanmış eserler, tedkikler basılmıştır. Paris’teki “Fransa Kütüphânesi” dünyanın sayılı büyük kütüphaneleri listesinde yer alır. Yine Paris’te bulunan devlete ait “Millî Matbaa”da dünyadaki bütün dillerle, bütün alfabelerle kitap basmak mümkündür, zaten basılmıştır da.

General De Gaulle hakkındaki Fransızca kitapların sayısı birkaç bini geçmiştir. Velhasıl her konuda gereken araştırmalar yapılmış, ciddî veya ilmî ağırlığı olan, yahut da edebî kıymeti bulunan kitaplar ortaya konulmuştur.

Bizde ise durum tam tersinedir. Osmanlı devletini otuz üç yıl idare etmiş olan Sultan Abdülhamid hakkında kaç ciddî ve derin kitap vardır? Hemen hemen hiç yoktur. Sultan Vahdettin ayarında bir Fransız şahsiyeti olmuş olsaydı, onlar bu konu hakkında belki de bin kitap yazarlardı. Bizde, Murat Bardakçı’nın son yayınlanan eseri dışında bir şey yoktur. Son Halife İkinci Abdülmecid hakkında emek verilerek, ciddî belge ve bilgilere dayanılarak hazırlanmış bir kitap var mıdır? Maalesef yoktur.

Mustafa Kemal Paşa hakkında çok kitap yazılmıştır. Lâkin bunların yüzde doksan dokuzu ilmî, edebî, tarihî kıymeti olmayan şeylerdir. Hakkında bunca kitap bulunmasına, bunca araştırma yapılmış olmasına rağmen Mustafa Kemal hâlâ bir meçhuldür.

Bizde Fransa’daki gibi ilim, irfan, kültür, araştırma, ciddiyet olsaydı binlerce konuda neler yazılmazdı ki. Meselâ:

1. Geleneklerine, kimliğine, ideografik yazısına, diline bağlı kalan Japonya nasıl ilerledi de, Türkiye niçin geri kaldı?

2. Bizde gerçek lâiklik var mıdır? Bugünkü din-devlet münasebetlerine lâiklik denebilir mi?

3. İsviçre Medenî Kanunu’nun tercüme edilip alınması bize ne kazandırdı, neler kaybettirdi?

4. Lozan’da neler oldu? Gizli Lozan Protokolları nedir?

5. Dönmeler ve Sabatay Sevi ile ilgili araştırmalar.

6. Robert Kolej’in içyüzü nedir? Misyoner Hamlin bu okulu hangi niyet ve maksatla kurmuştur? İmparatorluğumuzun yıkılmasında bu misyoner okulunun rolü ve tesiri nedir?

7. Asıl ismi Moiz Kohen’i saklayarak Tekin Alp takma adıyla hararetli bir Türkçü ve milliyetçi gibi görünen ve bir kitabında “Kahrolsun Şeriat!” diye başlık atan Yahudi kimdir, gayesi neydi, neler yapmıştır?

8.Yakın tarihimizin büyük skandalları, soygunları, talanları. Türkiye nasıl soyuldu, nasıl soyulmaya devam ediliyor? Büyük soyguncular kimlerdir?

Daha bunlar gibi yüzlerce, hattâ binlerce konuda araştırma kitabı yazılmış ve yayınlanmış olması gerekmez miydi? Lâkin bizde sanki beyinler ve vicdanlar dumura uğramıştır. En önemli, en lüzumlu, en hayatî konularda bile yaprak kımıldamıyor. Sanki üzerimize ölü toprağı serpilmiştir.

Rejimin bekçileri bu gibi konularda yayın mayın istemezler. Çünkü gerçeklerin ortaya çıkması onların sonu olur. Maalesef Müslüman kesimin başına çöreklenmiş bazı din baronlarının da bu gibi konular umurlarında değildir. Onların derdi halktan daha fazla para toplamak, daha fazla ilgi görmek, daha fazla taraftar edinmek, nefs-i emmarelerini daha fazla tatmin etmektir.

Yıllardan beri kurulmasını tavsiye ettiğim “Millî Mücadele ve Mustafa Kemal Araştırmaları Enstitüsü” tesis edilmiş olsaydı ne kadar lüzumlu, faydalı, aydınlatıcı kitaplar çıkartmış, nice esrarlı gerçeği ortaya koymuş olurdu. Lâkin ellerinde milyarlarca dolarlık maddî imkân olan din baronları böyle konuları sevmezler. Onlar için tek önemli şey kendi benlikleridir.

Binlerce vakıf içinde doğru dürüst ilmî, tarihî, edebî, sanatla ilgili ciddî yayın yapan kaç vakıf vardır?

Zavallı Türkiye… Zavallı Müslümanlar… Zavallı çağdaş ve lâikler…

Dine Karşı Seks

Ülkemizi ve halkımızı çökertmek isteyen birtakım gizli güçler, dine karşı seksi kullanıyor. Ne demek mi istiyorum? Açayım:

1. Bülûğ çağındaki okul çocuklarını seks manyağı yapmak için sinsice çalışılıyor. Gayeleri ve maksatları şudur: Dindar ve gerici olmasınlar da ne olurlarsa olsunlar.

2. Bazı gazetelerde, dergilerde, televizyonlarda her vesile ile, insanların şehvetlerini tahrik edecek, bilhassa gençliği seks bataklıklarına itecek yayınlar yapılmaktadır.

3. Sekse paralel olarak uyuşturucuyu da okullara, liselere, kolejlere yaymışlardır. Yapılan bir araştırmaya göre lise gençliğinin yüzde 74’ü uyuşturucu ile tanışmış.

4. İslâm dinini cumhuriyet, demokrasi, lâiklik için en büyük tehlike olarak gören zihniyet seks manyağı, şehvet esiri gençlerin dindar olmayacaklarını bildiğinden ve islâmî yükselişi önlemek için elinde başka bir çare kalmadığından var gücüyle seks azgınlıklarını, uyuşturucuyu, serseriliği teşvik ediyor.

5. Vaktiyle Amerika’da, Dr. Kinsey adında bir araştırmacı, halkın seks hayatı hakkında ilmî çalışmalar yaparak bomba gibi patlayan kitaplar yayınlamıştı. Türkiye’de de okul çocuklarının bu yönü ile ilgili ciddî ve ilmî araştırmalar yapılmalı, gerekirse polis hafiyesi, istihbarat elemanı gibi çalışılarak iğrenç ve korkunç gerçekler gün yüzüne çıkartılmalıdır.

“Çocuklarımızın, gençlerimizin dindar olmalarını görmektense, ahlâksız olmalarını yeğleriz…” İşte onların zihniyeti budur. 08 Kasım 1999