Nitelik savaşı
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 26 Şubat 2019
ÇarşambaBu savaş nicelik
üstünlüğü ile kazanılamaz; nitelik
ile kazanılabilir.
Müslümanlar ile İslâm karşıtlarını mukayese edelim:
1. Günlük gazete konusunda karşıtlar önde. Müslümanlar ikinci ligte.
2. Aktüel haftalık dergi konusunda karşıtlar daha ileride.
3. Televizyon kanalları konusunda karşıtlar birinci.
4. Kitap yayıncılığı konusunda karşıtlar üstün.
5. Mimarlık konusunda karşıtlar daha vasıflı, daha güçlü, daha üstün isimlere, kadrolara sahip. Müslümanlar camilerini, din mektepleri binalarını bile güzel ve sanatlı yapamıyor.
6. Hukuk tefekkürü ve mimarlığı konusunda karşıtlar üstün. Barolar onların ellerinde.
7. Çeşitli sanat dallarında karşıtlar önde koşuyor. Müslümanların birçok sanat kolunda esamesi bile okunmuyor.
8. Karşıtların ABD, Kanada, Batı Avrupa üniversitelerinde okumuş, yüksek lisans ve doktora yapmış vasıflı, güçlü, üstün eleman ve kadroları daha fazla.
9. Karşıtlar şehir kültürüne ve görgüsüne sahip; Müslümanlar ise genellikle kırsal kesim, köy, gecekondu, varoş kültürü seviyesinde.
10. Dekorasyon, antika, geleneksel sanatlar konusunda karşıtlar daha meraklı, daha ilgili. Onların evleri, büroları daha güzel döşenmiş, daha zevkli bir şekilde dekore edilmiş. Müslümanlar bu sahalarda onlardan çok geride.
Daha fazla saymama hâcet yok. Kalite, vasıf, nitelik konusunda İslâm karşıtları veya İslâm’ı bir dünya nizamı olarak kabul etmeyenler daha güçlü ve üstün vaziyetteler.
Bu durumda Müslümanların zilletten kurtulup izzet bulmaları, kendi ülkelerinde haysiyetli ve hürriyetli bir hayat sürmeleri, güven içinde yaşamaları zordur.
İslâmî kesimdeki birtakım kocaman, kodaman, papucu büyük, iri, ünlü şanlı, tantanalı, cafcaflı, tafralı, gürültülü adamlar bu gibi konular üzerinde durmuyorlar. Para istiyorlar, destek istiyorlar, itaat, alkış, bağlılık istiyorlar. Onlara inanan halk milyonlarca, milyarlarca dolar veriyor, destekliyor, alkışlıyor, dua ediyor, koşuşturuyor ama zavallı Müslümanlar bir türlü zilletten, bataklıktan kurtulamıyor. Aksine her geçen gün daha kötüye gidiyorlar.
Hayat bir mücadeledir. Bu mücadeleyi kazanmak için: 1. Vasıflı, 2. Güçlü, 3. Üstün olmak gerek. Hangi sahalarda: A. Bilgi sahasında, B. Aksiyon, yani ahlâk ve amel sahasında, C. Estetik, güzellik, sanat sahasında.
İslâm zaten bilgiyi, mârifeti, hüneri emrediyor. Kur’ân “Bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” diyor. Peygamber “Bilgi erkek kadın her Müslümanın üzerine farzdır” diyor. Çağımız bilgi çağıdır. Bilgi eğitimle, üniversiteyle olur. Müslümanların, kendilerini bilgi konusunda vasıflı, üstün, güçlü kılacak eğitim sistemleri, üniversiteleri yok.
İslâm baştanbaşa edeb, ahlâk, fazilet dinidir. Müslümanlar çocuklarına yüksek karakter terbiyesi vermekle mükelleftir. Çocuklarına yalan söyleyen Müslümanlar büyük bir cinayet işlemiş olurlar.
Birbirlerini sevmeyen, mürüvvetli olmayan; ihsan, kerem, şecaat, istikamet sahibi olmayan; ahlâkî faziletlerle bezenmiş bulunmayan; nefsini dizginlememiş olan Müslümanlar eksik, noksan, vasıfsız Müslümanlardır. Bunlardan köy olmaz kasaba olmaz.
Dini imanı para olan kişi Müslüman değil canavardır.
Nefs-i emmaresine put gibi tapan kişi gizli bir müşriktir.
Müslümanları aldatanlar Müslüman mıdır?
Mü’mini tekfir edenin kendisi kâfir olur; bütün akaid kitaplarında böyle yazıyor.
“Benim tarikatım en hak, öteki tarikatlar berbat… Benim hazretim en büyük, öteki hazretler en küçük…” gibi hezeyanlar savuran adam olgun Müslüman değil, eşeğin tekidir.
Dinî hizmetler ve faaliyetler için toplanan paraları zimmetlerine geçirenler büyük adam değil; sürüngen, sefil, alçak, rezil kişilerdir.
İslâm, iman, Kur’ân, Peygamber, Sünnet, Şeriat mukaddestir. Haram, kirli, kara, şaibeli paralarla bu kutsal değerlere hizmet edilemez. Helâ süpürgesi ile câmi temizliği yapılmaz. İslâm’a ve Ümmet’e hizmet perdesi altında milyarlarca dolar kara para sahibi olanlar cehennem ateşi biriktirdiklerinin farkında değiller mi?
“Bu düzen bozuktur, böyle bir düzende her halt yenir, haram para kazanılır diyen” pesaye kişiler Müslüman değil, şeytandır.
Ben ben ben… diyen adamlarda hayır yoktur.
Riyaset, şöhret, servet, makam, mevki için cayır cayır yananlar şerir ve şaki kişilerdir. İslâm’da riyasete tâlip olmak haramdır. Matlup olsa, eğer ehil değilse kabul etmek yine haramdır.
Soytarılıkla, şarlatanlıkla, sahtekârlıkla dine hizmet edilmez. Hakkıyla hizmet edebilmek için muhlis, müstakim, ehil olmak gerekir.
İtikadın sıhhatine, beş vakit namazın dosdoğru ve cemaatle kılınmasına, İslâm’ın ahlâkî emir ve yasaklarına riayet etmeyenler hizmet üretemez, ancak hezimet üretirler.
Küfürle, nifakla işbirliği yapanlar; kendi ikballeri için şeytanla bile ittifak edecek kadar gözü dönmüş olanlar; ben hem hizmet ederim, hem de kesemi ve küpümü doldururum diyenler yok mu, işte bunların peşlerinden gidenlerin burunları pislikten kurtulmaz.
Allah Kur’ân-ı Kerîm’de Peygamber Aleyhisselâtü Vesselamı Müslümanlara “en güzel örnek ve model olarak” gösteriyor. O nasıl çalışmışsa, nasıl cihad etmişse, nasıl namaz kılmışsa, cemaate nasıl önem vermişse, ihlâs ve istikamet hususunda nasıl titiz olmuşsa, din hizmetlerini nasıl ücretsiz, garazsız, ivazsız yapmışsa Müslümanlar da öyle hareket etmeye mecburdur.
Küffarla cihad edebilmek için, önce büyük cihad konusunda, yâni nefsimizle yaptığımız cihadda başarılı ve muzaffer olmamız gerekir.
Müslümanları aldatmak, yalan söylemek, sözünü tutamamak, emanete hıyanet etmek, din hizmetleri için toplanan paraları zimmetine geçirmek, benlik konusunda Nemrud’luk ve Firavun’luk taslamak; lüks, israf, aşırı tüketim, gösteriş, nümayiş, tantana, velvele, tıkınma içinde yaşamak; gurur ve kibir sahibi olmak… İşte bunlar münafıklık alâmetleridir. Münafıklardan bu dine, bu ümmete, bu dâvâya hayır gelmez. Cüz’î bir hayır gelse bile o “Allah bu dini fasık ve fâcir kişi ile de te’yid eder” hadîsinin ışığında mütalaa edilmekledir.
Müslümanlar!.. Üzüntü, şaşkınlık, öfke içindesiniz. Aklınızı çalıştırın. Sizi Kur’ân’a, Peygamber’e, Sünnet’e, ahkâm-ı şer’iyeye, ilme, irfana, ahlâka, edebe, fazilete, hikmete çağıran din büyüklerinin peşlerinden ve yollarından gidin. Sakın münafık şeytanlara uymayın. 25 Ocak 2001