Nükleer Enerji
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 05 Mart 2019
Pazar
Yıllardan beri birtakım firmalar, lobiler, gruplar ülkemizin nükleer enerjiye muhtaç olduğu hususunda propaganda yapıyor, zemin hazırlıyor. Çünkü bu işte katrilyonluk menfaatler vardır. Nükleer enerji rantı akılları durduracak, vicdanları körletecek kadar büyüktür.
Türkiye’de nükleer enerji santralları kurulduğu takdirde büyük voliler vurulacak, dehşetli kârlar edilecek, efsanevî komisyonlar ve rüşvetler alınacaktır.
Türkiye gibi hemen hemen yüzölçümünün tamamı şiddetli zelzelelere mâruz bulunan bir ülkede nükleer santral kurmak akıl kârı mıdır? Allah saklasın deprem dolayısıyla patlayacak, radyasyon yayacak bir santral sadece memleketimizin değil, Balkanların ve Ortadoğunun felâketine sebebiyet verecektir.
Bizdeki insan unsuru da büyük vasıf, uzmanlık, dikkat, tedbir isteyen böyle santralları güven içinde işletmeye yeterli değildir.
İsimlerini vermek istemiyorum ama kendilerini biliyorum, birtakım büyük para babaları, holdingler uzun senelerden beri nükleer enerji lehinde zemin hazırlamakta, enerji darlığından kurtulmak için böyle santrallara muhtaç bulunduğumuzu kamuoyuna kabul ettirmek için diller dökmektedir.
İsveç gibi ilim, teknik, sanayi, medeniyet bakımından çok ileri bir ülke niçin nükleer santral yaptırma işini durdurtmuştur?
Demiryolu şebekesini bile islah edemeyen, trenleri hâlâ saatte 50 kilometre yol alan, gerilikler ve kokuşma içinde çırpınan bir ülkenin nükleer enerji santrallarını güvenle işletmesi mümkün değildir.
Doğalgaz konusunda ne dolaplar dönüyor? Kimbilir nükleer enerji santralları hususunda ne yolsuzluklar, ne yamukluklar yapmaya kalkacaklardır.
Bütün sağduyu sahipleri, çevreciler, gerçek aydınlar bu teşebbüsün karşısına çıkmalıdır.
Geçenlerde bir yazımda, Anadolu’daki bir fabrikada ayda yirmi milyona köylü kızlarının çalıştırıldığından bahsetmiştim. Madalyonun öteki yüzü de var. Evvelki gün ziyaretime gelen bir dostum, mahallî idarelerden birinde basın danışmanlığı yapan genç bir elemanın ayda sekiz yüz milyon lira maaş aldığını, yılbaşından sonra bu miktarın iki misline çıkacağını söyledi. Bizim ülkemiz böyle tezatlar ülkesidir. Bir yanda yirmi milyonluk aylık ücretler, öteki tarafta sekiz yüz milyonluk yağlı ballı maaşlar.
Sendikalar, işçiler, memurlar maaşların azlığından şikayet ediyor, gerekirse sokaklara dökülürüz diye tehditler savuruyor. Peki bu memlekette hiç işi olmayan on milyondan fazla vatandaş var. Onların hakkını arayan bir merci var mı?
Şu koskoca ülke onbeş yirmi çok büyük para babasının, beş bin mutlu ve putlu âilenin çiftliği haline gelmiştir. Gelir dağılımında korkunç bir adaletsizlik bulunmaktadır. Bir yanda sürünen, sefalet içinde çırpınan, doğru dürüst beslenemeyen milyonlar, öbür tarafta bolluktan çatlayacak birkaç yüz bin kişi.
Faiz, riba, tefecilik, rant, repo, avanta, rüşvet, haram kazanç, hortumlama, vurgun, talan, soygun üzerine kurulu bir sistemden başka ne beklenir?
Maalesef bu kapkara tablo içinde bazı Müslüman aydınlar, okumuşlar, aksiyon adamları da vicdansızca ve sorumsuzca davranmaktadır. Eline imkân ve fırsat geçiren birileri nalıncı keseri gibi hep kendilerine yontmaktadır. Kardeşler yesin, ihvan yesin, yandaşlar yesin, bizden olanlar yesin, bizim baronumuzun etrafı yesin… Böyle bir felsefe Müslümana yakışır mı? Zıkkım yesinler!..
Kendini dürüst ve lekesiz tanıtan nice adam var ki, gırtlaklarına kadar harama batmışlardır. Herif trilyonlarla oynuyor, peki bunca parayı nasıl kazanmıştır?
Çok para kazanan tâcir, sanayici, doktor, mühendis, sanatkâr gibi kimselere bir şey demiyorum. Kazançları helâlse, zekâtlarını veriyor, ayrıca hayır ve hasenat yapıyorlarsa onların kazançlarına karışmaya hakkımız yoktur. Lâkin emanete hıyanet ederek, haram yolları kullanarak, emniyeti suiistimal ederek, mukaddes İslâm dâvâsını âlet ederek, din sömürüsü yaparak gayr-i meşru servetler edinenlere lânet olsun.
Bir yerde vazifeli bir kardeşimize birileri gelmiş, “Biz kazancımızın bir kısmını islâmî bir kuruluşa aktarıyoruz, işleri bize verin, yüzde on komisyon…” demişler. Vazifeli zat “yüzde on komisyon…” lâfından bir şey anlamamış, “Ne demek istiyorsunuz açıklayın?” diye sorunca, “Yüzde on komisyon sizindir” cevabını vermemişler mi? Böyle namussuzluk ve şerefsizlikler Müslüman kişilere yakışır mı?Biri bana böyle bir teklif yapsa onu rezil ve rüsvay ederim.
Bazı çokbilmiş dindar kişiler son zelzele felâketlerinin dinsizler yüzünden meydana geldiğini iddia edip ulu orta konuşuyorlar.Evet bu memlekette dinsizlerin, densizlerin, imansızların çok fena işleri, zulümleri ve azgınlıkları olmuştur ama iş onlarla bitmiyor. Maalesef Müslüman kesimde de çok kötü işler yapılmaktadır.Bunların pis, iğrenç kokuları benim burnumun direğini kırıyor. Gün gelecek hepsi açığa çıkacaktır. Zaten bizim itikadımıza göre, Cenâb-ı Hak her kulunun başına iki yazıcı melek dikmiştir ve onların biri iyilikleri, ötekisi kötülükleri yazmaktadır. Er veya geç bunların hesabı sorulacaktır.
Dinsizler, çağdaşlar, ehl-i dünya halt yiyormuş, öyleyse bu Müslümanlar da bu kötü düzende halt yiyebilirmiş.Bu herifler bu yamuk fetvayı İblis’ten mi aldılar?
İslâmî hareketin içine birtakım çok vasıfsız, çok düşük, çok moloz, çok karaktersiz adamlar karışmıştır. Bunlar tasfiye edilmedikçe ne Türkiye kurtulur, ne de Müslümanlar gün yüzü görür.
Ben bu gibi rezil herifler hakkında bu yazdıklarımdan fazla yazamıyorum. Daha fazla yazsam olmaz. Müslümanlar gözlerini açsınlar ve sahtekârlara aldanmasınlar.
Dinimiz, mukaddesatımız, ülkemiz, milletimiz için namusuyla, şerefiyle, istikamet ve ihlâs prensipleriyle, helâl kazanarak, meşru sınırlar içinde çalışarak hizmet ve faaliyet yapan kimseleri, aramızda görüş farklılıkları bulunsa bile destekliyorum, kendilerine teşekkür ediyorum, hayır dualarımız onlarla beraberdir.
Lâkin din sömürücüsü, sahte İslâmcı, yamuk heriflere bu sütunlardan açıkca lânet ediyorum. Onlar dinlerini, dâvâlarını, Müslümanları, islâmî hareketi satmışlardır. Yaptıkları hıyanet cezasız kalmayacaktır. Elbette bir gün Hakk’ın sillesini yiyeceklerdir. 06 Aralık 1999