Pazartesi

 

Birtakım ateistler, solcular, ilericiler, materyalistler, Darvinistler, Gizli Yahudiler, aydınlıktan, halkı ve gençliği aydınlatmaktan bahsedip duruyorlar. Pek açıkça söyleyemiyorlar ama onlara göre İslâm karanlık, dinsizlik aydınlıktır. Peki, bu zihniyet Türkiye’yi, halkımızı, bilhassa genç nesilleri gerçekten aydınlatmış mıdır? Şu halimize bakalım:

• Halk ve gençlik, ecdadının (atalarının) mezar taşlarını okuyamayacak kadar câhil kalmıştır.

• Türkiye üniversitelerinden biri bile, dünyanın beş yüz önemli ve güçlü üniversitesi listesine girememiştir.

• Bunca aydınlanmaya rağmen Türkiye henüz bir tek Nobel ve emsali (benzeri) uluslararası ödül kazanamamıştır.

• İmkan ve potansiyel bakımından bizden geride olan Güney Kore her sahada harikalar meydana getirmiş, biz ise utanç verici bir gerilik bataklığında çırpınır hale gelmişizdir.

• Küçük Finlandiya (nüfusu 5,5 milyondur.) 20’nci yüzyılda Sibelius ve Aalto gibi dünya çapında iki büyük şahsiyet yetiştirmiş, biz ise ülkemizi kültür ve sanat yarışında öne çıkartacak böyle büyük adamlar yetiştirememişizdir.

• Aydınlıkla kokuşma bir arada yürür mü? Gerçek aydınlık, karanlıkları, bozuklukları, fenalıkları, çirkinlikleri, sapıklıkları yok eder. Ülkemiz dinsizlerin, sahte aydınlık kültürü sayesinde korkunç, dehşet verici bir kokuşma ortamına yuvarlanmıştır,

İyi, doğru, güzel, gerçek bir eğitim okuyanların cehaletini giderir, onları nurlandırır. Aydın kelimesinin Osmanlıcası münevverdir, nur kökünden gelir, aydınlanmış, nurlamış kişi demektir. Nasıl nurlanmış? Bilgi boyutunda nurlanmış, eylem-aksiyon boyutunda nurlanmış, sanat-estetik boyutunda nurlanmış. Bizde durum böyle midir?

İlkokul: Bir yıldızlı cahil… Ortaokul: İki yıldızlı cahil… Lise: Üç yıldızlı cahil… Üniversite: Dört yıldızlı cahil… Bunun üstündeki aydınlıkçılar: Beş yıldızlı süper cahiller…

Türkiye’deki bütün olumsuzluklar nursuzluktan kaynaklanmaktadır. Kişi, diploma sahibi olmakla nurlanmış, aydınlanmış olmaz. Nurlu-aydın insan kimdir?

O medeni bir insandır.

Ana dilini, yazılı ve edebi kültür lisanı olarak iyi bilir. Bir ingiliz Shakespeare’i, bir Fransız Rousseau’yu, bir Alman Schiller’i nasıl okuyorsa Türkiyeli nurlu

(münevver)

kişi

Fuzuli’yi, Baki’yi, Ziya Paşa’yı okur ve anlar.

Mensubu bulunduğu milletin ve ülkenin

yazılı ve edebi lisanını bilmeyen kişi münevver-aydın olamaz.

Münevver kişi tarihini bilir, münevver kişi gelenin keyfi için ecdadını tahkir etmez. Anasına, babasına. dedelerine, atalarına küfr eden, sövüp sayan, onların aleyhinde galiz şekilde konuşan bir kimse nedir? Mecazî mânada piçtir.

Münevver, ülkesine ve milletine ait kimliğe karşı çıkmaz, buna karşı çıkanlar yabancılaşmış, bozulmuş, dejenere olmuş mahluklardır.

Münevver, kopukluk, tarihi kaza ve arıza yanlısı değildir; o tarihî devamlılık taraftarıdır, kopukluklardan hoşlanmaz.

Münevver, ahlâklı ve faziletli insandır. Bilgisi ve kültürü var, lakin ahlâk bakımından hali rezalet ve felaket… Böyle kişi bilgili kişidir, kültürlü kişidir, uzman kişidir ama asla münevver değildir.

Münevver çirkinliklerden hoşlanmaz; o güzel, sanatlı, estetik olan şeyleri sever. Bir kimsede hikmet (bilgelik) yoksa o münevver olamaz.

Münevver nasıl yetişir veya yetiştirilir?

• İyi bir aile terbiyesi alır, aile bir mekteptir.

• İyi okullarda, iyi bir eğitim sistemiyle, iyi öğretmenler tarafından okutulur ve yetiştirilir.

• Münevver adayı, iyi ve hayırlı bir insan olduğu için çile çeker. Onun başına bir takım imtihanlar, belalar, musibetler; sıkıntılar gelir. O bunlara sabreder, derecesi yükselir, nurlanır. Çile iki türlüdür. Birincisi: İstenmeden, iradî olmadan gelen çile. İkincisi: Kendi arzu ve ihtiyarıyla çekilen çile. Tarikatlardaki çileler gibi. Her hal u kârda çilesiz münevver olmaz, vasıflı insan olmaz. Askerlik hizmeti, zorlukları ve sıkıntıları dolayısıyla bir nevi çiledir, bundan kaçanlar çok şey kaybederler.

• Münevver olmak için, nâdir istisnalar dışında mutlaka bir rehbere, bir kılavuza, bir mürşide bağlanıp onun terbiyesi altında yetişmek gerekir.

Nurlanmanın iki vechesi vardır:

Birinci veçhe: Kişinin kendi iradesiyle çalışıp çabalaması, okuması, öğrenmesi, ders alması, yetişmek için gayret göstermesi.

İkinci veçhe: Vehbîdir yani kendisine Allah tarafından nur verilir.

Gerçek aydınlığın kaynağı İslâm’dır. İslâm aydınlığının birinci hâcesi ve mürşidi Muhammed Aleyhisselam’dır. Bu aydınlığın kitabı, Kelâmullah olan Kur’ân’dır. Kur’ân’ın açıklanması ve tefsiri sünnettir. Bu mektebin üstadları 1400 küsur yıllık İslâm tarih ve medeniyetinin âlim, ârif, bilge, veli, ermiş, olgun şahsiyetleridir.

İslâm ile İslâmcılık aynı şey değildir. İslâm Allah’ın göndermiş olduğu ilahî din, nizam ve medeniyettir. İslâmcılık bir ideolojidir. İslâm, nura ve aydınlığa götürür. İslâmcılık her zaman götürmez.

Biz Müslümanlar (Müslüman olmayanları veya Müslümanım dedikleri halde İslâm’dan kopmuş olanları kastedmiyorum) şayet aydınlanmak, nurlanmak, yücelmek, haysiyetli ve şerefli olmak istiyorsak dinimize sımsıkı sarılmalıyız.

Şu hususu da belirtmem gerekir ki:

Nurlanmamış kimseler İslâm’ı temsil etmezler, nurlanmamış kimseler başkalarını nurlandıramazlar.

İslâm denilince beton cami binalarını, uzun minareleri, cami helalarını, cami meşrutalarını, cami hoparlörlerini, cami klimalarını, cami kaloriferlerini düşünen kimseler İslâm’ı anlamamış ve nurlanamamış kimselerdir.

İslâm ilimdir, irfandır, hikmettir, kültürdür, sanattır, iyilik ve güzelliktir, doğru ve hak inanç ve düşüncelerdir, barıştır, müjdedir, uyarıdır, tesellidir ve ebedî mutluluğa götüren yoldur.

Cami hoparlörlerinin veya klimalarının bunlarla bir ilgisi yoktur.

Münevver Müslüman, münevver Türkiyeli yetiştirmek bizim için olmak veya olmamak meselesidir

Münevver, Müslüman Türkiyeli:

• Yalan söylemez.

• İnsanları aldatmaz.

• Emanetlere hıyanet etmez; ehil ve layık olmadığı vazifeleri, memuriyetleri, işleri, makamları kabul etmez.

• Riyasete (başkanlığa) talip olmaz. Matlub olsa bile, ehil değilse kabul etmez,

• O asla haram yemez. Haram ve şüpheli kazançların peşinden koşmaz.

• Saçı bitmedik yetimlerin, halkın, fakirlerin haklarına el uzatmaz.

• İhalelere fesat karıştırmaz.

• Paravan şirketlerle devleti ve belediyeleri dolandırmaz.

• İşlerden komisyon almaz.

• Demagoji, şarlatanlık, soytarılık, popülizm yapmaz.

• Lüksten, israftan, gösterişten uzak durur; orta halli, mütevâzı, alçak gönüllü, kanaatli bir hayat tarzını benimser ve uygular. 21 Şubat 2006