O Bölgelerde Şeriat İlan Edilsin Demiştim
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 08 Aralık 2018
Birkaç sene önce,
Bunlardan biri o bölgelerde
edilmesiydi…
Ne kadar uçuk bir fikir ve teklif değil mi? Uçuk ama isabetli bir teklifti bu.
Bazıları Şeriat deyince yerinden hopluyor.
Niçin korkuyorlar?.. Şu anda, demokrasinin ve insan haklarının beşiği olan
Birilerinin iki kıblesi var. Onlar hem Müslüman, hem de Atatürkçü. Bu iki kıble kesinlikle birbiriyle bağdaşmaz.
Cumhuriyet rejimi oralarda Katolik papazlarının, Protestan pastörlerinin, Musevi hahamlarının maaşlarını devlet bütçesinden ödüyor.
Türklerle Kürtler bin yıl boyunca
birlikte yaşadı.
, dıştan Kürt görünüyor ama
Son otuz yıl içinde çarpışırken
hatırlanmalıdır.
Şu meşhur, malûm, mahut zatın asıl ismi
‘dir ve
Doğu ve güneydoğu’da Şeriat ilan edilmesine kimler karşı çıkar?
bunu nefretle karşılar, asla istemez.
istemez.
istemez.
istemez.
istemez. Tatlar
istemez.
Türk vatandaşı olmuş
istemez.
istemez. Onlara benzeyen benzetilmiş türediler istemez.
Türkiyenin bütünlüğünü korumak istiyorsak her çareyi, çözümü düşünmeli, her tedbiri almalıyız.
Birtakım çağdaşlarda ve düzencilerde
kafası ve zihniyeti var.
ve batırıyorlar. Otuz kırk seneden beri Kürt vatandaşlarımızın yaşadığı bölgelerde İslâmı, İslâm kardeşliğini yıkmak için her habaseti ve hıyaneti yaptılar.
O bölgelerde binlerce gizli veya yarı gizli medrese vardı, onları yıktılar, tarikatları sabote ettiler.
Bediüzzamanın istedikleri yapılmış olsaydı bugünkü kaos, anarşi, terör olmazdı.
Bence henüz daha geçmedi. Suya sabuna dokunmadan, aman ne şiş yansın ne kebap zihniyetiyle,
Okların bir kısmı yaylardan çıkmıştır, bir kısmı çıkmaya hazırlanmaktadır.
1923 Cumhuriyetine dönülürse belki düzelme olacaktır. Bugünkü resmî ideoloji sistemi ve düzeni ile âsâyişi korumak, iç barışı ve sosyal mutabakatı sağlam mümkün görülmüyor.
Hangi şehrimizde olmuştu, bir hafta önce heykelin başını kopartmışlar, top gibi tekme atıyorlardı.
Ya İslâm ve iman kardeşliği, yahut kaos, anarşi, çözülme, dağılma, parçalanma.
Seçim bize aittir.
Yerlisi yabancısı İslâm’a saldırıyor. Kimisi pek âdi ve bayağı bir üslupla saldırıyor. Kur’âna, Şeriata, mukaddesata seviyesizce, bedevice , yobazca saldırıyorlar.
Çoğunlukta olan Müslümanların (yasal sınırlar içinde) bu saldırılara tepki göstermesi, cevap vermesi, resmî otoritelere şikayet etmesi gerekmez mi? İşte bu gereği gibi yapılmıyor. Gereği gibi dedim… Birkaç cılız inilti yeterli değildir.
İslâmî kesim kendini koruyamıyor. Kur’ânı, Sünneti, Şeriatı koruyamıyor.
Çünkü İslâmî kesim param parça, bölük pörçüktür.
Çünkü İslâmî kesim, nâdir istisnalar dışında şifahî kültürlüdür. İslâm medeniyetiyle medenî değildir.
Mevcut birbirinden kopuk cemaatlerin çoğu siyasî iktidardan yanadır. Bir kısmı ise siyasî iktidara muhalif. Devlet içinde devlet haline gelmiş büyük bir cemaat ise iktidarla savaş halinde.
Müslüman bir ülkede İslâma, Kur’âna, mukaddesata saldırılır ve Müslümanlar savunma yapmaz, saldırıları (yasal sınırlar içinde) protesto ve def’ etmezlerse onların gelecekleri karanlıktır.
Müslümanlar dinlerini savunmayı önemli görmüyor.
Görselerdi, yüz binlerce, hattâ milyonlarca mail, dilekçe göndererek protesto ve şikayet ederlerdi.
Dini ve mukaddesatı koruyan kanunlar var ama işlemiyor, işletilmiyor.
Müslümanların büyük sayıda dilekçe ile bu kanunları işler hale getirmesi gerekir.
Artık protesto etmek, dilekçe göndermek çok kolay. Müslümanlar bunu bile yapamıyor.
Maalesef büyük sayıda Müslümanın üzerine ölü toprağı serpilmiştir.
Müslümanlar, gizli küfür şirk nifak güçleri tarafından afyonlanmıştır.
Müslümanların dinî hassasiyetleri erozyona uğratılmıştır.
Müslümanlar
siyasetiyle birbirinden kopuk bin parçaya ayrılmıştır.
Ehl-i Sünnetin Ümmet birliği kaldırılmış, yıkılmış, yerine bin parçalı bir İslâm Protestanlığı mozaiği kaosu anarşisi getirilmiştir.
İslâmî kesimin içine giren Ehl-i Sünnet düşmanı nifak ajanları Müslümanları parçalıyor, sersemletiyor, afyonluyor.
Müslümanların içine büyük sayıda casus, ajan, provokatör, din sömürücüsü, yönlendirici sızmıştır.
Medenî dünyada serbest olan nice dinî faaliyet, bizdeki azılı İslâm düşmanları tarafından gericilik olarak gösteriliyor.
Diyanet’in dine yapılan âdi saldırıları ilmin ve bilgeliğin ışığında cesaretle ve yükse sesle cevaplandırması gerekir.
Tesettür savunulmalıdır. Diyanet’in, yıllar önce hazırlayıp yayınlamış olduğu, tesettürle ilgili iki gerekçeli fetvayı yeniden milyonlarca adet broşür şeklinde bastırıp yurt sathında dağıtması gerekir. (Vaktiyle bunları bendeniz bastırıp elli bin kadar dağıtmıştım.)
Diyanet, büyük cemaatler, büyük İslâm dernek ve vakıfları; dini, mukaddesatı, Kur’ânı, Sünneti, Şeriatı, tesettürü, iffeti, İslâm ahlâkını, İslâm ailesini savunma vazife ve hizmetini terk, ihmal ve tatil ederlerse, bu konuda gereken her şeyi hakkıyla yapmazlarsa ülkenin ve halkın başına birtakım azap ve musibetlerin gelir.
Yukarıda anlattığım konularda hiçbir uyanık, şuurlu, sorumlu, vazifeli Müslümanın bana ne demek hakkı ve tercihi yoktur.
Dinimizi, mukaddesatımızı, Kur’ânımızı, Peygamberimizi
gereği gibi savunmazsak üzerimize zillet, esaret iner, kendi vatanımızda agresif dinsizlerin, GY’lerin, egemen azınlıkların, sömürgecilerin köleleri, şeytanların maskarası oluruz. 11.10.2014