Odam
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 04 Şubat 2019
Perşembe
İki ay kadar önce Fransız televizyon ekibi fakirhâneye geldi, beş on dakikalık bir röportaj yaptı. Türkiye’deki son hadiselerle, light İslâm iktidarla ilgili bir dosya hazırlıyorlarmış. Dört Fransız odamın dekorasyonunu, pencereden görünen manzarayı pek beğendiler. Çekim bittikten sonra ekibin başındaki zat kameramana “Biz aşağıya iniyoruz, sen burada on dakika daha kal, odanın her yerinin, eşyaların filmini al…” dedi. Yardımcısı da öyle yaptı.
Ramazan içinde de, bir gece İsviçre’de yayınlanan haftalık bir haber ve yorum dergisinin İsviçreli muhabiri geldi, bir saat kadar çay içtik, suallerine cevap verdim. Bir ara kendisine “Beni bağışlayın, bugün odam biraz karışık, düzeltmeye vakit bulamadım…” deyince, “Hayır, hayır! Hiçbir beis yok, odanız çok güzel, ben zaten böyle estetik karışıklıkları severim…” diyerek cevap verdi. Tarih okumuş, geniş genel kültüre sahip, toleranslı, anlayışlı medenî bir kimseydi.
Bundan kaç ay önceydi, tarihini tam hatırlamıyorum. Ziyaretime gelecek dostlarım telefon ettiler:
Bir arkadaşımız da sizinle tanışmayı çok arzu ediyor, bizimle birlikte gelmesinde bir mahzur (sakınca) var mı?.. dediler. Güvenilir bir kimse olup olmadığını sordum; güvendikleri, uzun yıllardan beri tanıdıkları bir zat olduğunu söylediler. “Buyursun gelsin” dedim. Geldiler, çay içtik, sohbet ettik…
Güvenilir zat Fransız televizyoncular, İsviçreli gazeteci kadar insaflı çıkmadı. Aleyhimde pek insafsızca ve şedit konuştuğunu duydum. “Bu adam estetikten falan bahsediyor, odası çok dağınıktı…” şeklinde çekiştirmeler yapıyormuş.
Dekorasyon ve antika hususunda en ufak bir iddiam olmamakla birlikte; her zaman oturduğum ve misafirlerimi ağırladığım odamı kimliğime, kültürüme, tarihime, sanatıma bağlı Türkiyeli bir Müslüman olarak döşemişimdir. Duvarlarda irili ufaklı 40 kadar hüsni hat levhası bulunur. Mustafa Rakım, Sami Efendi, Reisü’l-Hattatiyn Hacı Kamil Efendi, Hamid Bey, Halim Efendi, Kazasker İzzet ve diğer hattatların eserleri…
Eskicilerden, seyahat ettiğim yabancı ülkelerden geleneksel sanat eserleri alıp büfenin içine ve üstüne, vitrine, masanın üzerine doldurmuşumdur. Bakır, gümüş, porselen, seramik, opalin, toprak, tahta eşya… Yerde büyük boy Konya işi bir seccade serilidir. Bütün eşyalar eski ve geleneksel olduğu için, sobam da eskiden kalma bir döküm sobadır… İçleri yaldızlı, süslü ciltlerle dolu iki kütüphane… Eski zaman işi tırnaklı bir ayna; yine eski zaman işi fanuslu gaz lambaları, abajurlar ve daha bir sürü ıvır zıvır.
Niçin böyle bir dekor, bu tür eşya içinde yaşıyorum?.. Öncelikle bir Türkiyeliyim, Müslümanım, kültür ve zihniyet bakımından Osmanlıya bağlıyım. Tarihî devamlılık şuuruna sahibim, böyle bir insan elbette şahsiyetsiz bir atmosfer içinde yaşamaz. Kuşların hür türünün bile, kendisine mahsus bir yuvası vardır.
Doğu ve İslâm kültürüne sahip olmayan yabancılar duvarlardaki levhaların mahiyetini soruyorlar, onlara “İslâm kaligrafisi… Kur’ân’dan âyetler, Peygamberin sözleri, İslâm büyüklerinin hikmetli cümleleri…” diyerek cevap veriyorum. Yerlilerden de odamı enteresan bulan, taktir eden kimseler çıkıyor.
Bazıları ise hiç hüsn-i hat görmemişler, Arapça ve Osmanlıca yazıları da okuyamıyorlar; onları en fazla cezbeden çerçevelerin üzerindeki ışıl ışıl parlayan varaklar, “Bunlar altın mı?” diye soruyorlar.
Ev hanımlarımızın, yuvalarının (mal demiyorum…) misafir salonlarını Türkiyeliler, Müslümanlar gibi döşemelerini temenni ediyorum.
Bütçesi müsait olmayanlar bile evlerine koltuk takımı, büfe, vitrin, yemek masası, yatak odası, karyola, gardırop; televizyon, bulaşık ve çamaşır makinesi, buzdolabı ve daha bir sürü eşya ve âlet alıyor. Bunlara yekûn olarak büyük paralar ödeniyor. Bunlarla da bitmiyor, vitrinlere, büfelere porselen, gümüş, kristal (çoğu camdır), süs ve gösteriş eşyası konuluyor, tavanlardan âvizeler sarkıtılıyor… Bunlara karşılık kaç Müslüman evinde hüsn-i hat, el dokuması ve kök boyalı halı ve kilim, geleneksel el sanatları örnekleri vardır?
Evlerimizi yuva olarak değil, mal gibi gördüğümüz için çok zarardayız.
Müslümanın evi dekorasyonundan, içindeki İslâmî sanat veya zanaat eşyasından belli olur. Dekorasyon denilince ille de büyük paralara alınan eşya düşünülmesin. Yedi sekiz yüz dolara mal olan (kıymetli ahşap çerçevesiyle) orijinal hatlı ve tezhipli bir hilye-i şerif levhası alamıyorsa, hiç olmazsa matbaada basılmış tarihi ve sanatlı bir hilye alınıp asılamaz mı? Bunun fiyatı çerçevesiyle birlikte (büyük boy) otuz dolar civarındadır. Düşünebiliyor musunuz, bir televizyona icabında birkaç bin dolar ödüyor, yine bir bulaşık makinesine çuvalla para veriyor, sonra da evine bir hilye asmıyor? Bu zat nasıl bir Müslümandır? Herhalde vasıflı, kültürlü, sanatlı bir Müslüman değil; (beni mâzur görünüz) vasıfsız ve moloz bir Müslümandır.
İslâmî kesimde sözü dinlenen, kendilerine saygı gösterilen birtakım “Muhteremler” bulunmaktadır. Bunların bağlılarına ev dekorasyonu, bilhassa salon tanzimi hususunda yol göstermeleri, rehberlik etmeleri, nasihatte bulunmaları gerekmez mi?
Ramazan’da kalabalık bir yere gitmiştik, yanımdakilerle konuşurken sesimi civardakilerin de duyacağı kadar yükselterek:
– İnsan sıkıntıya düşerse otomobilini, hattâ televizyonunu veya buzdolabını satabilir ama kesinlikle kitaplarını veya hüsn-i hat levhalarını satışa çıkartamaz… Bütçesi müsait olmayanlar ucuz yemekler yesinler; tarhana çorbası, patates, yeşil mercimek, makarna, kapuska pişirsinler, artırabildikleri paralar ile de faydalı, lüzumlu, değerli kitaplar alıp okusunlar… dedim. Etraftan birkaç kişi bu sözlerimi duyunca başlarını benden yana çevirip soğuk soğuk baktıydı…
Daha önce birkaç kere yazmıştım:
Çocuklarınıza özel kütüphane mühürleri yaptırınız, onlara bir kitap dolabı alınız ve bütçeniz ne kadar müsaade ediyorsa, her ay beş on kitap satın alarak kütüphane kurdurtunuz… Bazı okuyucularım bu teklifi uygun ve makul görmüşler; mühür yaptırtarak oğullarını ve kızlarını kütüphane kurmaya, kitap alıp biriktirmeye, okumaya alıştırıyorlar ve teşvik ediyorlarmış. Kendilerini tebrik ediyorum.
Türkiye Müslümanları kurtulmak, yücelmek, güçlenmek, vasıflı olmak, zillet ve esaretten izzet ve hürriyete geçmek, haysiyetli bir hayat sürmek istiyorlarsa kültüre, kitaba, sanata; dekorasyona, giyim kuşama, edebiyata, yazılı kültüre, ahlâk ve fazilete önem vermelidir. Şifahî ve bedevî toplum kültür ve zihniyetiyle sürünmeye mahkumuz.
Efendi! Ucuz, kolay, işporta işi, mukaddesat edebiyatını bırak ve halinle Müslüman olduğunu göster…
Evindeki misafir odanı veya salonunu göreyim, senin ne mal olduğunu söylerim. 12 Aralık 2003