Ödüllü ve Zilli
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 05 Ocak 2019
Perşembe
Dinsiz, densiz, edepsiz bir kimsenin uluslararası bir edebiyat ödülü kazanması, dindar bir Müslüman olarak benim pek hoşuma gitmez ama adam gerçekten güçlü bir yazar ise fazla ses çıkartamam. Vasıflı ve değerli bir kitap yazmış ve ödülü hakkıyla kazanmış… Onun dinsizliğine çatabilirim, edebiyatına bir şey diyemem.
Bazı ödüller yukarıda anlattığım gibi değil. Adamın bir kere Türkçesi bozuk, rekâketli, zayıf.
. Peki, bu zat nasıl ödül kazanmış? Siyasî mahiyette demeçler vermiş, birilerinin dikkatini çekmiş, aferin almış… Ardından ödül, şöhret, bol para.
şiirini yazdığı için, “Bize Batı’dan kucak kucak nur getir” diyerek Amerika’ya gönderdiği
Tevfik Fikret’i
Bizimkinin edipliği güçlü değil, sadece
bir yazar. Nasıl oldu da ödül kazandı? Asıl kabahat kazananda değil, verenlerde. Edebiyata ve kültüre siyaset karıştırıyorlar, ideoloji karıştırıyorlar.
Yakın tarihte yeryüzünde bir yığın soykırım olmuş.Halen devam eden soykırımlar da var 1944’te Stalin’in emriyle bütün Kırım Tatarlarının hayvan vagonlarıyla sürülmesini dünyada kaç kişi biliyor? Zavallıların yüzde 46’sı feci şartlar altında can vermişti.
Hıristiyanlar Amerika’da
Dünyanın genel nüfusu o tarihlerde beş altı yüz milyondan ibaretti. Bu büyük, korkunç, feci soykırımı dile getirmiyorlar.
1683’teki Viyana bozgunundan bu yana Doğu Avrupa’da ve Balkanlarda milyonlarca Müslüman boğazlandı. Tarihin yüzünü kızartan nice soykırım üzerinde durmuyorlar, 1915 Ermeni tehcirini gündemde tutuyorlar.
Bunun üzerine devlet, o millet mensuplarını daha güvenli (düşmanla işbirliği yapmayacakları) bölgelere tehcir etmeye (sürmeye) karar veriyor. O zaman, bugün olduğu gibi motorlu vasıta yok, seyahat imkânları çok zor. Zaten savaş yüzünden bin türlü sıkıntı yaşanıyor.
Bu anlattığım
oluyor (addediliyor) ve bunu dile getiren
uluslararası ödül kazanıyor, maddeten ihya ediliyor. Birinci Dünya Savaşı’nda Türkiye Musevîleri akıllıca hareket ettiler. Diaspora Yahudilerinin bir kısmı
katılarak Gelibolu ve Filistin cephelerinde Türklere karşı savaştı ama Osmanlı vatandaşı olanlar temkinli hareket etti.
1919’da Yunan ordusu İzmir’e çıktığında metropolit
onları dinî törenle karşılamış ve kutsamıştı.
O bir Osmanlı vatandaşı idi, devletine ihanet etmişti.
İzmir ve Anadolu Rumları o tarihlerde “Biz Osmanlı vatandaşıyız. Türkiye bizim vatanımızdır, Osmanlı devleti bizim devletimizdir” demiş olsalardı, Yunanistan yerine Türkiye’yi samimî olarak desteklemiş bulunsalardı, bugün ülkemizde milyonlarca Rum yaşayacaktı, bir yığın facia cereyan etmemiş olacaktı.
Bu yüzdendir ki, Türkiye halkının büyük çoğunluğu bu ödülden hiç memnun olmamış, aksine tedirginlik duymuştur.
Bugünkü Türkiye’de uluslararası ödül kazandıracak romanlar, edebiyat kitapları yazılabilir mi? Bence yazılamaz. Edebî, yazılı, kültürel lisanı böylesine sabote edilmiş bir ortamda nasıl büyük kitap yazılsın? Yeni nesiller dedelerinin mezar taşlarını bile okuyamıyor. Adam profesör olmuş, üniversitenin tarihî kapısının önünden kaç kere geçmiş ve oradaki büyük mermer kitabeyi okuyamıyor.
Türkçe ama eski Türkçe. Fransızlar bundan bir, birbuçuk yüzyıl önceki yazıları okuyamıyor mu? Okuyorlar. Öyleyse bizimki niçin okuyamıyor? 1928’den önce yazılmış, basılmış Türkçe metinleri okuyamayan, bundan yüz sene önceki Türkçe edebî metinleri anlayamayan bir kimse roman yazacak ve uluslararası ödül kazanacak. Olur mu böyle şey? Bu işin içinde sakın bir dalavere, bir
olmasın?
tarih son sözünü söylememiştir. Bu konu, edebiyatçıların veya siyasetçilerin halledeceği bir mesele değildir. Dünya mülkleri, ülkeler kimsenin sonsuza kadar tapulu malı değildir. Toprakları, vatanları üzerinde yaşayan halklara emanettir. Emaneti veren Biri vardır. İstediğine verir, istediği zaman alır, başkasına verir. Hiçbir güç bunu önleyemez, değiştiremez.
Eskiden bu topraklarda Bizans devleti varmış, Hıristiyanlar yaşıyormuş. Olabilir. Onlardan önce de başkaları vardı. Bizansın vâdesi dolmuş, mülk başka bir kavme emanet edilmiştir. O kavim bu emanete hıyanet ederse, mülk ondan da geri alınacaktır.
Hıristiyanlar açsınlar Kutsal kitaplarını ve benim bu anlattığımı doğrulayan âyetleri okusunlar. Osmanlı devletinde Osmanlı vatandaşı olarak Müslümanlarla birlikte yaşayan Hıristiyanlar, selâmet ve güvenlik içinde yaşamak için mutlaka ve mutlaka devletlerine itaat etmeli, Müslümanlarla iyi geçinmeli, düşmanla işbirliği yapmamalı idi.
Bizim ödüllü edibimiz, kendi devleti, kendi milleti, kendi ülkesi aleyhinde beyanat vererek bir şeyler kazanmıştır ama kaybettikleri kazandıklarından kat kat fazladır.
. Ahmet Refik beyin
adlı kitabını yayınladım. Bu kitabın birinci kısmında Ermenilere yapılanlar, ikinci kısmında Ermenilerin Türklere ve Müslümanlara yaptıkları anlatılıyor.
Facia madalyonunun bir tarafını görüp ve gösterip, öbür tarafını gizlemek olmaz. Yakın tarihte bir kısım Ermeniler kumar oynamış ve kayb etmişlerdir. Keşke böyle bir kumar oynamamış ve kayb etmemiş olsalardı. Şu anda Ermenistan’ın başkenti olan
vaktiyle bir Türk-İslâm şehri idi. Artık orada Türk yok, Müslüman yok. Camilerine kadar kazıyıp yok ettiler. 15 Aralık 2006