Öfke
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 05 Mart 2019
Pazar
En fazla iki zümreye öfkeleniyorum. Zâlim din düşmanları ile bazı vurdumduymaz, gafil, çıkarcı, ene-perest, alçak, karaktersiz sözde dindarlara.
Dinsizler dinsizliğini yapıyor, zulm ediyor; demokrasiyi, insan haklarını, hukuku çiğniyor; peki dindar geçinen yüksek tabaka vazifesini yapıyor mu? Birkaç istisna dışında yapmıyor. İşte ben, bunca rezalet ve kepazelik içinde gününü gün eden, para toplayan; benliğini tatminden başka bir şey düşünmeyen kalitesiz, bayağı, moloz Müslüman tabakaya öfkelenip duruyorum.
Bunca zamandır zulüm ve haksızlık sürüyor ve hâlâ doğru dürüst Türkçe ve İngilizce bir kara kitap bile yayınlanmadı.
Zulme karşı kara kitap yayınlamak fitneye sebep olurmuş. Böyle söyleyene yüksek sesle “Hoşşşt!” demek isterim. Yasal sınırlar içinde yapılacak bir müdafaa, hakkını aramak kesinlikle fitne ve fesat sayılamaz.
Sahte Müslüman temsilcileri kendi şahsî çıkarları, ikballeri, nüfuzları, şöhretleri mevzuubahis olunca nasıl çalışıyorlar. Rakiplerine nasıl çamur atıyorlar. “Hizmet edeceğiz, İslâm için harcayacağız” diye nasıl topluyorlar, götürüyorlar, hortumluyorlar.
On kişilik bir grup toplanır. İçinde büyük düşünürler, büyük hukukçular, büyük siyaset ve propaganda erbabı olur. Bunlar, biri Türkçe, ötekisi İngilizce bir kara kitap metni hazırlayarak, ülkemizdeki zulmü, rezaleti ilân ve teşhir ederler… Niçin yapmıyorlar bu önemli, lüzumlu, zarurî işi?
Müslümanlardan para tırtıklamaya gelince arslan, kaplan, sırtlan kesilen bu adamlar, hizmete gelince niçin yan çiziyorlar?
Kendilerine saray gibi evler, villalar, yalılar yaptırtmak hususunda pek gayretliler. Limuzinlere biniyorlar. En pahalı mağazalardan en son model kostümler, frenk gömlekleri, gravatlar, iskarpinler alıyorlar. Kimisinin paltosu bir milyar liralık. Cüzdanları, cepleri, kasaları şişkin ve dolu. Sofralarında bir kuş sütü eksik. Para hesapları doların milyonuyla yapılıyor. Gurur, kibir, tafra, nümayiş. Ene ene ene… Sen, biz dedikleri hiç görülmemiş, hep ben diyorlar.
Bu kahrolasıcalar otuz sene İslâm dâvasını mıncıklaya mıncıklaya, Müslümanları soya soya ülkeyi ve Ümmeti bu hale getirmişlerdir.
Yıllarca Müslümanları “Ayasofya açılsın, başörtüsü serbest bırakılsın” diye bağırttılar. Yıllarca Müslümanları boş işlerle uğraştırdılar, çıkmaz sokaklara soktular. Hâlâ akıllanmadılar.
Müslümanlar bu memlekette çoğunluktadır. Bu memleket onların vatanıdır. Onlar bu topraklar üzerinde yüz savaş kaybetseler de silinip yok edilemezler. Ezilebilirler, cefa ve sıkıntı çekebilirler, sömürge yerlisi ve ikinci sınıf vatandaş muamelesi görebilirler. Lakin varlıklarını devam ettirirler.
İslâm ile savaşan güçlere gelince: Onların bir savaşı bile kaybetmeye tahammülleri olamaz. Kaybedecekleri o tek savaş sonları olacak ve tarihten silinip gideceklerdir.
Türkiye demek şu üç şey demektir: Türkiye halkı, ülke olarak Türkiye ve Türkiye’nin devleti.
Rejim, sistem, düzen kesinlikle Türkiye ile; Türkiye’nin devleti, ülkesi ve halkı ile özdeşleştirilemez.
Şimdi sıkça değişimden bahsediliyor. Köklü, temel, esaslı, büyük değişimler yapılması isteniyor. Bu değişimler hangi konularda ve sahalarda yapılacaktır? Devletin mi değiştirilmesi gerekiyor? Hayır! Böyle bir saçmalık düşünülemez. Devletin kıdemi vardır. Eski tâbirle “Kadîm, kıdemi üzere terkedilir.” Değişmesi gereken rejimdir, sistemdir, düzendir.
Statükocular, resmî ideoloji taraftarları değişim istemiyorlar. Onlar devlet ile resmî ideolojiyi, sistemi, rejimi, düzeni özdeşleştiriyor. Değişim isteyenlere “Biz devleti yıktırtmayız” diye sert çıkıyorlar. Birkaç beyinsiz anarşistten başka devletin yıkılmasını isteyen var mı ki?
İstanbul’da Yahudiler tarafından yayınlanan Şalom gazetesinin (haftalık) 13 Ekim 1999 (3 Heşvan 5760) tarihli nüshasında birinci sayfasının sağ üst köşesinde emekli orgeneral Çevik Bir’in renkli bir fotoğrafı basılmış ve yanına da “Yahudi Enstitüsünden Çevik Bir’e Liderlik Ödülü” başlığı konulmuş. Türkiyeli generale bu ödülü ABD’deki “Ulusal Güvenlik İşleri Yahudi Enstitüsü” (JINSA) Washington’da düzenlenecek ihtişamlı bir törenle takdim edecekmiş. Yahudiler ve İsrailliler Çevik Bir ile niçin bu kadar ilgileniyor? Buna siz bir mâna verebiliyor musunuz? 18 Ekim 1999