Pazar

Kültürsüz, tahsilsiz, hattâ okuma yazma bilmeyen bir kimse de Müslüman olabilir. Ancak böyle bir kişi asla İslâm’ın ve Müslümanların temsilcisi olamaz; onlar adına söz söyleyemez, kendi kafasına göre ahkâm kesemez.

İslâm’ın ve Müslümanların temsilcisi olabilmek için birtakım şartlar gereklidir. Bunları sayayım: İlim, irfan, hikmet (bilgelik), firaset, fetanet, yüksek ahlâk, güçlü ve yüksek karakter, dürüstlük, doğruluk, sıdk, vefa, şecaat, takva, nefsine hâkimiyet, sabır, metanet… Bellibaşlıları bunlardır.

Globalleşmiş bir dünyada, bilgi çağında yaşıyoruz. Batı medeniyeti dünyayı ve insanlığı hakimiyeti altına almıştır. Amerika cihanın jandarması olmuştur. Müslümanlar Amerika va Avrupa’daki kültür seviyesini yakalamadıkça kurtulamazlar. İslâm’ın ve Müslümanların temsilcileri Batı’nın aydınlarından, idarecilerinden, mümessillerinden daha vasıflı, daha güçlü, daha üstün olmak mecburiyetindedir.

İslâm dünyasının en büyük eksikliği beyindir. Batılılar, Müslümanların uyanmasını ve kurtulmasını istemedikleri için içlerinden beyinli insan çıkmasını, bu gibi kişilerin kütlelerin başına geçmesini engelliyor. Müslümanlar da cahillikleri ve gafletleri yüzünden onlara yardımcı oluyor.

Türkiye Müslümanları, kendi öz vatanlarında ezici çoğunluğu teşkil etmelerine rağmen her geçen gün biraz daha kötüye gidiyorlar. Sömürge yerlisi durumundalar, ikinci sınıf vatandaş muamelesi görüyorlar; zillet, hakaret, baskı, zulüm içinde yaşıyorlar. Etraflarındaki ağ ve çember daralıp duruyor. Zilletten kurtulup izzet bulmak için ne yapacaklarını bilmiyorlar. Çareleri, çözümleri yok.

Milyonlarca Müslüman gaflet ve şaşkınlık içinde. Günlük dedikodular, politika çalkantıları, boş ve faydasız konular ile vakit öldürüyorlar. Birkaç onbin farmason, Sabataycı, mürted on milyonlarca halkı parmaklarında çeviriyor. Halkın ağırlığı yok.

Düzen yıllardan beri birtakım kişiler ve gruplar hakkında dosyalar hazırlamıştır. Bu dosyalar bu kişilerin ve grupların tepelerinde birer Demokles kılıcı gibi sallanıyor. Sırası gelince, gerekince dosyalar patlatılıyor ve birileri bitiriliyor, yok ediliyor.

Haksızlıklarla mücadele etmesi, kötülüklerin üzerine gitmesi; ülkeyi, milleti, devleti koruması gereken birtakım adamlar ve gruplar niçin konuşamıyorlar? Niçin, burunlarına hızma takılmış ayılar gibi uysal uysal oturuyorlar, susuyorlar? Bunların bir kısmı acz içindedir, cesaretleri yoktur, alçaktır. Bir kısmı ise dosyalıdır. Konuşurlarsa, doğru olanı yaparlarsa dosyaların patlatılacağından çekiniyorlar. Düzen onları dosyalarla hizaya getirmiş, kendine bağlamıştır.

Dini imanı para olmanın, nefs-i emmâresine put gibi tapmanın da bir faturası vardır.

İslâmî hareketin işini bitiren düzen şimdi Milliyetçilerin, Türkçülerin defterini dürmeye hazırlanıyor. Moiz Kohen (Tekin Alp) İslâm’a karşı bir milliyetçilik ve Türkçülük çığırı açmıştı. Dine hizmet eden bir Türkçülüğe, milliyetçiliğe Moiz Kohen’in izinden gidenler asla izin vermezler.

Vaktiyle, seçimlerden önce,

“Bize otuz milletvekili veriniz, başörtüsü meselesini halledelim”

diyenler şimdi neredeler?

Bülent Ecevit yüksek tahsil yapmamıştır.

CHP milletvekili olan babası onu Türkiye’de ve İngiltere’de okutmak istemiş, lâkin okuyamamıştı.

Bülent Ecevit’in 70’lerdeki ilk başbakanlığında

bir dolar 14 lira ediyordu. Aradan bir çeyrek yüzyıl geçti, dolar şimdi 700 bin liraya yaklaştı.

Londra’da yayınlanan

Dünya Rekorlar Kitabı

,

Türk Lirası’nı dünyanın en küçük ve değersiz parası diye yazmış.

Hangi güçler, bu zatı Türkiye’nin başına geçirmiştir ve bulunduğu makamda tutmaktadır?

Müslümanlar,

“Biz Hazret-i Muhammed’in izinden, yolundan gidiyoruz”

diyorlar. İzinden gitmiş olsalardı bugünkü zillet, esaret, kepazelik içine düşerler, kendi öz vatanlarında parya, zenci, sömürge yerlisi hayatı yaşarlar mıydı?

Şu iki cümleme birer mim koyunuz:

Birtakım adamlar ve gruplar İslâm dâvâsını ve Muhammed Ümmetini satmışlardır. Yine birtakım adamlar ve gruplar Milliyetçiliği ve Türkçülüğü satmışlardır.

Kimdir bu adamlar ve gruplar?

Bu millet bunları tasfiye etmedikçe, saf harici bırakmadıkça iflâh olmayacaktır.

Yalan söyleyen, emanete hıyanet eden, Müslümanları aldatan ve oyalayan, hizmet paralarını zimmetlerine geçiren, haram ve kirli servetler edinen, efsanevî mal varlıklarını açıklayamayan, haklarında koca koca gizli dosyalar bulunan adamlardan ve zümrelerden bu din ü devlete, bu ülkeye, bu millete yarar gelmez.

Âhir zamanda zuhur edeceği haber verilmiş olan hakikî Mehdi’yi ümitle bekliyoruz. Zamanın gavsinin, kutupların, üçlerin, yedilerin, kırkların, evliyaullahın, hakikî âlimlerin, mücahidlerin ellerinden ve eteklerinden öperiz ama bir sürü sahte mehdiye, sahte gavsa, sahte kutba, sahte büyüğe lânet olsun diyoruz. Onların dinleri imanları para, putları nefs-i emmâredir. Onların bu dine, bu Ümmet’e, bu ülkeye verdikleri zararı azılı ve militan kâfirler ve mürtedler vermemiştir.

Gaflet, dalâlet, hıyanet, şaşkınlık devam ediyor. Beş yüz kişilik bir iftar ziyafetine dâvet edilmiştim. Yemek yenilen yerin hemen karşısında bir cami vardı. Yatsı ezanı okundu ve o beşyüz kişiden sadece yirmi kişi camiye geldi, diğerleri sohbete, vatan kurtarma nutuklarına devam ettiler…

Türkiye’de gazete, dergi, kitap, broşür yayınlamak izne tâbi değil. Lâkin Müslümanlar bu sahada son derece güçsüz. 1951’de mi, 52’de miydi tam hatırlamıyorum, bir gün Galata Köprüsü üzerinde üniversiteli gençler gelip geçen halka broşürler dağıtıyorlardı. Broşürün ismi “Hayır efendiler, irtica yoktur bu ülkede” gibisinden bir cümleydi. Yazarı da İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi ordinaryüs profesörü Ali Fuat Başgil hocamızdı. Şimdi ne böyle profesör kaldı, ne de öyle üniversite öğrencileri. Binlerce profesörümüz, aydınımız, okumuşumuz, ünlümüz, pabucu büyüğümüz var; pek sesleri çıkmıyor, bilmem ki neredeler ve ne işler yapıyorlar?

Bana dokunmayan yılan bin yaşasın mı diyorlar? Yılan memleketi bütünüyle yutuyor, haberleri yok. 11 Aralık 2000