Okullarda ve Üniversitelerde Başörtüsü Yasağı Batı Medeniyetine, Demokrasiye, İnsan Haklarına ve Adalete Aykırıdır
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 12 Ocak 2019
Cuma
BİRİNCİ MADDE: 1923’ten bu yana Türkiye Cumhuriyeti, vatandaşlarının kılık kıyafetleriyle ilgili sadece iki kanun çıkartmıştır. Bunlar:
ve
dur. Bu iki kanun da erkeklere ait serpuşlar ve kılık kıyafetle ilgili olup kadın kıyafetlerini konu almamaktadır.
İKİNCİ MADDE: Genelkurmay Başkanlığı tarafından yayınlanan “Atatürkçülük” (Birinci kitap, 1982, s. 126) adlı eserde, Mustafa Kemal Paşa’nın 1923 yılındaki şu demeci yer almaktadır:
(Metinde, mânâyı değiştirmeyecek sadeleştirme yapılmıştır.) Yukarıdaki cümlelerden Atatürk’ün tesettürü İslâm dininin bir gereği olarak kabul ettiği, ancak bunun kadını sosyal hayattan soyutlamayacak basit bir şekilde olmasını istediği anlaşılmaktadır.
ÜÇÜNCÜ MADDE: Atatürk’ün annesi Zübeyde Hanım ve eşi İzmirli Latife Hanım tesettürlü idiler. Hatta Latife Hanım tesettürde o kadar ileri gitmiştir ki, Şeriatın kapatılmasını öngörmediği ellerini bile eldivenle kapatmıştır. Fotoğraflarda bu husus görülmektedir.
DÖRDÜNCÜ MADDE: Zamanımızdaki birtakım politikacılar, medyacılar, üniversite mensupları, okur-yazar takımı, Müslüman kadınların ve kızların başörtülerinin Atatürk İlke ve İnkılâpları ve çağdaş medeniyet ile bağdaşmadığını iddia ediyorlar. Onların bu iddiaları tamamen temelsizdir. Zaten bugünkü Atatürkçülük veya Kemalizm, Atatürk ile isminden başka ilgisi olmayan bir ideolojidir.
BEŞİNCİ MADDE: Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Leyla Şahin davası ile ilgili son kararı Evrensel İnsan Hakları Bildirgesine, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne ve temel haklarla ilgili diğer metinlere aykırıdır.Bu karar mahkemenin daha önceki birtakım kararları ile çelişmektedir.Binaenaleyh çok tartışılacaktır.
ALTINCI MADDE: Bu karar çıkınca Türkiye’deki birtakım agresif zihniyetler “Bu defter kapandı”, “Bu konu artık tartışılamaz”, “Başörtüsü meselesi kesin şekilde sonuçlanmıştır” gibisinden sözler sarf ettiler, yayınlar yaptılar, başlıklar attılar. Onların bu sözleri bile fikir ve vicdan hürriyetine açık olmadıklarını göstermektedir. Çelişkili bir mahkeme kararı niçin tartışılmasın? Akıllı, vicdanlı, hür insanlar bir konuda niçin fikirlerini söylemesinler, bir yanlışlığı düzeltmek için hareket edemesinler?
YEDİNCİ MADDE: Bizdeki çağdaşların, Batıcıların yönelik oldukları, tanıdıkları ve örnek aldıkları bütün medenî ülkelerin üniversitelerinde ve okullarında başörtüsü serbesttir. Sadece Fransa’da, resmî devlet okullarında türban yasak edilmiştir.Lakin orada da üniversitelerde, yüksekokullarda, özel okullarda, Katolik okullarında başörtüsü serbesttir. Hatta Fransa’da Müslümanların özel “İslâm liseleri veya kolejleri” açmaya hakları vardır ve onlar bu haklarını kullanarak böyle okullar da açmışlardır.Türkiye’deki çağdaşlar, Batıcılar, ilericiler gerçekten büyük bir çelişki içindedirler.
SEKİZİNCİ MADDE: Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nden Leyla Şahin davasıyla ilgili son karar çıkmadan önce, bu mahkemenin bulunduğu Strasburg şehrinde bir Türk vatandaşı, yoğun kulisler ve temaslar yapmıştır.Bu Türk vatandaşı zahirde Türk ismi taşımakta, Müslüman olarak görülmektedir, lakin onun asıl kimliği Türklük ve Müslümanlık değildir. Garip bir dine mensuptur, bu kimliğiyle ilgili olarak gizli tuttuğu bir ismi de vardır. İşte bu adam allem etmiş, kallem etmiş, birtakım kimseleri ikna etmiş ve kararın Leyla Şahin aleyhinde çıkmasını sağlamıştır. Bu zatın kim olduğunu şu anda söylemem mümkün değildir.
DOKUZUNCU MADDE: Türkiye’de başörtüsü konusunda yasakçılık yapmayan, temel insan hak ve hürriyetlerine paralel bir zihniyete sahip olan bu hakların sınırlanamayacağına ilişkin kararlar veren bazı hâkimlere ve savcılara baskı yapılmıştır. Birkaç örnek veriyorum: Edirne İdare Mahkemesi, Van Bölge İdare Mahkemesi, Bursa İdare Mahkemesi, İstanbul Altıncı İdare Mahkemesi hâkimleri hakkında soruşturma yapılmıştır; Samsun İdare Mahkemesi hâkimlerinin görev yerleri değiştirilmiştir. Hatta bu arada gülünç bir şey de olmuştur, bir takım hâkimlerden “eşleri başörtülü olduğu için” savunma istenirken, böyle bir savunma bir bayan hâkimden de istenmiştir.Başörtülü öğrencileri okula almayan yöneticiler hakkında ceza davası açan Yozgat Başsavcısı vazifesinden alınmış, sadece savcı olarak başka bir yere tayin edilmiştir. O da istifa etmek zorunda kalmıştır. (12/12/1998 tarihli Radikal Gazetesi, (Adalette Türban Sürprizi”; 09/06/2000 tarihli NTV “Türban Vizesi Veren Hâkimlerin İşine Son”; 20/10/1999 tarihli Akit Gazetesi “Hâkime Örtü Sürgünü”; 27/11/2000 tarihli Akit gazetesi “Yobazlığın Belgesi”). Başörtüsü konusunda Derin Devletin hoşuna gitmeyen kararlar veren hakim ve savcıların bile baskı altında tutulduğu, gereksiz şekilde vazife yerlerinin değiştirildiği bir ortamda hukukun üstünlüğünden, yargının bağımsızlığından söz etmek mümkün değildir.
ONUNCU MADDE: Avukat Fatma Benli’nin “Türkiye’de Başörtüsü Sorunu ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Bakış Açısı” başlıklı yazısında AİHM’nin son kararı ve ülkemizdeki başörtüsü kriziyle ilgili çok ibretli bilgiler yer almaktadır.Bu yazıyı, www.hukukcularder.org/makaleler/fatmabenli.htm web adresinde okumanızı tavsiye ederim. Bu yazımdaki bazı bilgileri bu kaynaktan temin etmiş bulunuyorum. Avukat Fatma Benli’ye teşekkürü bir borç bilirim.
ONBİRİNCİ MADDE: Tesettür, başörtüsü, kadınların ve kızların kıyafetleri konusunda Müslümanların referansları şunlardır: (1) Kur’ân, (2) Sünnet, (3) İcmâ-i Ümmet, (4) İslâm fıkhı, (5) Bu dört kaynağa uygun olmak şartıyla Müslümanların gelenekleri, örfleri, âdetleri… Müslümanlar için türban konusunda başka bir referans söz konusu olamaz. Atatürkçüler için ana referans Atatürk’ün fikirleri, görüşleri, beyanları ve direktifleridir. Yukarıda açıklandığı gibi onun, tesettür aleyhinde herhangi bir beyanı yoktur. Binaenaleyh onlar Atatürk’ü gerekçe göstererek tesettür konusunda yasakçı bir tutum sergileyemezler.
ONİKİNCİ MADDE: Üniversiteler ve okullarda tesettür konusunda Batıcı ve çağdaş Türkiyelilerin örnek almaları ve uymaları gereken ülkeler, başta ABD olmak üzere ileri ve uygar batı ülkeleridir. Kanada, İngiltere, Portekiz, İspanya, Fransa, Almanya, İtalya, Avusturya… vs… vs… Bunların hiçbirinin üniversitelerinde başörtüsü yasak olmadığına göre ve yine Fransa dışında hiçbirinin resmî devlet okullarında başörtüsü yasak olmadığına göre bizdeki Batıcılar, uygar iseler bu konuda yasakçılık yapamazlar. Nitekim Gülay Göktürk gibi ateist olduğunu açıkça ve samimi bir şekilde beyan eden bir düşünürümüz ve yazarımız, Müslüman kız öğrencilerin başörtülerini savunma konusunda en önde savaşmaktadır.
ONÜÇÜNCÜ MADDE: Türkiye’nin okul ve üniversitelerindeki başörtüsü yasağının (1) Demokrasiye, (2) Evrensel insan haklarına ve hürriyetlerine, (3) Din, inanç, vicdan ve inandığı gibi yaşamak hürriyetine, (4) Ebeveynin çocuklarını istedikleri şekilde yetiştirme hak ve hürriyetine, (5) Türkiye’nin millî kimliğine ve sosyal yapısına, (6) Tarihî devamlılığına, (7) Millî kültürüne aykırı olduğunda en ufak bir şüphe bile yoktur. Türkiyeli bir Müslüman Türk çocuğu, Amerika’da, Kanada’da, İngiltere’de, Almanya’da, Avusturya’da, İspanya’da ve başka medenî Batı ülkelerinde okullarda ve üniversitelerde başörtüsüyle serbestçe okuyabiliyor, lakin Batıyı örnek aldığı ve taklit ettiği iddia edilen Türkiye’de okuyamıyor. Bu ne korkunç bir çelişkidir?
ONDÖRDÜNCÜ MADDE: On milyonlarca Müslüman vatandaş, derin bir üzüntü ve sıkıntı içindedir. Bizdeki, medeniyete, hukuka, adalete, mantığa aykırı başörtüsü yasağı Türkiye’nin toplumsal barışına, millî uzlaşmasına engel olmaktadır. Bu yasağın, hepimizin saygı duyması, koruması, gözetmesi, benimsemesi gereken “Türkiye Devleti” ile yakından veya uzaktan hiçbir ilgisi yoktur. Daha çok yakın bir zamanda Turgut Özal ve SüleymanDemirel iktidarlarında başörtüsü bütün üniversitelerde ve İmam-Hatip okullarında serbestti. Sonra muhalif bir rüzgâr esmiş, yasaklanmıştır. Yasakçılar “Bu defter kapanmıştır… Halkoyu yapılsa ve başörtüsü lehinde karar çıksa yine bir değişiklik yapılamaz… AİHM’nin son kararından sonra artık bu konu tartışılamaz…” gibi akıl, mantık, hukuk, bilgelik, insaf dışı sözler etmektedirler. Onlara diyoruz ki: “Hak ve adalet yerini buluncaya kadar, bu mesele demokrasiye ve insan haklarına uygun bir şekilde karara bağlanıncaya kadar, yasakçı zihniyet pes edinceye kadar…” tartışılacaktır, konuşulacaktır.
ONBEŞİNCİ MADDE: Yasakçıların tutar tarafı yoktur, hiçbir gerekçeleri hukuka, demokrasiye, insan haklarına uygun değildir. Zorlamalar, yasaklamalar ve tabular halkın bir kısmını ümitsizliğe sevk etmekte, devlete olan güvenini yitirmesine yol açmaktadır. Yakın tarihte Türkiye’de din, inanç, vicdan, fikir konusunda başka yasaklar da olmuştur. Mesela Arapça ezan okunması yasak edilmiştir. Kanun çıkartılmış, ezan sadece Türkçe okunacaktır denilmiştir.Bu kanun 1950’de kaldırılmıştır, onun yerine “Ezan Arapça okunacaktır” diye başka bir kanun konulmamıştır. Ama halkımız, yasak kanunu kalkar kalkmaz, ezanı aslî şekliyle, yani Arapçasıyla, daha doğrusu Rabçasıyla okumaya başlamıştır… Şapka kanununun bugünkü durumuna bakalım. Kanun “Medenî milletlerin başlarına geçirdikleri şapka, üniversite profesöründen hademesine kadar bütün Türkiye vatandaşlarının medeni başlığıdır…” diyor. Türkiye’nin şehirlerine, köylerine, caddelerine, meydanlarına, yollarına bakınız, şapka giyen bir tek TCvatandaşı göremezsiniz. Artık şapka dünyada da , Türkiye’de de çok büyük ölçüde terkedilmiştir ve bizim şapka kanunu “kadük” olmuştur… Bir ara Türkiye’de bütün din okulları kapalıydı, sonra ne olmuştur? Bunlar yeniden açılmıştır.Biz Müslümanlar, Batı medeniyetini benimsemeyiz, bu medeniyetin dinimize aykırı olan taraflarını kesinlikle kabul etmeyiz. Yasakçılar bunu iyi bilmelidir, ancak şu hususu da belirtelim ki, Batı demokrasisi, Batı hürriyetçiliği Müslüman kız öğrencilerin okullarda ve üniversitelerde başörtüsüyle okumasına izin verir. Türkiye Batıcıları ve çağdaşları, örnek aldıkları Batıyı taklit etmelidirler.Hem Batıcı olacaklar, hem de başörtüsüne karşı olacaklar. Bu onların en büyük çelişkisidir. 26 Kasım 2005