Okuma Yazması Olmayan Aydınlar
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 06 Mart 2019
Perşembe
En korkunç cehâlet aydın geçinenlerin câhilliğidir. Halkın cehli, cehl-i basittir; tedavisi, giderilmesi mümkündür. Yarı aydınların, sözde okumuşların cehilleri ise cehl-i mürekkeptir, tedavisi imkânsız denecek derecede zordur.
Adamlar ve kadınlar aydın geçiniyorlar, yazıyor ve çiziyorlar, fikir ve görüş beyan ediyorlar. Türkiye kumaş, bunlar makastır, kesip biçiyorlar. Buna hakları ve selahiyetleri var mıdır?
Aydın olmak, okumuş olmak için içinden çıktığı milletin lisanını, edebiyatını, tarihini, sosyal ve kültürel yapısını yeteri kadar bilmek gerekir. Bunlar ise, 1928’den önce yazılmış, basılmış, ortaya konulmuş milyonlarca kitabı, risaleyi, eski gazete ve dergi kolleksiyonlarını, arşiv vesikalarını, mezar taşlarını, kitabeleri okumaktan âcizdirler. Sorarsanız, “Onlar eski yazıdır, onları okumak gericiliktir” gibi hezeyanlar savurarak cevap verirler. Böyle aydın, böyle okumuş olur mu?
Böylelerinden Müslüman kesimde de vardır. “İslâm devleti, Asr-ı Saâdet’i geri getirmek, İslâm’ın sosyolojik morfolojik strüktürünün analizi, İslâm ile Kapitalizm asla bağdaşmaz…” gibi laf salatalarıyla meşgul olan bu gibilerine 1928’den önce basılmış Türkçe bir din kitabını gösterseniz afallar kalırlar. Çünkü okuma yazmaları yoktur. Peki nasıl aydındır, nasıl okumuştur bu gibileri?
Bugün Türkiye’nin başındaki en büyük belâ ve âfet işte bu okuma yazma bilmez, câhil, cehl-i mürekkeb hastalığı ile mâlül erkek ve kadınlardır.
Eski yazı denilen, bu milletin bin yıl boyunca kullanmış olduğu yazı sistemini öğrenmek zor mudur? Gayet kolaydır. Lakin iş bununla bitmiyor. Çünkü son altmış yıl içinde lisan değiştirilmiş, zengin ve tabiî Türkçe yerine uyduruk, arı, sade, zayıf, yetersiz bir dil türetilmiştir. Vatandaş alfabeyi, yazı sistemini öğrense bile, eski dili anlayamıyor.
Türkiyelilerin başlarına gelen bu felâket, Lozan’ın gizli protokollarında yazılı mıydı? Herkes bu protokolların varlığından bahsediyor ama şu ana kadar metnini bulup da gün ışığına çıkartan görülmedi.
İster sağcı ister solcu, ister Şeriatçı ister Laik, ister Türk ister Kürt, ister Sünnî ister Alevî olsunlar Türkiye’de gerçek aydın, gerçek okumuş olmak isteyen herkes 1928’den önce bin yıl kullanılmış olan Osmanlıcayı alfabe ve lisan olarak bilmeye, okuyabilmeye, anlamaya mecburdur. Fuzulî divanını zevk alarak okuyamayan kişi Türkiye aydını olamaz.
Din kardeşlerim ve dostlarım olan Müslümanlara ayrıca hitap etmek isterim: Henüz iyice öğrenmedi iseniz, boş işleri, günlük dedikoduları, faydasız koşuşturmaları, gevezelikleri bırakınız da okuma yazma öğreniniz. Aksi takdirde siz de yarı aydın, yarı okumuş olarak kalacaksınız. İnsan okuma yazma bilmeden de Müslüman, mü’min olabilir, lakin okuma yazma bilmeden, doğru dürüst Türkçe bilmeden, edebiyata ve genel kültüre vâkıf olmadan aydın olmak mümkün bir iş değildir. Böylece biline.
“Biz, zamanın kutbunun, geleceği vaad edilmiş olan mesihin müridiyiz; Hazretü’l-hazerat, göklerde uçan, kerametli rüyalar gören zatın bağlılarıyız; bize Osmanlıca mosmanlıca gerekmez. Biz bu zata intisab etmekle aydınlanmış, yolumuzu bulmuşuz…” diyenler çıkarsa, onlara da güler geçerim.
Son üç yüz küsur yıllık tarihimizde nice padişah, sadrazam, vezir, paşa, vali, devlet adamı, idareci, şair, edib, tarihçi, sanatkâr gelip geçmiştir. Bu üç asırlık tarih kesiminin en önemli on adamının listesi yapılacak olsa, ben kesinlikle İzmirli hamam ve mesih Sabatay Sevi’yi bu meyanda yazarım.
Sabatay Sevi zuhur etmemiş olsaydı, son yüz yıllık tarihimiz bu şekilde tecelli etmezdi. Sabatay Sevi, onun kurucusu olduğu Selânik Dönmeliği (Sabataycılık, Avdetilik) ülkemizde büyük değişimlere, inkılâplara, akıllara durgunluk verecek cür’etkâr hareketlere damgasını basmıştır.
Benim iddiam bu merkezdedir ve bu yüzden de Sabatay Sevi’nin, Dönmeliğin, meşhur Dönmelerin incelenmesini istiyorum. Bu konuda kesinlikle antisemitizm, demagoji, ucuz edebiyat yapılmasını istemiyorum. En ciddî şekilde, en yüksek seviyede tarihî araştırmalar yapılmasını, sahih bilgilerin, vesikaların gün yüzüne çıkartılmasını, gizliliklerin ilim ve araştırma nurlarıyla aydınlatılmasını talep ediyorum.
Sabatay Sevi ve Dönmelikle ilgili gizli arşivlerin belgelerin büyük kısmı şu anda İsrail’de bulunmaktadır ve İsrail makamları, araştırıcılara bunları serbestçe göstermemektedir. Zaten şu anda gösterilse bile fazla kıymeti olmaz. Çünkü bunlar bizde uzmanı bulunmayan İbrani ve Ladino lisanlarıyla kaleme alınmıştır. Öncelikle İbraniceyi, Ladinoyu, Yiddişçeyi iyi bilen, bu dillerle yazılmış eski belgeleri okuyup anlayabilen uzmanlara ihtiyacımız vardır.
Bu konuda bir araştırma merkezi veya enstitüsü kurulmalı ve bir ihtisas kütüphânesi meydana getirilmelidir. Basılı kitaplar, belgelerin kopyaları, fotoğraflar toplanmalıdır.
Şimdiye kadar çeşitli dillerde Sabatay Sevi ve Dönmelik hakkında yüzlerce araştırma yapılmıştır. Kitap veya uzun makale şeklinde yayınlanmış olan bu eserlerin bibliyografyası yapılmalı, bunlardan bazıları Türkçeye tercüme edilip basılmalıdır.
Bu konuda antisemitizm, ucuz edebiyat, farfara, yaygara, demagoji, sansasyon yapmak ciddiyetle bağdaşmaz. Her şeyden önce bilmek gerekir. Bilmeden, anlamadan hüküm vermek bir acz ve yenilgidir.
Benim bu araştırma, öğrenme, bilme talebim gerçekleştiği takdirde tarihi altüst edecek gerçekler ortaya çıkacaktır.
Bu araştırmaların millet, ülke ve devlet olarak Türkiye’ye hiçbir zararı olmayacak, aksine çok faydası dokunacaktır.
Bu işe yüz bin dolarla başlanabilir. Ancak hiçbir şarlatana, soytarıya, yiyiciye, hortumlayıcıya, din istismarcısına, araştırmacı postuna bürünmüş hokkabaza bir kuruş bile kaptırılmamak üzere sıkı tedbirler alınmalıdır. Çünkü yiyiciler ve yetersizler paraya tamah ederek bu işi başlanmadan berbat edebilir. 19 Mart 1999