Salı

 

Ülke halkının hepsi okuma-yazma biliyormuş… Okuma-yazma bilmek; bilgili, kültürlü, tahsilli olmak demek değildir. Edebî, sosyal, tarihî, felsefî, dinî, sanatla ilgili yeterli kültürü ve birikimi olmayan bir kimse cahildir.

Bizim eğitim sistemimiz, nice yıldan beri “okur-yazar cahil” yetiştirmek için çalışmaktadır. Eğitimcilerimiz başarılı da olmuşlardır. Ülke, onların sayesinde on milyonlarca cahille dolmuştur.

Üniversiteli gençlerle konuşurken, onlara şu suali yöneltirim:

– Bana, milletimizin en büyük şairi Fuzulî’den, birkaç mısra, beyit okuyabilir misiniz?

Nâdir, hattâ ender istisnalar dışında, okuyamazlar. Bu gençlerimiz nasıl olmuşlar da lise diploması almışlardır?

Türkiye’de yaşıyor, anadili Türkçe, lisede okumuş ve Fuzulî’den bir tek mısra veya beyit okuyamıyor. Cahilliğin, kültürsüzlüğün, edebiyatsızlığın bu derecesi nerede görülmüştür? Hangi vicdansızlar bu gençleri bu kadar cahil ve bilgisiz yetiştirmiştir?

Bundan yüz sene önce böyle bir şeyi düşünmek değil, hayal etmek bile mümkün olamazdı.

Bir Osmanlı idadî veya sultanîsinde tahsil görüp oradan mezun olacak ve Fuzulî’den ezberinde bir satır bile bulunmayacak… Bırakın bir mısrayı veya beyti; o zamanın nice edebiyat meraklısı lise genci o büyük şairimizin Su Kasidesi’ni, birçok gazelini, rubaisini ezbere okuyabilirdi. Başka şairlerden de… Meraklı ve istidatlı nice gençler eskiden aruzla şiirler yazar, o zamanın dergilerine gönderirlerdi. Bunların, şiir ve sanat boyutları olması bile, yine de hüner ve marifet eseri olurlardı.

İyi niyetli akıllı, vicdanlı, istidatlı, kabiliyetli gençlerimizin edebî, felsefî, sosyal kültür sahasındaki noksanlarını anlayıp, telafi çareleri ve çözümleri araştırmaları ve bulmaları gerekiyor. Meselâ beş üniversiteli genç bir araya gelir, ehliyetli bir edebiyatçı bulur ve yaz tatilinde ondan “Fuzulî dersleri” alabilir. Birkaç aylık bir eğitimden sonra Su Kasidesi’nden bazı mısra ve beyitler, birkaç gazel, birkaç rubaî ezberlemiş olurlar.

Bir ara her yerde uzakdoğu sporları kursları ve dershaneleri açılmıştı. Jiu jitsu, karate ve saire. Bu sporlar hem bedeni, hem de ruhî melekeleri ve aklı geliştirir. Gençlere edebiyat, tarih, sanat, felsefe kültürü jiu jitsu’dan, karateden daha lüzumludur.

Sanat kültürü ve tarihi konusunda büyük gençlik kütlesi son derece cahildir. Bir kere bu konuda merak yoktur. Merak yoksa, öteki yoklara lüzum kalmaz. Merak medeniyetin, kültürün, terakkinin (ilerlemenin), yetişmenin, keşfin, icadın temelidir.

Süleymaniye Camii eski İstanbul’un en hâkim tepesindedir. Adam, binlerce defa Galata ve Unkapanı köprülerinden geçmiş ama “Süleymaniye Camiinin kaç minaresi vardır?” diye sorsanız öküz gibi bakakalır. Çünkü; millî sanatımızın o şaheserine kültür, medeniyet, kültür ve sanat gözüyle, gözlüğüyle bakmamıştır.

On üniversiteli genç bir araya gelseler, sanat tarihinden anlayan bir hoca, bir ağabey bulsalar ve onunla birlikte tarihî suriçi İstanbul’unu gezseler, fotoğraflar çekseler, notlar alsalar, her biri kendisi için bir albüm hazırlasa. Gezmek derken ana caddelerde yürümeyi, herkesin bildiği mimarlık anıtlarını ziyaret etmeyi kasdetmiyorum. Ara sokaklara, kenar semtlere gidecekler. Ayvansaray’dan başlayacaklar. Balat, Fener, Cibali…. Bilinmeyen camiler, medreseler, ayazmalar, türbeler, Sahabe kabirleri… Ne kadar kaldıysa, eski evler… Biz İstanbul’da yaşıyoruz ama İstanbul’u bilmiyoruz. Çünkü merakımız yok bu büyük şehri tanımak, bilmek için.

Bazı Müslüman cemaatler kendilerine bağlı gençleri çok kapalı, çok cahil, çok kültürsüz şekilde yetiştiriyor. Cemaat amentüsü şöyle:

1. Bizim cemaatimiz çok büyüktür, en büyüktür.

2. Bizim hazretimiz çok büyüktür, en büyüktür.

3. Bizim cemaatimize kapılanan, bize intisab eden kurtulur,

Bu zihniyetle, bu kafayla gençlerin yetişmesi, kültürlü, vasıflı, bilgili, medenî olması mümkün müdür?

Düşmanlarımızın gizli protokolları var:

A. Müslüman Türkiyeliler yazılı-edebî lisansız bırakılacaktır. Lisanını yitiren bir millet esarete, zillete, ezilmeye mahkumdur.

B. Müslüman Türkiyeliler tarihsiz bırakılacaktır. Onlar asıl ve gerçek millî tarihlerini bilmeyecekler, onun yerine uyduruk ve ideolojik bir düzmece ve yapmaca tarih öğreneceklerdir.

C. Müslüman Türkiyeliler sanat kültürü ve sanat tarihi konusunda kara cahil bırakılacaktır.

Ç. Müslüman Türkiyeliler yoğun bir beyin yıkama eğitimi ile sersem, uyuşuk, şaşkın bırakılacaktır.

D. Müslümanlar ahlâk ve karakter terbiyesinden mahrum bırakılacaktır.

E. Müslümanlar çağdışı, medeniyetsiz, marjinal yığınlar haline dönüştürülecektir.

Birtakım Müslüman cemaatler var güçleriyle teknik ve fen sahasında genç yetiştiriyor. Kültürün, medeniyetin temeli sosyal, edebî, tarihî, felsefî, sanatla ilgili dersler ve konulardır.Bunlar olmadan iyi ve vasıflı teknokrat da yetişmez.

Birtakım gençlere eski klasik usulle Arapça dersleri okutuluyor. Anadili Türkçe olan Türkiyeli bir genç, edebî-yazılı Türkçeyi iyi bilmezse doğru dürüst Arapça da öğrenemez. Sittîn sene okusa Zeyd ile Amr’ın kavgası hikayesinden öteye geçemez.

Biz zengin ve edebî lisanımızı yitirmişiz de haberimiz bile yok bu vahim ve hayatî kayıptan.

Bir kanama neticesinde adamın beynindeki lisan merkezi tahrip olsa o kişi ne olur? Canlı cenazeye döner. Konuşamıyor, yazamıyor, düşünemiyor… Böyle bir adam yer, içer, uyur, mekanik bir iş yapar ama o, insan olmaktan çıkmıştır.

İşte medenî, edebî, yazılı, zengin Türkçeyi tahrip edenler milletimizi, halkımızı, genç nesilleri bu hale getirmiştir.

Müslüman kesim yazılı-edebî lisan meselesine, tarih meselesine, eğitim meselesine, kültür meselesine, sanat meselesine önem vermiş ve bu sahalardaki tahribatı tâmir için bir şeyler yapmış olsaydı bugünkü hallere düşmezdi.

Şucular cemaatinin gençleri pırlantaymış…

Bucular cemaatinin gençleri elmasmış…

Ocular cemaatinin gençleri halis altınmış…

Peki cesaretiniz var mı, bir imtihan heyeti teşkil edelim ve sizin gençlerinizi İslâmî kültür, millî kültür ve genel kültür sahasında imtihan edelim. İmtihan edelim de pırlanta veya elmas mı, yoksa cam kırığı mı oldukları meydana çıksın.

Bir zevzeklik, bir gevezeliktir gidiyor. Vır vır vır, car car car, zır zır zır… Ömrümüz laf salataları içinde geçiyor.

Bize medeniyet lazım, kültür lazım, yazılı-edebî zengin lisan lazım… 16 Temmuz 2003