Olağanüstü Haller
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 12 Ocak 2019
in
kitabını okuyorum. Bu kadın yakın tarihin büyük gezginlerindendir. Çok uzun bir ömür sürmüştür
Budist olmuş, yabancıların giremediği Tibet’e gitmiş, uzun yıllar orada kalmış, daha sonra gördüklerini, öğrendiklerini kitaplar haline getirmiştir.
yürüyerek dolaşmıştır.
Yukarıda zikri geçen Fransız kadın gezginin kitabında,
Bunlardan kısaca bahsetmek istiyorum.
denilen
yapanlar… Bunu her Tibetli yapamıyormuş.
fiziki bakımdan büyük zahmet ve enerji sarf etmeden ve fazla yorulmaksızın
Gerektiğinde
Bu yürüyüşü yapanlar bir nevi
halinde oluyorlarmış. Bakışları sâbitleşiyormuş, geceleri yıldızlara gözlerini dikiyorlarmış, önlerindeki engelleri fark edebiliyorlarmış. Böyle bir yürüyüş yapan kimseyi âniden uyandırmak, trans halinden çıkartmak onu şiddetli şekilde rahatsız ediyor,
Tibet’teki bu yürüyüşü uzun mesafeli koşularla, maraton yarışlarıyla kıyaslamak doğru olmaz.
ikinci olağanüstü hadise
denilen şiddetli soğuğa ve donma tehlikesine karşı
Fransız gezgini, hızlı yürüyüşü beceremiyormuş ama bu ısınmayı biliyormuş. Bir keresinde, geceleyin çok soğuk bir dereden geçmek zorunda kalmış, karşıya çıktığında soğuğun şiddetinden üzerindeki ince entari donmuş.
Tabii ki, bunu da herkes yapamıyormuş. Böyle olağanüstü, esrarlı hünerleri
becerebiliyormuş.
Yazar, Tibetli mistik ve sihirbazların
insanların fikirlerini, niyetlerini okuyabildiklerini, birtakım tanıdıklarına çok uzaklardan
de uzun uzadıya anlatıyor.
Yazımın başında bahsettiğim hızlı yürüyüşü başarabilen bazılarının vücutları o kadar hafifliyormuş ki, ayaklarının yerden kesilmemesi için bedenlerine ağırlık olarak zincirler bağlıyorlarmış.
İslâm kültüründe gayr-i müslimlerde görülen olağanüstü hallere
denilir.
Keramet sahibi çok büyük bir zat, birinin elinden tutar, gözlerini kapat der, birkaç dakika sonra gözlerini aç der; adam bir de bakar ki, o birkaç dakika içinde
Orada öğle namazını kılarlar, sonra yine aynı şekilde Mısır’a dönerler.
Söylemeye hacet yok ki,
herkese nasip olmaz. Çok nadir bir hadisedir, tecrübesi de yapılmaz.
Matematikle, bir şeyin, bir yere hareket etmeden önce oraya varmış olacağı ispat edilmiştir… Bu hususta çeşitli dillerde hayli ilmî literatür bulunmaktadır. Kıyas oluna.
Yine
Bunu da, âmiyane şekilde şöyle anlatabiliriz: Bütün maddeler atomlardan meydana gelir.
buna
deniliyordu. Sonra atom da parçalandı, o parçalar da daha küçük parçalara ayrıldı. Uzatmayalım parçalana parçalana
Yoktur.
Birtakım ateistler, materyalistler, pozitivistler, rasyonalistler İslâm geleneğindeki nice menkıbeleri, keşifleri, kerametleri, olağanüstü halleri inkâr ediveriyorlar. İnkârın dayanılmaz bir hafifliği ve kolaylığı vardır.
bir gün Medine’de,
Birden konuyu değiştirmiş ve:
diye bağırmış.
Dinleyenler anlayamamışlar ve bir mâna verememişler.
Aradan aylar geçmiş, başında
adlı zatın bulunduğu İslâm ordusu Medine’ye dönmüş ve hadisenin içyüzü anlaşılmış. Düşman kuvvetleri İslâm ordusunu düzlükte kuşatıyorlarmış,
ve benzeri büyük kutupların, gavsların, pîrlerin böyle çok keşifleri ve kerametleri vardır.
İnsanların derece itibariyle en büyüğü olan, dinî tabirle seyyid-i benî âdem olan
, Âhiret âlemine teşrif etmişlerdir ama ruhaniyeti bizleri gölgelemektedir.
adlı kitapta, Resulullah Efendimizin birtakım kimselere rü’yâda ve uyanıklıkta göründüğü anlatılmakta ve örnekler verilmektedir.
, Osmanlı edebiyatının en büyük kitabı olan
sinin birinci cildinin başında, Resulullah Efendimizin sahabelerden müteşekkil bir
anlatır.
Çanakkale’de Efendimiz birtakım temiz, ihlâslı, salih Müslümanlara görünmüştür. Dinsizlerin hurafe dedikleri bu vak’alardan birini anlatayım:
, ağır yaralanmış, kanlar içinde yere serilmiştir. Yanında birkaç askeri vardır, yaralarından kanlar fışkırmakta, son anlarını yaşamaktadır. Birden
der. Askerler şehidlikle şereflenmiş sevgili kumandanlarının bu son arzusunu yerine getirirler, mecalsiz vücudunun kollarına girerler ve ayağa kaldırırlar. Mübarek şehid, kısık bir sesle Kelime-i Şehadet getirir ve sonra
diyerek son nefesini verir..
Tarihimizdeki gazalarda,
böyle mânevî vak’alar çok görülmüştür. Biz Müslümanlar bunları tartışmayız, akaid kitaplarlarımızda
ve hükümler bulunmaktadır. Zaten velîlerin kerametleri, mensubu bulundukları Nebînin mucizesi mahiyetindedir.
Maddî ve fizikî yüklerini hafifleten, asgarîye
indiren, manevî aynasını kirlerden, paslardan, lekelerden temizleyip parlatan;
manevî ve ilahî esintiler gelir. Güzel rü’yâlar görürler, uyarılırlar, hayra yönlendirilirler.
İşi gücü hayvanlar gibi yemek içmek, şehvetlerini tatmin etmek, mışıldamak
kibirlenmek, gururlanmak, tafra ve caka satmak, ense kalınlaştırmak, göbek şişirmek olan
elbette bu gibi esintiler gelmez. Binaenaleyh böyleleri herkesi kendileri gibi sanır, zehî gaflet!
Uçmak, yükselmek için hafiflemek lazımdır.
29 Mayıs 2005