Pazar

 

Materyalistlere göre:

-İnsanlar lüks ve konforlu bir hayat sürüyorlarsa,

-Bol para kazanıyorlarsa,

-Gezip tozup eğleniyorlarsa,

-Nefislerinin bütün arzularını yerine getirebiliyorlarsa,

-Lezzetli, pahalı, lüks yiyecekleri tüketebiliyorlarsa,

-Her türlü zevklerini bol bol alabiliyorlarsa,

-Meskenler, binitler, eşyalar lüks ise,

Bir toplumun iyi, sağlıklı ve doğru yolda olup olmadığı hususunda çeşitli görüşler, ölçüler bulunmaktadır.

-Aşırı tüketim yapabiliyorlarsa,

-Bütün ihtiyaçlarını bol bol sağlayabiliyorlarsa…

O toplum kalkınmış, sağlıklı, ileri, iyi yolda olan bir toplumdur.

Bu konuda İslâm dininin ve İslâm bilgeliğinin görüşü nedir?

Bu görüş, materyalistlerinkine paralel değildir.

İslâm dini:

-İnsanların ve toplumların dünya yaşayışına sınırlar getirmiştir, bu hususta kesin ölçüler koymuştur. Bunlara uyulmasını ister.

-İslâm israfı, lüksü, aşırı tüketimi, saçıp savurmayı yasak etmiştir.

-İslâm kanaati emr etmektedir.

-İslâm hedonist hayat tarzını ve ahlâkını kabul etmez.

-İslâm insanı, zengin de olsa orta yoldan, mütevâzi bir hayat tarzından ayrılmamalıdır.

– İslâm, kazançlara ve zevklere helâl ve haram ayırımı getirmiştir. Dinin, Şeriatın, ahlâkın yasak kıldığı gelirler, kazançlar, zevkler haramdır, gayr-i meşrudur.

-İslâm, ihtiyaçların çoğaltılmasını uygun görmez. Çünkü insanın ihtiyaçları çoğaldıkça sıkıntıları, dertleri artar, gayr-i meşru ve gayr-i ahlâkî yollara sapma tehlikesi belirir.

-İslâm bütün zevklerin elde edilmesine izin vermez. İslâm bütün eğlenceleri meşru kabul etmez. Bu konularda birtakım sınırlar çizmiştir, onların aşılmasını Allah’a isyan ve başkaldırma olarak görür.

Tek kelimeyle, İslâm ile materyalist görüş arasında, toplumların iyi ve sağlıklı olup olmadığı konusunda bir çok hususlarda zıddiyet vardır.

İslâm dininin esaslarını, hükümlerini, talimatını iyi bilmeyen bazı ism ve resm (şekil) Müslümanları dünya hayatı hususunda, kendi dinlerinin değil, materyalist felsefenin görüş ve hükümlerini benimsemiş durumdadırlar.

Bugün, kendilerini iyi Müslüman, koyu dindar zanneden öyle Müslümanlar görülmektedir ki, fikirleri, görüşleri, felsefeleri İslâm’a tamamen zıttır:

-Onlar parayı, maddî serveti en büyük değer haline getirmişler, adeta putlaştırmışlardır.

-Onlar, haram ve helâl ölçülerine bakmadan para, kazanç ve servet peşine düşmüşlerdir. Öyle sahte dindarlar vardır ki, Kur’ân’da, Sünnette, Fıkıhta, Şeriatta, ahlâkta kesin şekilde yasak edilmiş olmasına rağmen riba yoluyla para kazanmaktadır.

-İslâm dininin zühdü, tevâzuu, alçakgönüllülüğü, orta yolu tavsiye etmesine rağmen onlar Nemrud’lar, Firavun’lar, Neron’lar, zalimler, azgınlar, sapıklar gibi lüks, israf, tantana, debdebe, gösteriş içinde yüzmektedir.

-Onlar, bu dünyanın aldatıcı, oyalayıcı, fanî bir âlem olduğu gerçeğini gözardı etmişler ve burada kendilerine yalancı bir cennet kurmak kuruntusuna kapılmışlardır.

-Peygamberin haber vermiş olduğu gibi “Onlar parayı din haline getirmişlerdir, karılarını da kıble ittihaz etmişlerdir.”

Bir Müslümanın, dünya işleri, toplumun vaziyeti, iyilik ve kötülük hususundaki ölçü, kıstas ve görüşlerinin, dinin yâni Kur’ân’ın, Peygamber’in; onun yolundan giden, onun vekili, halifesi ve vârisi durumunda bulunan din ulularının ölçü ve değerlerine uygun olması gerekmez mi?

Ne gariptir ki, kendilerini İslâm büyüğü, Müslümanların rehberi veya çobanı, dindar kesimin mücâhidi gibi gören bazı şahsiyetler dünya hayatı itibarıyla İslâm’ın değil, materyalistlerin hayat felsefesini benimsemiş durumdadır.

Câhil ve saf halk yığınları kişilerin dindarlığını dar açıdan değerlendirir. Adam ucuz bir din edebiyatı yapıyorsa, namaz kılıp oruç tutuyorsa onu gerçekten dindar sanırlar.

Hadîs midir, Hazret-i Ali’nin sözü müdür, yoksa kelâm-i kibar mıdır, iyi bilmiyorum, çok önemli bir söz var. Buyuruluyor ki: “Kişinin namazı ve orucu seni aldatmasın, zarara uğratmasın. Sen onun dinarlarla ve dirhemlerle olan muamelesine bak.”

Dinar ve dirhemden maksat paradır. Bugün için dolar ve euro…

Bir Müslümanın gerçek Müslüman olup olmadığını anlamak için, onun paraya, servete, dünya malına olan bakışını, tutumunu bilmek gerekir.

Yanlış anlaşılmasın, ben zenginliğe, sermayedarlığa, ticaret, sanayi ve iktisat işleriyle uğraşılıp zengin olunmasına karşı değilim.

Ben paranın put ve mâbut haline getirilmesine karşıyım.

Ben dünya mallarının ve zenginliğinin insanları azdırıp kudurtmasına karşıyım.

Müslüman, zengin olabilir ama bu yüzden azamaz.

Zenginin malı ve serveti ona Allah’ın bir emanetidir. Bu emanetle imtihan edilmektedir.

Zengin olduğu için azan, kuduran, israfa batan, zevk u sefa hususunda sınırları aşan kişi sapıktır, günahkârdır, isyankârdır. Kur’ân ve Sünnet bu gibi kişileri kötülüyor.

Hiç bir Müslüman:

-Ben zenginim, keyfin ne istiyorsa, nefs-i emmârem ne arzu ediyorsa yaparım… diyemez. Dine aykırı haram işleri yaparsa azgınlardan, sapkınlardan, kudurmuşlardan olur.

Bugün öyle İslâmcılar vardır ki, halka karşı dindar görünüyor ve gizlice, dinin kesin şekilde yasaklamış olduğu günahları işliyor, fısk u fücur yapıyor.

Bazı din baronları para ve dünya malı hususunda ölçüyü o kadar elden kaçırmışlardır ki, bin türlü yalan, hile ve desise ile saf Müslümanları aldatarak büyük paralar toplamakta, bunları Şeriata aykırı şekilde işletmektedir.

Öyle sahte din büyükleri çıkmıştır ki, para saymaktan tesbih çekmeye vakitleri kalmamıştır.

Bazılarının cinsel zevkler hususunda yemedikleri halt kalmamıştır.

Meşru yollardan, ahlâk ve fazilet sınırları içinde ticaret, sanayi, hizmet işleri yaparak büyük zengin olanlara kimse dil uzatmaz. Lâkin öyle adamlar vardır ki Müslümanları aldatarak, soyarak, tokatlayarak gayr-i meşru şekilde Karun gibi zengin olmuşlardır. Böylelerinin tenkit edilmesi, Müslüman toplumun bu kurtlara, bu canavarlara karşı uyandırılması gerekir.

Para hırsı, hedonizm, lüks, israf, aşırı tüketim, ihtiyaçların ölçüsüz şekilde çoğaltılması, gösteriş, gurur, kibir, dünyayı yalancı bir cennet haline getirmek hırsı Müslüman toplumu çökertecek hale gelmiştir.

Öyle ahmak ve beyinsiz iş adamları vardır ki, milyonlarca dolara köşk, yazlık, binit, mobilya alarak iş sermayelerini ölü yatırımlara gömmekte ve sonunda faizli kredi bataklıklarında boğulmaktadır. Onları gören bazı züğürt Müslümanlar da delice işler yapıyor. Bakıyorsunuz asgarî ücretle çalışan bir adam, 500 dolarlık lüks bir cep telefonu alıyor.

Yine ayda üç yüz yirmi milyon lira aylığı olan bir başkası fabrikanın servisi olduğu halde borç harç otomobil alıyor, işe bununla gidip geliyor. Geliri dengeli şekilde beslenmeye yetmeyen niceleri fosur fosur pahalı Amerikan sigarası tüttürüyor.

“Niçin böyle yapıyorsunuz?..” denilince hışımla “Biz insan değil miyiz?” cevabını veriyorlar. Bunlar ne beyinsiz insanlardır!

Türkiye Müslümanları, tarihî ârızalar ve kazalar sebebiyle din eğitiminden mahrum kalmıştır. Müslümanlar, karanlık gecede yağmura ve fırtınaya yakalanmış, çobansız kalmış, kurtların hücumuna uğramış bir koyun sürüsüne dönmüştür. Müslümanları aldatanlar, dinleri ve imanları para olan canavarlar Müslüman toplumun melekleri değil, kurtlarıdır.

Dinin, Kur’ân’ın, Sünnetin, Şeriatın, fıkhın, tasavvuf ve ahlâkın sınırları çiğnenmiştir. Haram ve helâl birbirine karışmıştır.

Nasihat ve uyarı kalmamıştır veya son derece az ve yetersizdir.

Bu cehennemî gidişe kim dur diyecektir? 07 Haziran 2004