Salı

 

Turgut Özal,

ülkenin bir numaralı insanıydı, Cumhurbaşkanıydı. Devlete, halka, memlekete büyük hizmetler etmişti, önemli işler başarmıştı. Protokol listesinde bir numara idi. Muhafız alayı vardı, korumaları vardı. Lakin öldürüldü.

Hem de delilsiz, izsiz…

Öldürüldüğü iddia olarak kaldı. Tevâtür derecesinde kuvvetli bir iddia.

Eski Genelkurmay Başkanlarından Hilmi Özkök, Kıbrıs’ta öldürülmek istendi,

kurşun sekti, başka birini öldürdü…

Ordunun başındaki paşa, zehirlenme tehlikesi ve korkusu yüzünden evinden sefertası ile yemek getirdi, akıl almaz ihtiyat tedbirleri almak zorunda kaldı.

Atatürk için de zaman zaman “öldürüldü” iddiaları ortaya atılmıyor mu? Yakın tarihimizde esrarlı, şüpheli, şaibeli ölümler az değildir.

Çok gerilere gidersek,

Fatih Sultan Mehmed Han

Yahudi dönmesi hekim

Yakub Paşa tarafından,

Venedik’ten gelen talimat üzerine öldürülmüştür. Bunda hiç şüphe yoktur. Belgesi beş yüz seneye yakın bir zaman sonra ortaya çıkmıştır.

Türkiye, vaktiyle bu coğrafyada hükümran olan Bizans’ın entrikalarına vâris (mirasçı) olmuştur. Son yüz yıllık tarihimiz entrikalarla doludur. Nice intiharlar vardır ki, cinayettir. Adamı beşinci kattan atarlar, intihar etti derler.

27 Mayıs 1960 darbesinden sonra,

Menderes’in Dahiliye Vekili

(İçişleri Bakanı)

Dr. Namık Gedik’i

sorgulama esnasında pencereden aşağı atıp öldürmüşler,

intihar etti

demişlerdi. Son bir sene içinde entrikalar çok yoğunlaştı. Türkiye kabuk değiştiriyor. Birileri buna izin vermek istemiyor.

Medeniyet ilerledi, adam öldürmek kolaylaştı. İngiltere’ye kaçan Rus istihbaratçısını radyoaktif madde ile öldürdüler.

Müslüman olmuştu, Allah rahmet eylesin.

Türkiye’de sadece demokrasi, insan hakları, açılım kavgası verilmiyor; yılda yüz milyarlarca dolarlık rantların, menfaatlerin kavgası yapılıyor. Büyük Kıyamet mi, küçük kıyamet mi bilmem ama bir kıyamete doğru yol alıyoruz, bunda şüphe yok.

Her yerde entrika, her yerde karışıklık… Silahlı terör hareketleri, medyatik terör, kültür terörü… Topkekûn terör. Kim demiş ki çağımızda din zayıfladı, eski tesiri kalmadı. Diğer dinler için birşey demem ama ülkemizde bütün kavgalar din konusunda yapılıyor. Dindarlar din diye bağırıyor, dinsizler din diye haykırıyor.

Dev güçler yeni bir İslâm türetmek istiyor. Yeni İslâm ne demektir?

Muharref İslâm demektir.

İslâm ilahî koruma altındadır, onu bozmaya güçleri yetmez ama bir kısım Müslümanları aldatıp doğru yoldan saptırabilirler.

Lihgt İslâm, Yeni İslâm, Haçlıların ve Siyonistlerin istediği İslâm,

tek hak din olma konusunda iddiası olmayan İslâm

oluşturmak için büyük paralar harcanıyor. Muazzam caizeler veriliyor, akılalmaz telif ücretleri dağıtılıyor. Bazı dinî gruplar, o kadar güçlüdürler ki, devlet içinde devlet olmuşlardır.

Yüz milyarlarca dolar… Yoğun entrikalar… Cinayetler yahut intiharlar… Beşinci kattan düşenler veya atılanlar…

Çeşit çeşit korunmalar vardır. Maddînin yanında mânevî korunmayı da unutmamak gerekir.

Dua etmek, sadaka vermek, hayır hasenat iyilik yapmak gibi.

Birilerinin gözleri dönmüş,

yapmayacakları kötülük yoktur.


(İkinci yazı) TOPTAN KURBAN ETİ TİCARETİ

Çoğunluğunu lokantacıların teşkil ettiği bir sohbet toplantısıydayım. Kurban bayramına birkaç gün kalmış. Birara konu, Kurban parasıyla hayır yapılabilir mi? Hayır, kurban mutlaka usulüne göre ya bizzat, yahut vekâleten Allah rızası için kesilmelidir… Bahsine geldi. Köfte dükkanları zinciri olan bir zat söze karıştı ve şunları söyledi:

– Bir yerden telefon geldi,


“Bayramda elimizde epeyce et olacak, bunları satın alır mısınız?..”

denildi. Reddettim…


Bunu öğrenince çok üzüldüm ve öfkelendim. Demek ki, kurban etleri de ticarete âlet edilmeye başlanmış. Sen Müslümanlardan kurban topla ve sonra bunları sat… Olacak şey değil.

Kurbanların etleri öncelikle fakirlerin hakkıdır. Komşuların da hakkı vardır. Fakir öğrencilerin hakkıdır. Yatılı talebe okutan Kur’ân kurslarına verilebilir. Öğrencilerine yemek veren talebe yurtlarına, pansiyonlarına… Resmî veya özel vakıfların imarethânelerine (Aş evlerine)…

Her hâl ü kârda kurban etinin ticareti yapılamaz. Allah diye bağıracak, Kur’ân diyecek, Sünnet diyecek, hayır ve hasenat diyecek ve topladığı kamyonlarla eti pazara sürecek. Ya Rabbi ne günlere kaldık!

Dinî konu ve hizmetlerde büyük bir fetret devri yaşıyoruz. Fitne ve fesat ayyuka çıkmıştır. Bazı dernek ve vakıflar, biz kurban kesmeyeceğiz, kurban parasını toplayıp bütçemize katacağız diyorlar. Halktan bunları destekleyenler de var. Kurban parasıyla sadece kurban kesilir, hayır yapılamaz.

Peki hayır yapılmasın mı? Böyle diyen yok. Kurban kesilsin, ayrıca hayır da yapılsın. Hepsini suçlamıyorum ama bazı dernek ve vakıflar halktan kurban parası topluyor ve sonra dünyanın en ucuz ülkesinde kurban kesiyor. Bu da bir dengesizliktir.

Dünya çapında zengin bazı cemaatler zekât topluyor, kurban topluyor… Fıkha, şeriata, usulüne kaidesine uygun olarak mı? Maalesef… Elimizde fıkıh kitapları var. İlmihal kitapları var. Fetva kitapları var. Şeriat ahkamını açıkça bildiren kitaplar ve kaynaklar var. Gerek zekat verme ve toplamada, gerekse kurban kesmede bunlardaki hükümleri esas almalıyız.

Zekatın iki temel hükmü şunlardır:

1.

Temlik

yâni zekat olarak verilen paranın veya malın o zekâtı alan kimseye verilmesi, onun mülkü olması.

2. Zekatın kimlere verileceği Kur’ân’da açıklanmıştır. Bunlar öncelikle Müslüman fakirler ve miskinlerdir.

Zekat tüzel kişilere

(derneklere, vakıflara, cemaatlere, tarikatlara…)

verilemez, mutlaka hakikî kişilere verilmelidir.

Allah yolunda cihad yapanlara verilebilir ama buradaki cihadın mânası e’âm (geniş mânada, genel) değildir. Çığırından çıkartırsanız, herif “Ben nefsimle cihad yapıyorum, hem de büyük cihad yapıyorum…” diyerek zekat toplayabilir. Beyimiz İslâmî makaleler yazıyor, o da ben de cihad yapıyorum, gelsin zekatlar diyebilir. Şimdiye kadar belki on defa yazdım, bin kere yazsam gerek, zekat parasıyla cami bile yaptırılamaz. Cami başka hayır paralarıyla yapılabilir.

Derneklerin, vakıfların müdürleri, personeli “İslâm devletinin zekat toplama âmilleri” değildir. Onlara zekat verilmez, onlar zekat parasından maaş alamaz. Zekat paralarıyla din baronunun reklamı yapılamaz. Zekat parasıyla cemaatçilik yapılamaz.

On milyondan fazla işsiz, fakir, düşkün Müslüman zar zor geçinirken, bazısı sürünürken zekat paraları bir takım derneklerin, vakıfların, cemaatlerin kasalarına ve bütçelerine girmemelidir. Allah’tan korkalım, Peygamber’den utanalım… Köfte firmasına telefon edilip

“Elimize epey kurban eti geçecek, bunları satın alır mısınız?”

diye sorulması Kıyamet alametidir. 02 Aralık 2009