Olmayan Güvenlikler
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 06 Mart 2019
Perşembe
İnsanlar, ülkeler, devletler için önemli olan şey birtakım temel güvenliklerin sağlanmasıdır. Bunları sayayım:
(1) Can güvenliği: Bu herşeyden önce gelir. Bir yerde can güvenliği yoksa, öteki güvenliklerin kıymeti kalmaz. Ülkemizde bir müddetten beri fâil-i mechul cinayetler işleniyor, birtakım adamlar esrarlı şekilde öldürülüyor ve katiller bulunamıyor. Acayip trafik kazaları oluyor, kocaman bir kamyon ansızın bir otomobili ve içindekileri eziyor. Tesadüf ya, otomobilin içindeki de varlığından, konuşma veya yazılarından, birtakım yolsuzlukların üzerine gitmesinden hoşlanılmayan bir zat oluyor.
(2) Kimliğini koruma güvenliği. Bu memlekette yaşayan herkes Türkiyelidir ama bu Türkiyeli kimliğinin altında birtakım çeşitli, farklı altkimlikler vardır. Bizdeki derin devlet, resmî ideoloji, egemen azınlıklar bazı altkimliklere karşı son derece tahammülsüz ve toleranssız hareket ediyor, onlara yaşama hakkı vermiyor. Meselâ, Müslüman çoğunluğun, kendi inanç ve itikadlarına göre yaşamasına müsamaha edilmiyor (tolerans gösterilmiyor).
Başörtüsü ile bütün medenî ve demokrat ülkelerde üniversitelere serbestçe devam edildiği halde, bizdeki düzen tesettürlü Müslüman kızların yüksek tahsil yapmak haklarını tanımıyor. Türkiye’de, Müslümanların kimliklerini muhafaza etmeleri istenmiyor.
(3) Din ve inanç güvenliği. Türkiye’de bu da çok kısıtlı bir güvenliktir. “Camiler açık, gidip de namaz kılana engel olan mı var?” şeklindeki konuşmalar gülünçtür. Din hürriyeti demek sadece camiye gitme serbestisi demek değildir. Kaldı ki, ülkemizde bazı devlet memurları namaz kıldıkları için memuriyetlerinden, yargı yolu kapalı olmak üzere atılmaktadır. Din hürriyeti ve güvenliği olması için Müslümanların kendi dinî başkanlarını serbestçe seçebilmeleri, kendi dinî teşkilâtlarını serbestçe kurabilmeleri, çocuklarına serbestçe dinî eğitim verebilmeleri, din hizmetlisi yetiştirecek okulları serbestçe açabilmeleri, serbestçe din propagandası yapabilmeleri, inançlarına uygun bir hayat tarzını serbestçe uygulayabilmeleri gerekir. Bunlar Türkiye’de yoktur.
(4) Irz ve namus güvenliği. Birtakım şer müesseseleri ve mihrakları Müslüman milletin çocuklarını bozmak, ahlâksızlaştırmak, kötü yollara düşürmek için seferber olmuşlardır. Uyuşturucu mafyası lise gençliğinin yüzde yetmiş dördüne beyaz zehiri tattırmıştır. Ülkemiz dünya uyuşturucu ticareti ve trafiğinin merkezi haline getirilmiştir. Gençlik seks serbestisine, iffetsizliğe, dinsizliğe teşvik edilmektedir. Birtakım habis müessese ve zihniyetler gençlerin dindar olmasını önlemek için her kötülüğü, her hıyaneti yapmaktadır. Milletin bu konuda da güvenliği yoktur. İslâm düşmanları kadın hak ve hürriyetlerinden bahsedip duruyor. Üzerinde TC anteti bulunan resmî “vesikalarla” birtakım bedbaht ve düşmüş Türk kadınlarına resmen fuhuş yaptıran zihniyetin kadın haklarından; haysiyetinden, hürriyetinden bahsetmeye ne hakkı vardır. Onlar kadını seks metaı haline getirmişler, alçaltmışlar, perişan etmişlerdir.
(5) Korkusuz yaşama güvenliği. Ülkemizde maalesef bu da yoktur. Gece yarısı ile sabah arasında ansızın evler basılmakta, kapılar kırılmakta, bekçi köpekleri tabanca ile vurulmakta, insanlar apar topar götürülmekte, günlerce uykusuz, susuz, yemeksiz, soğuk bodrumlarda sandalye üzerinde oturtulmuş, gözleri bağlanmış oldukları halde kâh döğülerek, kâh elektrik verilerek işkenceli sorgulamalara mâruz bırakılmaktadır. Böyle piyangoların kime isabet edeceği belli değildir. Vatandaşların âdil sorgulanmaya, işkenceden ve dayaktan emin olmaya, âdil mahkemelerde muhakeme edilmeye hakları yok mudur? Ülkemizin doğu ve güneydoğu bölgesinde binlerce köy boşaltılmış, yıkılıp düzlenmiş, ormanlar ve çalılıklar tahrip edilmiştir. Tarlalar, meralar boş kalmıştır. Milyonla insan yerinden yurdundan olmuştur. Bunların feryatlarına kulak veren yoktur. Medyacılardan, politikacılardan, aydınlardan biri bu meseleyi fazla kurcalarsa ya fail-i mechul bir cinayete veya garip ve acayip bir trafik kazasına kurban gidebilir.
Ülkemizde inançları, görüşleri, kimlikleri yüzünden zulme ve baskıya mâruz bırakılan insanlar vardır. Temel güvenlikler mevcut değildir. PKK’nın öldürdüğü 30 küsur bin kişiden bahsediliyor. PKK elbette bir terör ve tedhiş teşkilâtıdır, menfur ve mel’undur. Lâkin bu öldürülen 30 küsur bin kişinin katili sadece o teşkilât değildir. Suçun tamamını onun üzerine atıyorlar. Başka suçlular da vardır.
Ağustos’un 17’sinde başlayan zelzeleler sürüp duruyor. En son Düzce yıkıldı. Onbinlerce ölü verdik, yüzbinlerce yaralı var, milyonlarca vatandaşın işleri bozuldu. Yaz aylarında sokakta yatmak kolaydı ama artık kara kış gelmiştir. Zelzele için yurt içinden ve dünyadan toplanan yardımlarla evsiz her aileye şimdiye kadar küçük, prefabrik bir mesken yapılabilirdi. Niçin yapılamadı? Geçen hafta Düzce’de niçin soğuktan bir bebek donarak öldü? Halk niçin ağlıyor, feryat ediyor, isyan çığlıkları kopartıyor? Zelzele yardımları… Zelzele paraları… Katrilyonlar… Kızılay… Zelzele rantı yemek için koşuşturan namussuzlar… Ah, ah, ah!
En büyük belâ kokuşmadır, rüşvettir, emanete hıyanettir, partizanlıktır. Bu kadar kokuşma olan bir yerde demokrasi de yaşamaz, hukuk devleti de olmaz. Ya Rabbi, Türkiye’mizin hali ne olacak? 26 Kasım 1999