Pazar

 

İki hafif akıllı vatandaş, birkaç yıl önce Zincirlikuyu’dan geçerken, oradaki büyük mezarlığın kapısı üzerinde “Her can ölümü tadacaktır…” (âyet meâli) yazısını görmüşler ve sarsılmışlar. Sarsılmışlar da ne yapmışlar? Medyaya akseden bir sürü yaygara kopartmışlar. “Bu yazı laikliğe aykırıdır… Kimsenin bunu yazmaya hakkı yoktur… Ölümü hatırlatarak bizi üzüyor, tedirgin ediyorlar… Falan filan…” İnsanlar hiçbir konuda ittifak halinde değildir ama ölüm hususunda hepsi aynı düşünce ve çizgidedirler: Her insan ölecektir.

– Her doğum, bir ölümün başlangıcıdır.

– Er veya geç ölüm mutlaka gelecektir.

– Ölümü önlemenin imkânı yoktur.

Gelmiş, geçmiş ve gelecek insanların en bilgesi olan Peygamber, insanlara ölümü sık sık hatırlamalarını öğütlüyor. Çünkü:

– Ölümü hatırlamak insanları azgınlıktan alıkoyar, büsbütün alıkoymasa bile kötülükleri hayli azaltır.

– Ölüm en büyük nasihattir.

– Ölümü hatırlayan kimse beşerî hırslarını frenler.

Dünyada çok kötülük, haksızlık, zulüm yapılıyor. Dünya adaleti bunların hepsinin cezasını veremiyor. Dünyada mutlak adalet yok. İnsanlar ölecekler, en sonunda Kıyamet kopacak, Büyük bir mahkeme kurulacak ve herkes yaptığından dolayı hesap verecek.

İnsanlarda ölüm, sonra tekrar dirilmek, hesaba çekilmek, yaptığı iyi işler için mükafat görmek, kötülüklerinin cezasını çekmek inancı olmazsa bu dünya yaşanılmaz bir yer haline gelir. Ölümü düşünmek istemeyenler, ahirete inanmayanlar, hesabı kitabı inkâr edenler dünyayı cehenneme çevirirler. Yaşlanmak, öleceğini hatırlamalıdır herkese. Saçlara sakallara düşen aklar hep ölümün habercisidir.

Âdil halife Hazret-i Ömer bir kimseyi vazifelendirmiş, her gün yanına gelip “Ey Ömer öleceksin!..” diyormuş. Bir gün Halife adamın işine son vermiş, artık her gün gelip bu sözü söylemene lüzum kalmadı demiş.

– Niçin?.. diye sormuş o kişi.

– Saçıma sakalıma aklar düşmeye başladı… Cevabını vermiş.

Eskiden İstanbul’un içi küçük tarihî mezarlıklarla doluydu. Masonlar, devrimciler, materyalistler, Pembeler bunların hemen hepsini kaldırdılar. Dindar insanlarımız o küçük kabristanların önünden geçerken ölülerin ruhu için dua ederlerdi. Fatiha’lar okurlardı.

Pozitivistler, maddeciler, inançsızlar ölümü hatırlamak istemezler. Hazret-i Ali “İnsanlar uykudadır, öldüklerinde uyanırlar…” buyurmuştur. Halkımıza, bilhassa gençlerimize ölümü hatırlatmalıyız.

Bilhassa gençlere… Ölüm herkese ihtiyarlığında gelmez. Geçen sene câni ruhlu kimseler ondokuz yaşındaki bir genci, telefonunu gasp etmek için trenden atıp öldürmüşlerdi. Birkaç hafta önce onsekiz yaşında bir genç kalpten öldü diye yazdı gazeteler. Bu dünyadan kötülük yüzde yüz kalkmaz. Kalkmaz ama ölümü hatırlamak kötülükleri çok azaltır. İnsanlarımızı, yeni nesilleri inançlı yetiştirmeliyiz.

– Ölümü düşünsünler,

– İlahî Büyük Mahkeme’yi düşünsünler;

– Öldükten sonra tekrar dirilmenin hak olduğuna,

– Hesaba çekileceklerine inansınlar.

– Toplumdan bu inancı kaldırırsanız ülke yaşanmaz hale gelir.

– Âhirete inanmayan insanlar genellikle birbirlerinin kurdu olur.

– Peygamberin âhiretteki Büyük Mahkeme’de “Boynuzsuz koyunun hakkının boynuzlu koyundan alınacağını” haber veriyor.

Peygamber yine, “Bir kadının, bir kediyi hapsettiğini ve yiyeceksiz içeceksiz kalan hayvancağızın öldüğünü ve kadının bu yüzden cehennemlik olduğunu” bildiriyor. Din âlimleri tartışmışlar, bu kadın kâfir miydi, mü’min miydi diye. Mü’min olduğunda karar kılmışlar. Mü’min olmasaydı, kedi yüzünden değil, küfrü yüzünden cehennemlik olurdu…

Peygamber, vefatından kısa bir süre önce:

– Kimin bende bir alacağı varsa istesin vereyim. Kime bir zarar vermişsem gelsin, söylesin, onu telâfi edeyim… buyurmuştur.

Ey münâfıklar, ey eğriler, ey borcunu ödemeyenler, ey başkalarının haklarını vermeyenler!

Borçlarınızı bu dünyada ödeyin, çünkü ahirette ödeyemezsiniz.

Ey sahtekârlar!

Ey çek imzalayıp da çekleri karşılıksız çıkanlar?

Ey vadeli senet verip de borçlarını vadesinde ödemeyenler!

Ey resmî ihalelere fesat karıştıranlar!

Ey devlet ve belediye bütçelerini yağma edenler, hortumlayanlar!

Ey saçı bitmedik yetimlerin haklarını yiyenler!

Lânet size, lânet size, lânet size…

Ey ticaretine, alışverişe, dünya muamelelerine hile ve yalan karıştıranlar!

Ey, mirasçı bırakmayan ölülerin mallarını sahte belgelerle gasp edenler.

Ey, Müslümanları kaz gibi yolan, inek gibi sağan din sömürücüleri!

Ey mukaddesat dilencileri!

Vah size, yazık size, eyvah size!..

Son otuz yıl içinde birtakım domuzlar (evet domuzlar) bu memleketi, bu halkı, bu devleti üç yüz milyar doladan fazla borca batırdılar. Ne oldu bu paralar? Büyük kısmı kapanın elinde kaldı. Lânet onlara, lânet onlara… Nasıl hesap verecek onlar. Onlar ölmeyecekler, geberecekler. Haram ve kara servetleri mirasçılarına kalacak, kendileri mezarda kan terleyecek.

Onların azabı, Mahkeme-i Kübra kurulmadan, insanlar Cennet’e veya Cehennem’e konulmadan başlayacak. Zâlimlerin, soyguncuların, hırsızların kabirleri cehennem çukurlarından bir çukur olacak.

Parası, imkânı olduğu halde borçlarını ödemeyenlere Peygamber’in bir davranışını hatırlatmak gerek. Bir kimse ölmüş, cenazesi getirilmiş. Namazını kılmadan önce Resûl sormuş: “Bunun borcu var mıydı?” Vardı demişler. “Öyleyse gidin borcunu ödeyin, ondan sonra namazını kılarım…” demiş.

Borç, iki türlü ödenmez. Birincisinde borçlunun imkanı yoktur, büyük darlık ve sıkıntı içindedir. Böylesine mehil vermek gerekir. İkincisinde ise parası vardır, imkânı vardır ama domuzluğundan ödememektedir. Paraya, put gibi taptığı için ödememektedir. Böylesi domuzdur, domuzdur, domuz…

İslâm Şeriatı ne diyor? “Deyn eda olunur = Borç ödenir…” Borç ödemek farzdır. Borçlu sıkıntıdaysa, ona mehil vermek, kolaylık göstermek ise vâcibdir.

Haram yiyenler ateş yemiş olurlar. Cehennem ateşi. Evine haram kazanç getiren, çoluk çocuğuna, karısına kızına ateş yedirmiş olur. Haram ile beslenen ve büyüyen çocuklar, oğullar, kızlar azarlar.

Müslümanın bir çok târifi vardır. Bunlardan ikisi şöyledir:

– Müslüman kendisi için yararlı ve zararlı olan şeyleri bilen kimsedir.

– Müslüman helal ile haramı bilen; helâl kazanan ve yiyen, haramdan kaçan kimsedir.

Bir kimse ki, bile bile haram yiyor, haram servet ediniyor, harama yöneliyor bilin ki, o münâfıktır, şerirdir. Ey insanlar ölümü hatırlayın sık sık. Ölüm azgınlıklara sed çeker. Ölüm şeytanî hırsları ve şehvetleri söndürür. Âhireti hiç unutmayın. En küçük bir iyiliğin mükâfatını göreceğiz. En küçük bir kötülüğümüzün cezasını çekeceğiz.

Allah, kendi hukukunu affedebilir ama başkalarının haklarını affetmez. İlahî Büyük Mahkeme’ye kul hakkı ile gitmeyelim. Hele hayvan hakkı ile hiç gitmeyelim. Çünkü hayvanların ağızları var, dilleri yok. Onların Vekili ve Sahibi Muhakeme-i Rûz-i Ceza’da Hak Teâlâ olacaktır. Zavallı bir kediye attığın tekme başına ne belâlar ve cezalar getirecek biliyor musun? Tevbe et, pişman ol, telâfi et. Merhametli ol ki, sana da acınsın. 03 Ocak 2005