Ömer Nasuhi Bilmen’i mi Dinleyelim, Yoksa Şu Modern İmamı mı?
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 03 Ocak 2019
Perşembe
, yani islamî uygulaması olmayanların, hatta zaman zaman İslam’a açık veya sinsince saldıranların yayınladığı bir dergide, modern bir imam ile yapılmış bir röportajı okudum. Beyaz Türklerin dikkatini çeken bu din görevlisi
diyordu.
Sıradan bir cami hocasının mutlak müctehid gibi konuşması garibime gitti. Son devrin büyük din alimlerinden merhum
hazretlerinin
adındaki gayet muteber ve güvenilir kitabını (Bilmen Yayınevi, 1985 baskısı) aldım ve Cuma namazı ile ilgili kısmını (s. 161) açtım. Şu satırlar yazılı idi:
“Cuma namazının vakti tam öğle namazının vaktidir. Cuma namazı için minarelerde ezan okunur, camiye gidilince evvela, aynen öğlen namazının sünneti gibi
kılınır. Sonra cami içinde bir ezan daha okunup minberde cemaate karşı bir hutbe okunur. Bu hutbeden sonra kamet okunarak cumanın iki rekat farzı cemaatle cehren (sesli olarak) kılınır. Bu farzdan sonra, yine öğlenin ilk dört rekat sünneti gibi
dört rekat olarak kılınır. Bundan sonra da
adıyla dört rekat daha namaz kılınır ki, buna dair ileride bilgi verilecektir. Bunu takiben
niyetiyle aynen sabah namazının sünneti gibi iki rekat namaz daha kılınır.”
Merhum Ömer Nasuhi Bilmen hocaefendi, ilmihalinin 164’üncü sayfasında Cuma namazından sonra niçin dört rekat zuhr-i âhir namazı kılınması gerektiği hakkında şöyle diyor. “Velhasıl, bu suretle kılınması ihtiyata uygun olduğundan, ulemanın çoğunluğu tarafından müstahsen (iyi) görülmüştür.”
Cuma namazının farzından sonra 4 rekat sünnet, dört rekat ahir zuhur, iki rekat vakit sünneti kılmak konusunda kime tabi olacağız (uyacağız)? Beyazların dergisindeki cami imamına mı, yoksa gerçek müftü, büyük fakih, müfessir Dersiamdan Erzurumlu Ömer Nasuhi Bilmen hocaefendiye mi?
Ömer Nasuhi Bilmen 1949’da İstanbul müftüsü idi. O tarihte İstanbul Üniversitesi’nin Rektörü
‘dı. Onar, Müftüefendi’nin
adlı altı ciltlik büyük eserini üniversite yayınları içinde basmıştır.
Bilmen hoca gerçek müftülerdendi. Hatta onun için müftülerin hâtemiydi diyebiliriz… O bir ehl-i sünnet alimiydi. İcazetliydi. Dinden ödün vermezdi. İslamî ilimlere dair nice kıymetli eserler yazmıştır. Büyük bir tefsiri de vardır.
Evet tekrar soruyorum: Böyle büyük, mübarek, istikametli bir din hocasına mı uyalım, yoksa şu modern imama mı? Ben kendi hesabıma şu cevabı veririm: Dini meselelerde Ömer Nasuhi Bilmen’e uymak gerekir.
Evet, cumadan sonra sünnetler vardır, zuhr-i ahir namazı vardır. Bunları kılan kazanır, kılmayan zarar eder. Kılınmalarında hiçbir sakınca yoktur. Namaz nurdur.
Dinimizde böyle namazlar yoktur demeye gelince: Bunu söyleyen büyük laf etmiş olur ve günün birinde cezasını çeker. Hem kendisi kılmıyor, hem de kılan Müslümanı engellemeye çalışıyor. Böyle bir şeyin vebali büyüktür.
Kıldığımız Cuma namazlarının dinî şartları yerinde ise, ihtiyaten kılınan zuhr-i âhir namazı, kazaya kalmış bir öğle namazı yerine geçer. Kazaya kalmış namazı yoksa nafile namaz olmuş olur diyor Bilmen hoca.
Ülkenin iyi idare edilmesini istiyorsak, şu hususlara dikkat etmeliyiz:
• Seçeceğimiz vekillerin akçalı işlerde son derece TEMİZ ve ŞEFFAF olmaları gerekir.
• FAZİLETLİ kimseleri seçmeliyiz.
• Vekillerin HİKMET/BİLGELİK sahibi olmaları gerekir.
• Şu uyarıyı hiç unutmayalım: “Kişinin namazı ve orucu sakın seni zarara uğratmasın. Sen onun dinar ve dirhemlerle (parayla) olan muamelatına bak.”
• Daha önce milleti kandırmış olanlar kesinlikle desteklenmemelidir.
• Yalan söyleyip halkı aldatmış olanları desteklemek hıyanet olur.
• Kendisinde münafıklık alametleri bulunan kimseleri destekleyenler Türkiye’nin temellerini dinamitlemiş olurlar.
• Futbol kulübü gibi parti tutulan bir ülke batmaya mahkûmdur.
• Fakir halk çocuklarını ateşe süren, kendi çocukları ise yan gelip yatan kimseleri destekleme,
• Bozuk düzenin haram rantlarını yiyenlerden hayır gelmez.
• “Men lehu kînun leyse lehu dînun…” buyrulmuştur. Aşırı kindar kişilerden uzak durunuz ve onları desteklemeyiniz… Sevgili vatandaşlar, yukarıdaki ilke ve uyarılara dikkat etmezseniz, çok yakın zamanda
diyerek derin pişmanlıklar içinde kalacaksın. Zulüm ve zalimlik çok geniş kavramlardır. Beytülmali yağmalayanlar zalimdir. Halka verdikleri sözleri tutmayanlar da zalimdir. Yalan söyleyenler zalimdir. Emanetleri ehline vermeyenler zalimdir.
Kendi çocuğu bir suç işleyince örtbas edenler cahildir. Kendi çocuklarını tehlikeli yerlerde hizmete göndermeyenler (hattâ hiç hizmet ettirmeyenler) de suçlu ve zalimdir.
İslâm düşmanları ile gizli ittifaklar yapanlar zalimdir. Onlar, bu günahları ve azgınlıkları yüzünden öncelikle kendilerine zulm etmişlerdir.
Vatandaş!.. Zalimleri destekleme… Desteklersen, sen de zalimlerden olursun… Allah zalimleri sevmez… Zulmün desteklenmesinden razı ve hoşnud olmaz… Doğruları destekle ki; felah, necat, selamet bulasın.
Geniş, ültramodern, biraz dadaist, biraz kübik, biraz da arabesk döşenmiş bir bürodayız. Önemli bir iş görüşmesi yapılıyor. Müşterilerden biri soruyor:
– Sizce biz kaç alırız?
– Bizim tahminimiz yüzde otuzdur
– Yooo bu çok az, biraz daha yüksek gösterebilir miyiz?
– Olabilir, lakin hizmet ücretinde buna göre bir artış olur.
– Ne kadar?
– Her yüzde birde bir milyon dolar…
– Ama bu çok fahiş bir rakam…
– Piyasa böyledir efendim…
– Kabul, yüzde kırk dört istiyoruz, iyice not alınız bir yanlışlık olmasın… 29 Haziran 2007