ÇarşambaSabataycı bir şirket, İstanbul’un hayatî merkezlerinden olan Ömerli su havzasındaki ormanlarda bin adet lüks villa yaptırmak, bunları satarak bir milyar dolar kazanmak hayali peşindedir. Bu bölge korunma altına alınmıştır, iskana ve inşaata kapalıdır. Ülke menfaatleri çiğnenerek, kanun ve nizamlar hiçe alınarak, bir sürü dolap çevrilerek gayeye ulaşmak istiyor birtakım adamlar.

Yetmiş çevreci kuruluş bu teşebbüsün aleyhindeki cephede saf tuttu. Gazetelerde kınayıcı yazılar ve haberler çıktı. Lakin bir milyar dolarlık kolay bir gelirin hayaliyle gözleri kamaşmış, beyinleri ve vicdanları çalışmaz olmuş şirket hiçbir zorluktan yılmıyor, ormanlık bölgeyi ele geçirmek için her yola başvuruyor.

Bir milyar dolarlık bir kazanç… Bunun için üç beş milyon dolar harcasalar sözü mü olur?

İstanbul’un su bölgesindeki o ormanlar uluslararası anlaşmalarla da korunma altına alınmıştır. Oralarda mutlaka korunması gereken nice hayvan, bitki, böcek türü bulunmaktadır.

Sabataycı firma oraya, ne Nemrud’un, ne de Firavun’un sarayında görülmüş olan son derece lüks, son derece israflı, son derece konforlu, son derece ihtişamlı ve debdebeli saray yavrusu kâşâneler yaptıracakmış. Granit taşları Brezilya’dan ithal edilecek, tuvaletlerinin muslukları altınla kaplı olacakmış. Lüks villalar dükalığının sınırları Türkiye topraklarından dikenli tellerle ayrılacak, elektronik alarm sistemleriyle donatılacak; oturanlardan fazla koruyucu, hizmetkâr, yardımcı kadrosu bulunacakmış.

Orman yavaş yavaş tahrip edilecek; mutlu sâkinler için golf sahaları, açık veya kapalı yüzme havuzları, rekreasyon merkezleri, viski içilen klüpler yaptırılacakmış.

Onlar da Türkiyelidir ama onlar daha eşittir, imtiyazlıdır. Elbette halkın içinde oturmazlar, milyonlarca, yüz milyonlarca dolarları vardır. İmkanları geniştir. Anayasada eşitlik prensibi vardır ama onlar daha eşittir, çok eşittir, bambaşka eşittir, bir hoş eşittir.

Ömerli ormanlarının tahribi hususunda kesin karar vermiş olan bazı kişiler şimdi çok karanlık, çok riskli, çok kirli planlar hazırlıyor. Önlerine dikilen bütün belediyecileri, sivil çevre kuruluşlarını tesirsiz hale getirmek için şeytana parmak ısırtacak hileler, hud’alar, ikna metodları düşünüyor, planlıyorlar.

Şimdiye kadar bu konuda yayınlar yapıldı ama bunlar kesinlikle yetmez. Sadece esası ihtiva eden küçük hacimli dosyalar hazırlanarak başta Cumhurbaşkanı olmak üzere yüz önemli resmî makama sunulmalıdır. Ayrıca sekiz sayfalık bir broşür bastırılmalı, binlerce politikacıya, medyacıya, aydına postalanmalıdır.

Sabataycılar da elbette Türkiye vatandaşıdır ama onların çoğunluktan fazla haklara sahip olması doğru değildir. Hiçbir Sabataycı firma, bir milyar dolar kazanabilmek için korunma altına alınmış ormanlarımızı, su havzalarımızı tahrip edemez. Böyle bir şeye izin verilmemelidir. Şimdiye kadar yaptıkları tahribat yeter. Bundan sonra bir karış toprağımızı bile gasb ettirmemeliyiz.

Yeni bir mahalle kurmak istiyorlarsa bunu ancak yasal yollarla yapabilirler. Ormanlarımıza, su havzalarımıza, korunmuş bölgelerimize uzanan eller kırılmalıdır.

Dini imanı para olan birtakım sefil ve rezil insanlar bazı menfaatler karşılığında ormanları peşkeş çekmek için sinsice çalışıyor. Bu konuda büyük paralar dönmektedir. Onlara da fırsat verilmemelidir.

Eski belediyecilerden biri sık sık telefon ederek bu işin bitirilmesini, Sabataycılara engel olunmamasını istiyormuş. Bu faziletsiz kişinin teşebbüslerine, aracılıklarına son vermesini tavsiye ederiz.

Medya bu gibi konularda maalesef gereği gibi atak ve uyanık değil. İstanbul’un korunmuş ormanlarının bir kısmını İsrail’e ve Yunanistan’a kiraya vermek veya satmak ile Ömerli ormanlarının tahrip edilip bin villa yapılması projesi ihanet bakımından bir değil midir?

Düşman içimize girmiştir ve bir kısım topraklarımızı işgal etmektedir. Bazı bölgelerimiz kasıtlı olarak boşaltılmakta, insandan arındırılmaktadır. İleride, müsait bir zamanda buralara başka nüfuslar mı yerleştirilecektir?

Ankara’da bazı resmî kuruluşlar, bazı büyük memurlar Sabataycılık konusunda uyanmaya başlamışlardır. Birtakım araştırmalar yapılmakta, dosyalar hazırlanmaktadır.

Bence ilk yapılacak iş, devlet arşivlerindeki Sabataycılarla ilgili kayıp evrakı ortaya çıkarmaktır. Bu evrakı kimler ortadan kaldırmıştır? Kayıp dosyalar kesinlikle imha mı edilmiştir, yoksa bir tarafta gizli ve saklı olarak durmakta mıdır? Tarihimizi ilgilendiren bu çok önemli dosyaları hangi kişiler, hangi güçler gizlemiştir?

Sabataycılar, tarihimizin hiçbir devrinde bugün oldukları kadar güçlü, nüfuzlu, tesirli olmamışlardır.

Ankara’da önemli bir zat sağlık sebeplerinden dolayı istifa edip dinlenmek istemekte, fakat Sabataycı eşi buna izin vermemektedir.

Sabataycıların özel kolejleri, özel üniversiteleri, güçlü medya kuruluşları, bakanları bulunmaktadır. Sütçülük, işçilik, bakkallık, seyyar köftecilik, simitçilik yapan bir tek Sabataycı yoktur. Hepsi de okumuş, tahsilli, kültürlü, diplomalı, birkaç dil bilen yüksek tabakadan kişilerdir. Zeki ve kurnazdırlar. Müslüman kesimin içine bile birtakım Abdullah ibn Sebe’ler sokmayı becermişlerdir. Bazı ahmak ve zekâ özürlü sözde dindarlar bu Abdullah ibn Sebe’lerin etrafında pervaneler gibi dönmekte, onlara yardımcı olmakta, kendilerini alkışlamaktadır.

Tekrar etmekte yarar var: Militan Sabataycılar Türkiye’yi hükümleri altında tutmak istiyor. Millî kimliği ve kültürü ikinci plana atıp Sabataycı bir demokrasi tesis etmek arzusundalar. Bu konuda hayli yol almışlardır.

Onların İstanbul’da gizli sinagogları, gizli hahamları bulunuyor. Devletin istihbaratı bunları biliyordur ama onlar rahatsız ve tedirgin edilmiyor. Zâhirde Türk ve Müslüman gibi görünerek kendi dinlerini, kendi kimliklerini rahatça yaşıyor ve yaşatıyorlar. Ezici çoğunluğu teşkil eden Müslümanlar onlar kadar serbest, hür, rahat ve güven içinde yaşıyabiliyor mu?

Neyse biz sadede gelelim: Ömerli bölgesindeki ormanlar, su havzaları korunmalı, Sabataycı bir firmaya peşkeş çekilmemelidir. 17 Mayıs 2001