Türkiyede kelimenin

tam mánâsıyla kaç `âqil insan vardır acaba?

On kişi çıkar mı dersiniz? Hürriyet var, para var, imkân var, mekân var… Bu on gerçekten `âqil insanı ülke, halk, devlet, insanlık menfaatine bir araya getirebilir miyiz? İşte bu çok zordur, belki de pratikte imkansızdır.

Birinci aşılmaz zorluk:

Yetmiş altı milyon halk içindeki bu on kişiyi arayıp seçemeyiz, bulamayız, bir araya getiremeyiz.

İkinci zorluk:

Ülkemizde sanırım

kendisini çok `âqil sanan en az bir milyon kadar adam vardır.

Bunlar `âqillik sıfat, rütbe ve unvanlarından feragat etmezler ve gerekirse

o gerçekten ve sahiden `âqil on kişiyi boğarlar.

Böyle gerçekten `âqil on kişi bulunsa, bunlar bir araya getirilse ve kendilerinden

raporlar, çareler çözümler istense

iyi olmaz mı? Olur da böyle bir şey realitede yapılamaz.

Cemaatlerin, grup ve hiziplerin çoğu buna karşı çıkar.

Çünkü `âqil onlardır; başkaları, ötekiler `âqil sayılmaz. Ötekiler `âqil olsalardı, Filan cemaate katılırlar, o cemaatin başındaki muhterem zata biat ve itaat ederlerdi.

Ülkemizin en büyük problemi eğitim sistemi ve okullardır.

Bu sahadaki krizi çözebilmek için

eğitim uzmanlarının raporları yeterli midir?

Değildir. Eğitim sistemimizin ve okullarımızın durumunu anlamak için

mutlaka geniş ufuklu ve engin kültürlü `âqil kişilerin raporları, tahlilleri, çare ve çözüm teklifleri lazımdır.

Ülkemizde iç barış ve sosyal mutabakat berhava edilmiştir. Bu konuda çok ciddî ve hayata uygulanabilir çare ve çözümlere muhtacız.

Yazılı ve edebî zengin kültür Türkçesi… Genç nesillerin tarihi doğru öğrenmeleri meselesi. En fazla beş milyon nüfus kaldırabilecek İstanbulun 25 milyonu geçmesi, çılgınca büyümesi ve büyütülmesi meselesi.

Millî kimliğin ve kültürün dehşet verici şekilde erozyona uğraması ve Müslüman halkın aliene olması meselesi. Ziraate müsait toprakların hızla azalması meselesi. İsrafın, yapılaşmanın, aşırı tüketim ekonomisinin ülkeyi bir iflasa doğru sürüklemesi meselesi.

Dindarlığın gittikçe yüzeyselleşmesi, Müslüman halkın sekülerleşmesi meselesi.

Ehl-i Sünnetin kaldırılıp onun yerine

Fazlurrahmancılık

mezhebinin getirilmek istenmesi meselesi.

Evet, yukarıda saydığım ve saymadığım onlarca vahim mesele ve kriz hakkında raporlar yazacak, tahliller yapacak, çare ve çözümler arayacak, işe yarar tekliflerde bulunacak on kişilik `Âqil İnsanlar Şurası’na çok büyük ihtiyacımız var ama ortada böyle bir şura yok. Kurulamıyor da… (Herhangi bir yanlış anlaşılmayı önlemek için, kurulmasını çok arzuladığım, temenni ve ümit ettiğim `Âqil İnsanlar Şûrası’na üye olabilmek için gerekli ehliyet ve liyakata sahip bulunmadığımı beyan ederim.)

* (İkinci yazı) Çılgın İstanbul

İstanbulun çılgınca büyümesi, büyütülmesi

Türkiyenin belki de en büyük ve vahim problemidir.

Bu şehir en fazla beş milyon kişiyi kaldırabilirdi, şu anda yirmi beş milyonu geçmiştir,

pek yakında bu gidişle

kırk milyon olacaktır.

İmkanınız varsa, şehre tepeden bakmak için küçük bir uçağa veya helikoptere bininiz ve

hem Trakya, hem Anadolu tarafındaki ufukları doğudan batıya, kuzeyden güneye dolduran uçsuz bucaksız ilçeleri, semtleri, mahalleleri, beton büyük sahralarını seyrediniz, dehşet içinde kalırsınız.

İstanbul resmen yaşanmaz bir şehir haline gelmiştir.

Haftada bir iki gün Sultanahmetteki evimden Kumkapıya alış veriş için gidiyorum ve trafik sıkışıklığından feleğimi şaşırıyorum.

Halktan, evden işe işten eve gidip gelmek için

günde üç saat harcayanlar

varmış.

Bu ne korkunç israf ve işkencedir!

Hür ve medenî insanlar haksızlıklara, çarpıklıklara yasal sınırlar içinde isyan ederler.

Bizde bu isyan ve protesto şuuru da kalmamış.

İstanbul çılgınca büyümeye devam ediyor.

Rantçılar orduya ait arazi ve binaların bir kısmını alıp oralara da gökdelen, rezidans, site, AVM dikme planları yapıyormuş.

İstanbulun sadece suriçi tarihî bölgesinde

Gülhane Parkı gibi en az on beş büyük parka ve koruya ihtiyaç vardır.

Bu park ve koruların içinde büyük havuzlar olmalı, dinlenme tesisleri bulunmalıdır ki, halk biraz nefes alsın.

Büyük İstanbulda böyle en az 250 adet park

, koru olmalıdır. İstanbulun bazı semtlerinde insanca yaşama imkanı kalmamıştır. Tepelerdeki cami siluetleri biraz kurtarıyor; şu

koca İstanbul iğrenç ve korkunç bir beton sahrasına dönüşmüştü

Milyarlarca dolar harcamak gerekse bile

İstanbula, yazımın baş tarafında bahs ettiğim parklar, korular, büyük havuzlar, yeşil alanlar kazandırılmalıdır.

Şehrin her yerindeki evler, apartmanlar tırmanan çiçekli bitkilerle yeşillendirilmeli, güzelleştirilmelidir.

İstanbulun nüfusunu

çılgınca çoğaltan yapılaşmaya son verilmelidir.

Ülke ekonomisi,

yapı sektöründen çekilip sanayie yönlenderilmelidir.

İstanbul hakkında

bilgelerden ve `âqillerden bir heyete ciddî raporlar hazırlatılmalı

ve bunlardaki çareler, çözümler, teklifler hayata uygulanmalıdır.

Boğaza üçüncü köprü yapılıyor.

Üç değil on üç köprü yapılsa

bile şehrin korkunç trafiği düzeltilemez. Ahlaka, hukuka, selim akla aykırı işler yapan rantçılara dur denilmelidir.

İstanbulun nüfusu nasıl azaltılabilir, bu konuda çareler ve çözümler bulunmalıdır.

Seksen küsur milyonluk nüfusu olan Almanın Berlini beş milyon

da, bizim İstanbulumuz niçin yirmi beş milyon? Bunu düşünmeliyiz. İstanbulun nüfusu beş milyona indirilmelidir. Bunu biz beşerî irademizle yapmazsak, dikey iradeyle, depremle olur.

Ya Rabbi bu dev şehirde huzur, güven, mutluluk içinde nasıl yaşayacağız?

İstanbulu bu hale getiren rantçılar!… Size beddua ediyorum: Allah cezanızı versin…

21.09.2013