Pazartesi

 

Türkiye’nin içinde bulunduğu vahim krizin ana sebeplerinden biri, belki de birincisi eğitim krizidir. Anlatılması ve anlaşılması kolay olsun diye bu konudaki fikir, görüş, çare, çözüm ve tekliflerimi kısa ve açık ifadeli maddeler halinde yazıyorum.

Madde 1.


“Psikolojide yapılan araştırmalara ve tatbikattan elde edilen tecrübe neticelerine göre

ilkokulu bitiren aynı yaştaki 100 talebeden ancak 30 ilâ 40’ı liseye devam edebilecek bir kabiliyette yaratılmıştır.

Bunların da mühim bir kısmı üniversiteye gelinceye kadar gene psikolojik, ictimaî, iktisadî sebeplerden dolayı fire vermektedir. Böylece ilkokulu aynı yaşta bitiren her 100 talebeden ancak 15’i-20’si üniversite kapısından içeri girebilecek bir yaratılış ve kabiliyettedir. Binaenaleyh bir seçim veya eleme sistemi bu nisbetlerden, yâni yüzde 20 ilâ 30’dan fazlasının liseye; üniversiteye de yüzde 15 ilâ 20’den fazlasının gelmesine müsaade ediyorsa vazifesini yapmıyor demektir.”

(Prof. Mümtaz Turhan, ÜNİVERSİTE PROBLEMİ, İst. 1967. s. 30).

Bizdeki eğitim karmaşasının ve tıkanıklığın ana sebebi, herkesin lisede ve üniversitede okumasına imkân vermek arzusundan doğuyor.

Bu konuda ilme, ülke yararlarına, akla, sağduyuya dayanan bir eleme ve seçme sistemi yoktur. İlköğretim ve lise bitirmek için imtihan şartı kaldırılmıştır. Zekaları, kabiliyetleri, istidatları, çalışkanlıkları, sebatları okumaya elverişsiz olanların da mutlaka okuması ve diploma alması istenmekte; bunun için eğitim kalitesinden vahim fedakârlıklar yapılmaktadır.

Madde 2.

İleri, medenî, akıllı, iyi idare edilen, kendi menfaatlerini düşünen, başarılı, dengeli ve sağlıklı ülkelerde ilkokul veya ilköğretim okulundan sonra, liseye devam etmeleri faydalı olmayacak çocuklar ve gençler

“Çıraklık Eğitimi”

veren okullara sevk edilmekte ve nazarî bilgiler yerine onlara yüzlerce konuda pratik eğitim verilerek diplomalarını alır almaz iş ve çalışma hayatına atılmaları sağlanmaktadır. Bu sistem bizdeki eski lonca, çıraklık sistemine benzer. Almanya böyle bir sistemle; lisede ve üniversitede boşuna okuyacak, zorlanacak, hattâ harcanacak milyonlarca çocuğunu ve gencini, başarılı olabilecekleri pratik iş hayatına yöneltmiştir. Çıraklık eğitimi gören bazı kimseler iş hayatında çok başarılı olmuşlar, büyük tesisler kurarak topluma hizmet etmişlerdir. Bizde bundan on sene kadar önce çıraklık eğitimi sistemi denenmek istendi, fakat başarılı olamadı. Çünkü iş ciddî tutulmamış, güçlü ve vasıflı bir eğitim verilememişti.

Madde 3.

Bir ülkenin aydınları, vasıflı insanları, seçkinleri liselerde yetişir. Bu gibi kimseler genel kültürlerini, millî kültür ve kimliklerini liselerde öğrenir ve edinir. Üniversiteler genel kültür edinme yerleri değil, ihtisas (uzmanlık) kazanma yerleridir. Liseler sadece bilgi ve kültür vermekle kalmaz, aynı zamanda ahlâk ve karakter terbiyesi de verirler. Bu da yetişmez, lise tahsilinin bir üçüncü boyutu daha vardır ki, o da estetik-sanat-güzellik boyutudur. Bizim liselerimiz genç nesillere bu üç boyutu veremiyor. Çünkü bunların âlet ilmi edebî-yazılı lisandır. Bizde bu yoktur.

Madde 4.

Eğitim konusunda en büyük gaflet ve cehâlet, öğrencilere cebir, geometri, fizik, kimya öğretmekle, fen derslerine ağırlık vermekle parlak nesiller yetiştirileceğini sanmaktır. Eğitimin temeli fen ilimleri değil, sosyal ilimler ve sosyal kültürdür. Eğer bir genç, aydın olmak için ne kadar gerekliyse o kadar edebî-yazılı Türkçe bilmiyorsa, tarih bilmiyorsa, beşerî ve iktisadî coğrafya bilmiyorsa; psikoloji, mantık, ahlâk, estetik, metafizik okumamışsa, sosyoloji bilmiyorsa; matematik ve fen konusunda ağzıyla kuş tutsa yine vasıflı ve güçlü bir aydın olamaz. Bizim liselerimiz genç nesillere dünya standartları seviyesinde sosyal ve edebî kültür verememektedir. Bizdeki sistemle vasıflı teknokrat bile yetişmez. Okullarda ahlâk ve karakter terbiyesi almamış bir genç ne kadar fazla fen bilgisine sahip olursa olsun eksiktir.

Madde 5.

Türkiye’yi yüceltmek ve kalkındırmak istiyorsak, ilk konumuz eğitim konusu olmalıdır. Üzülerek, kahr olarak söylüyorum ki, şu anda Türkiye’de uluslararası parlak liseler ayarında ve seviyesinde bir tek lise bile yoktur. Meselâ İngiltere’deki Eton Koleji gibi bir okulumuz yoktur. Binaenaleyh mutlaka ve mutlaka böyle bir okul açılması gerekir. Türkiye’yi yöneten zihniyet böyle bir okul açmaz, açamaz. Eğitimi bugünkü çıkmaza o zihniyet sokmuştur. Böyle vasıflı, güçlü, parlak bir okulu ancak özel teşebbüs açabilir. Bu hizmet Türkiye sınırları içinde yapılamazsa, aşılması imkansız güçlükler çıkartılırsa Romanya gibi yakın dost ülkelerden birinde açılır; öğretim kadrosu ve öğrenciler buradan oraya gönderilir. Globalleşmiş bir dünyada yaşıyoruz. Yakın zamana kadar olmayacak sanılan nice iş artık kolaylıkla olabiliyor. Yeter ki, gerekli niyet, bilgi, irade, aksiyon, teşebbüs bulunsun.

Madde 6.

Örnek, vasıflı, güçlü, üstün Türk lisesinde zengin edebî Türkçe mutlaka öğretilmelidir. Bu liseden mezun olmuş bir genç Fuzulî divanını anlayarak, zevk ve haz alarak Osmanlı yazısıyla basılmış nüshasından okuyabilmelidir. Türkler bin yıl boyunca lisanlarını, edebiyatlarını, tarihlerini, arşiv evrakını, atalarının mezar taşlarını, binalarının kitabelerini İslâm yazısı ile yazmışlardır. Bu yazı ile yazılmış kitapları ve belgeleri okuyamayan bir Türk kesinlikle bilgili, kültürlü, aydın sayılamaz.

Örnek Türk lisesinde bin yıllık yazımız mecburî ders olarak okutulacak

ve öğretilecektir.

Madde 7.

Son bin küsur yıl içinde milletimize, halkımıza, kavmimize en büyük şerefi, itibarı, gücü yüce İslâm dini vermiştir.

Türkler nice asırlar İslâm’a hizmet etmişler, bu hizmetle şereflenmişler ve izzet bulmuşlardır. Örnek Türk lisesinde çok güçlü bir İslâmî kültür verilecek, bilhassa Osmanlı İslâm uygulaması anlatılacaktır. Maalesef İslâm tarihinde bazı başarısız, karikatür, kışırda (yüzeyde) kalmış İslâmî uygulamalar da görülmüştür.

Osmanlı’nın 1300 yılları ile 1600 yılları arasındaki kuruluş ve yücelme devrindeki İslâmî uygulama tarihte, Asr-ı Saadet’ten sonra görülmüş en başarılı ve parlak uygulamadır.

Bu uygulama sadece biz Müslümanlar için değil, bütün insanlık için bir model ve örnek olarak görülmelidir. Tabiî, bundan yüzlerce yıl önceki bazı tatbikatı, o günün sosyal, hukukî, kültürel, siyasî, iktisadî konteksti içinde mütalaa etmek gerekir. 25 Haziran 2002