Pazar

 

Batı Avrupa ülkelerinden birinde yaşayan dostlarımdan biri telefon etti; perşembeyi cumaya bağlayan gecenin ilerlemiş saatlerinde ünlü hocaefendilerden birinin internet sitesini inceliyormuş. Orada çok enteresan bir yazıya tesadüf etmiş. Hoca mühim bir rüya gördüğünü söylüyormuş. Mekân Bursa’da Ulucami imiş. Ona bir kağıt vermişler, bunu hutbe olarak minberde oku demişler.Bir istifadan bahs ediliyormuş… Hoca önce okuyamam demiş. Sonra, dinlerarası diyalog ve hoşgörü konusunda meşru sınırları aştığını itiraf etmiş…

Hocaefendinin web sitesinde böyle bir yazıya rastlayan dostum ertesi günü metni yazdırmak için tekrar aramış. Hayret!.. Yazının yerinde yeller esiyormuş. Bu çok önemli beyan, itiraf, metin kaşla göz arasında yok edilmiş. Dostuma serzenişte bulundum. “Keşke şunu ilk gördüğünde yazdırsaydın da elimizde sağlam bir metin bulunsaydı…” dedim.

İnternet âleminde bazen çok garip şeyler oluyor. Nurettin Veren isimli zatın web sitesi de hak’lanmış… Kimler hak’lamış?

Hablemitoğlu’nu, İslâm’a ve Şeriat’a karşı agresif tutumu yüzünden sevmezdim. Bu zat, Amerika’dan idare edilen bir web sitesinde birtakım kişileri ve kurumları rahatsız eden şiddetli yazılar kaleme alıyordu. Onu da öldürdüler. Mâlûm, ölüler konuşamazmış.

Bundan önce sanırım iki kere, 15 Aralık’tan sonra Türkiye’de önemli hadiseler olacağını yazmıştım. Ne gibi önemli hadiseler? Ben kâhin değilim. Çok kesin olarak nerede, ne zaman, ne olacak bilemem. Ancak önemli hadiseler olacaktır diyorum. Gaybı ancak Allah bilir.

Birtakım şer güçleri Türkiye’nin iyi olmasını, güçlenmesini, huzur ve mutluluk içinde yaşamasını istemezler. Ne zaman biraz düzelme ve ferahlık olsa, hemen onu bozarlar.

Türkiye’de kargaşa olması bazılarının rant ekmeklerine yağ sürer. PKK savaşından birileri yüz milyarlarca dolar kazanmıştır. Be adam, biraz tafsilât (ayrıntı) versene!..

Veremem, ben canımı sokakta bulmadım. Uğur Mumcu bu konuda epey bilgi ve belge toplamıştı. PKK’nın gölgesinde yapılan uyuşturucu ve silâh ticaretini yazacaktı, dönen milyarlarca dolardan bahs edecekti. Sonra ne oldu? Otomobiline patlayıcı koydular ve adamı havaya uçurdular. Sonra, seller gibi akan timsah gözyaşları, vah vah, tüh tüh, yiğit devrimci havaya uçtu… edebiyatı. Uğur Mumcu öldürülür öldürülmez, evindeki bilgisayarın hafızasındaki alengirli konular alınmış götürülmüş…

15 Aralık’tan sonra Türkiye’de neler olabilir? Biz böyle çok senaryolar yaşadık, gördük.

27 Mayıs 1960’dan önce… 12 Mart 1971’den önce… 12 Eylül 1980’den önce… 28 Şubat’tan önce…

Aslında hikâye daha eskidir, Osmanlı’nın son devrine dayanır. İkinci Meşrutiyet’in toz dumanı, hengâmesi içinde vatan ufuklarını bir baştan öbür başa titreten bir ses duyulur:

-Kalkın ey hamiyet sahipleri, vatan elden gidiyor!.. Herkes yerinden kalkar sağa sola bakınır. Sonra bir de ne görsünler: Onların yerlerine başkaları oturmuş…

Kimler oturmuş? Pembeler, Masonlar, Jön Türkler…

Son yirmi yılda Türkiye’de dönen dolapları en iyi bilenlerden biri gazeteci Avni Özgürel beydir. Biliyor ama yazamıyor, açıklayamıyor. Birkaç cümle… o kadar.

Bu memleket bir çeşitlilikler ülkesidir. Etnik bakımdan, mezheb bakımından, fikir ve görüş bakımından gruplar var. Son otuz kırk yıl içinde bir takım şer güçleri bu grupları birbirine düşman etmiştir. Türk-Kürt, Sünnî-Alevî, sağcı-solcu, ilerici-gerici, dinci-lâik… Bu kutuplaşma, bu düşmanlık Türkiye’nin lehine mi olmuştur? Hâşâ ve kellâ… Lâkin birtakım güçler böyle istemiştir. Onlar için önemli olan Türkiye’nin güçlenmesi, yücelmesi, ilerlemesi değildir. Onların kendi menfaatleri, rantları, saltanatları vardır. Onları korumaktan başka bir şey düşünmezler.

Türkiye gerilermiş, zayıflarmış, yabancı emperyalizmlerin kucağına düşermiş, maazallah ileride parçalanır bölünürmüş; umurlarında bile değildir.

Neler mi olabilir?

-Adam öldürebilirler. Faili meçhul cinayetler listesine yenileri eklenebilir.

-Provokatör ajanlar vasıtasıyla ırk, mezhep, sınıf kavgaları çıkartabilirler.

Başta islâmî cemaatler olmak üzere her taraf sürü sepet provokatörle, ajanla, casusla, manipülatörle doludur. Kışkırtma senaryoları çoktan hazırdır. Vakt-i merhunu gelince uygulamaya koyarlar. On milyonlarca halk üç beş kuruşun hesabını yapadursun, bizim efendilerimiz doların milyonlarıyla hokkabaz gibi oynuyorlar.

Sütununda ahkâm kesen, kendisini zamanın Eflâtun’u sanan bir kalemşor ayda onbinlerce dolar maaş alıyor. Hakettiği için mi? Hayır, vazifeli olduğu için…

Birtakım emekliler var. Karun gibi zengin olmuşlar, saray yavrusu köşklerde oturuyorlar, saltanat içinde yaşıyorlar. Nereden bulmuşlar bu serveti? Türkiye bir rantlar ülkesidir. Büyük rantlar yiyenler, büyük oynarlar, büyük vururlar.

Sadece Pembeleri, resmî ideoloji brehmenlerini kasd etmiyorum.İslâmcıların, Türkçülerin arasında da vardır büyük rant-yiyiciler. İnanmak zordur ama doların milyarıyla rant yemişleri vardır.

Türkiye son yarım yüzyıl içinde Japonya, Güney Kore, Tayvan gibi zengin olabilir, kalkınabilirdi. Niçin olamadı? Çünkü bu ülkenin, bu devletin, bu halkın yüz milyarlarca doları yağma ve talan edilmiştir. Aldığımız krediler, yardımlar, elde ettiğimiz imkânlar sanayiin, ticaretin, ziraatin, hayvancılığın, insan kalitesinin gelişmesi için kullanılmış olsaydı, biz değil Japonya hizasına gelmek, onu geçebilirdik.

Yine önemli konuya dönelim: Önümüzdeki Aralık’ın 15’inden sonra neler olabilir? Nasıl kışkırtmalar yapılacaktır? Kimler öldürülecektir? Ne kadar kan dökülecektir? Finans sistemi, piyasalar, borsalar, para işleri nasıl tepetaklak edilecektir? Bu esnada birtakım kişi ve gruplar bir gecede, bir günde, kısa zaman içinde kaç milyar dolar vuracaklardır?

Bir bardak suda nasıl büyük fırtınalar kopartılacaktır? Ayda onbinlerce dolar maaş alan bazı iri medya borazancıları ortalığı nasıl velveleye vereceklerdir? Kürkçülerle-mürkçüler birbirleriyle nasıl çatıştırılacak, boğazlaştırılacaktır? Türkiye’nin beli nasıl kırılacaktır?

Zaten yüzde yüz olmayan demokrasinin içine nasıl edilecektir? “Biz bu vatanı sokakta bulmadık…” bahane ve yaygaralarıyla nasıl makam ve mevkiler kapılacak, rantlar toplanacaktır?

Yazımızı bitirmeden önce Hocaefendi ile ilgili birkaç lâf daha edelim:

Hocaefendi’nin cemaat üzerindeki kontrolu zayıflamıştır.

İç ve dış bazı güçler O’nu ve cemaati kullanmaktadır. İşin yüz milyonlarca, hattâ milyarlarca dolarlık malî tablosu vardır. Bu kadar büyük paraların döndüğü işler çok karışık, çok bulanıktır. Ve son söz: Hocaefendi’nin çok önemli beyanı web sitesinden nasıl ve kimler tarafından silinmiştir? 22 Kasım 2004