Mösyö!..

Avrupa Birliği Türkiye İşleri Sözcüsü olarak verdiğiniz

“Türkiye’de yeteri kadar din hürriyeti yok”

konulu demeci okudum. Sadece başlığına baktığımda önce size hak vermiştim ama metnin tamamını okuyunca haksızlığınızı anladım. Meğerse siz, din hürriyetini ülkenin dominant unsurunu teşkil eden Müslümanlar için istemiyor, Hıristiyanlar için istiyormuşsunuz.

Mösyö! Şu hususu kafanıza iyice yerleştirmeniz gerekir ki, Türkiye’de öncelikle Müslümanlar din hürriyetine sahip olmalıdır. Şu anda böyle bir hürriyet yoktur.Çünkü:

Rejim lâik olduğunu iddia ediyor ama bütün islâmî din hizmetlerini devlet yapmaktadır. Ülkede 75 bin cami vardır, hepsi de devlete aittir. 100 binden fazla imam, müezzin, müftü, vaiz, hatip vardır. Onların hepsi devlet memurudur, bütçeden maaş alırlar. Devlet kendi kafasına göre okullarda mecburî din eğitimi vermektedir. Devletin bir yığın resmî ilâhiyat fakültesi bulunmaktadır. Devletin din işlerini yürütmeye memur bir Diyanet İşleri Başkanlığı vardır. Bu resmî dairenin başkanını Müslümanlar seçmiyor, devlet seçiyor.

Türkiye Müslümanlarının dinî dernek kurma hakları yoktur.

Dünyanın bütün medenî ve demokrat ülkelerinin üniversitelerine başları örtülü Müslüman kızlar gidebiliyor ama Türkiye’de, dindar kızların üniversiteye girmeleri yasaktır. Birkaç bin Müslüman kız yabancı ülkelerde başörtüsüyle okumaktadır ama herkesin maddî imkânı buna müsait değildir.

Türkiye’de Müslüman yazarlar, fikir adamları inanç, düşünce, görüş, tenkit ve isteklerinden dolayı baskı görmekte ve cezalandırılmaktadır.

Evet Mösyö, siz önce yerli halkın din konusunda temel hak ve hürriyetlerini sağlayınız, ondan sonra bu haklardan Hıristiyanlar da yararlanır.

Sorular sorular sorular

(1) Güney Kore cumhurbaşkanı, başbakanı, bakanları, genelkurmay başkanı, valileri; Güney Kore malı limuzin otomobillerle geziyor da Türkiye cumhurbaşkanı, başbakanı, bakanları, valileri ve diğer devlet büyükleri niçin Türk otomobillerine binmiyor?

(2) Türkiye’nin bütün yollarında, şehirlerinde, meydanlarında, caddelerinde Güney Kore otomobilleri görülüyor da, o ülkede niçin Türk otomobilleri yok?

(3) Bütün medenî ülkelerin halkı, 1928’den önce kendi anadilleri ile basılmış kitapları okuyabiliyorlar da Türkiye halkı niçin 1928’den önce yazılmış, basılmış Türkçe kitapları ve evrakı okuyamıyor?

(4) Güney Kore on yıl önce iktisadî ve malî bir krize girmiş ve IMF’den 41 milyar dolar borç almıştı. O küçük ülke bu borcu vâdesinden önce ödedi ve kendisini borç köleliği tasmasından kurtardı da, Türkiye nasıl oldu da 300 milyar dolar borca battı, iflâs etti, bunların faizlerini bile ödeyemez hale geldi?

(5) Osmanlı İmparatorluğu’nun mirasına sahip Türkiye niçin seksen yıldan beri Nobel veya ona benzer uluslararası bir tek ödül bile kazanamamıştır?

(6) Dünyanın 500 önemli üniversitesinin listesine niçin bir tek Türk üniversitesi girememiştir?

(7) Bundan birkaç yıl önce İstanbul’un merkezî ve önemli bir semti Teksas’a dönmüştü. Kapkaççılık olayları gırla gidiyor, Emniyet Âmirliğinin dibinde alenen kadın satılıyordu. Sonra 61 bürokrat oradan alındı, başka yerlere tayin edildi ve suçlar bir anda kesildi. Lütfen bunun nasıl olduğunu bana açıklar mısınız?

(8) Polonya asıllı şâir Nâzım Hikmet, Atatürk rejimini devirmek için harekete geçmişti. Atatürk zamanında tutuklanmış, muhakeme edilmiş, ağır cezaya çarptırılmış ve onbeş sene zindanda tutulmuştu. Şimdi bazı koyu Atatürkçüler “Ah Nâzım, vah Nâzım, Nâzım bizim canımız…” edebiyatı yapıyor. Kuzum bana açıklar mısınız bir kişi hem koyu Atatürkçü, hem de koyu Nâzımcı nasıl olabilir?

(9) 38,5 milyon nüfuslu Polonya’da, haftalık haber ve yorum dergisi Nie 780 bin tiraj yapıyor da, bizdeki bu gibi dergiler niçin 100 bini geçemiyor? Polonya’nın, nüfusça iki misli olduğumuza göre bizim en büyük dergimizin bir milyon basması gerekmez mi?

(10) O zat siyasete sıfır servetle başladı, yirmi sene içinde dolar milyarderi oldu. Bu iş nasıl oldu?

(11) Müslümanlıkta haram kazanç elde etmek, haram yemek en büyük günahlardandır. Peki şu İslâmcı kişinin “Bozuk düzenlerde bozuk işler yapmak caizdir” şeytanî fetvasına dayanarak malı götürmesine Müslümanlar niçin bütün güçleriyle karşı çıkmıyorlar?

(12) Dervişliğin birkaç esası vardır:Öncelikle az yiyecek, az uyuyacak, az konuşacak… Beş vakit namazı dosdoğru kılacak… Şeriata aykırı iş yapmayacak… Dil âfet ve günahlarından uzak duracak… Peygamber ahlâkı ile ahlâklanacak… Derviş geçinen şu kişide ise bütün günahlar var. Bu adam nasıl derviş oluyor?

(13) Atatürk’ün annesi Zübeyde hanım başörtülü bir kadındır. Zevcesi Latife hanım da sımsıkı tesettürlüydü, hattâ gerekmediği halde ellerini bile eldivenle kapatırdı. Şimdi bu iki hanım sağ olsalar bu kıyafetleriyle kamusal alana sokulmayacaklardı, değil mi?

(14) 1922’de Hahambaşı Hayim Nahum efendi özel bir yatla Karadeniz ve Tuna nehri yoluyla Avrupa’ya bir seyahat yaptı. Yatta İttihad ve Terakki’nin devlet ve milletten aparttığı 22 ton altın vardı. Bu büyük servet kimin eline geçti?

(15) Türk devleti, İngiltere devletine müracaat ederek, bilhassa Hilâfetle ilgili gizli arşiv vesikalarının, gizlilik müddeti bittikten sonra da açıklanmamasını istemiş ve İngilizler bu isteği kabul etmişlerdir. Niçin niçin niçin?

(16) Japonlar çok zor ve çetrefil yazılarıyla eğitimde, üniversitelerde, ilimde, teknikte harikalar meydana getirdiler, bir yığın Nobel kazandılar, günde 14,5 milyon tiraj yapan gazeteler yayınladılar, dünyanın ilk sekiz devleti içine girdiler de biz Lâtin alfabesi ile niçin yükselemedik?

(17) Kur’ân’ın kesin emri var: Cuma ezanı okununca işinizi bırakın, dükkânınızı kapatın ve Allah’a ibadet etmek üzere camilerde toplanın buyuruluyor. Bu kesin emre rağmen niçin cuma günleri ezandan sonra Müslümanların dükkânları açıktır? Niçin cuma vaktinde kahveler, lokantalar, işyerleri kapalı değildir?

Demokrasi ve Güvenlikler

Demokrasi ve hürriyet boş lâflardan, teorik kavramlardan ibaret değildir. Demokrasi ve hürriyet ancak şu değerlerle birlikte olursa bir kıymet ifade ederler. Bunları sayıyorum:

(1) Can güvenliği, (2) Mal güvenliği, (3) Irz, namus ve neseb güvenliği, (4) Huzur içinde korkusuz yaşama konusunda güvenlik, (5) Din, inanç, din eğitimi, inandığı gibi yaşayabilme güvenliği, (6) Kendi millî kimliğini koruyabilme, o kimliğe göre yaşayabilme güvenliği.

Bugün ülkemizde bu temel değerler tehdit altında bulunmaktadır. Çocuklarımız ve gençlerimiz dejenere ediliyor, uyuşturucu kullanma yaşı 11’e düşmüştür. Türkiye Müslümanlarının uluslararası standartlarda din, inanç ve inancına göre bir hayat sürme hakları baskı altındadır. Müslümanlara, dinlerine ters düşen birtakım ideolojiler ve safsatalar (darvinizm gibi) zorla empoze edilmektedir. Daha doğmamış nesiller, bugünden büyük borçlar altına sokulmuştur. Ülkemizde eşitlik teori olarak vardır ama bazı azınlıklar, Müslümanlara nisbetle

“daha eşittir”.

Fesat Hareketleri

Dinsiz fesat komitaları Müslümanları parçalamak, onların kafalarını karıştırmak, fitne çıkartmak için dinde reform, dinde yenilik, dinde değişim, propagandalarını yapmaktadır. Fesatçılar “Herkes ictihad yapabilir ve yapmalıdır” diyerek din konusunda anarşi çıkartmaya çalışıyor. Yine, herkes Kur’ân’dan kendi kafasına göre hüküm çıkartabilir diyorlar. Bazı reformcular Mason ve yalancı Cemaleddin Afganî’yi Müslümanlara kurtuluş önderi ve rehberi olarak gösteriyor. Birtakım hoşgörücü ve diyalogcular ise sanki cennet onların bahçesiymiş gibi kapısını açmışlar; Peygamberimizi, Kitabımızı, dinimizi inkâr eden ehl-i küfrü içeriye buyur ediyorlar. Böyle bir fitne ve fesat, nifak ve şikak zamanında yapılacak şey şudur:

Hiçbir ödün vermeden, yoldan en ufak bir sapma yapmadan ehli sünnet islâmlığında sâbit-kadem olmak. Ehli sünnet âlimlerinin akaid, ilmihal, fıkıh kitaplarını esas olarak kabul etmek. İctihada yeltenmemek, din konusunda benim fikrim şöyledir, benim görüşüm böyledir diye ukalâlık etmemek.

Böyle yapılmazsa sapılır, yoldan çıkılır. Dinde reform, yenilik ve değişiklik fikrini din âlimleri çıkartmamıştır; gayr-i müslimler ve onlara uyan bozuklar çıkartmıştır.

Dinsizler, Müslümanların kafalarını en fazla kadın konusunda karıştırmaya çalışıyor. İyi bilinmelidir ki: İslâm’da kadınların tesettürü farzdır. Bunu inkâr eden dinden çıkar. Çünkü bu farz Kitab,Sünnet ve icma-i ümmet ile sabittir. Kadınlarla erkekler karışık olarak namaz kılamaz. Başı açık namaz kılan bir kadının namazı namaz olmaz. Çünkü temel şartlarından biri eksiktir. İslâm kadına çok büyük bir değer vermiştir. Mimsiz medeniyet kadını seks aracı yapmıştır. Üzerinde resmî antet bulunan “vesikalarla” kadınların genelevlerde çalışmalarına izin veren bir zihniyet bize kadın haklarından ve hürriyetlerinden bahs etmeye kalkışmasın! 28 Şubat 2006