Salı

 

Birinci Madde: SOYGUN

Ülkemiz yakın tarihinde korkunç, feci, topyekûn bir soyguna maruz kalmıştır. Bu soygun israf, hortumlama, komisyon, bire yapılacak şeyin beşe yapılması ve daha başka şekillerde cereyan etmiştir. Devletin, halkın, ülkenin trilyonlarca doları ya israf bataklıklarında çar-çur edilmiş, yahut kapanın elinde kalmıştır. Bu paralar yerli yerinde harcanmış olsaydı, emanetlere hıyanet edilmemiş olsaydı Türkiye Japonya’dan daha fazla kalkınabilirdi.

ikinci Madde: İNSAN HAKLARI İHLALLERİ

Gayr-i millî bir zihniyet çoğunluğu teşkil eden Müslümanları hor görmekte, onlara sömürge yerlisi muamelesi yapmakta, dindarlığı cumhuriyet için tehdit ve tehlike olarak görmektedir. Hattâ dindar kesimi iç-düşman olarak nitelendirecek kadar ileri gidenler vardır. Bunların baskıları, terörleri, tabuları yüzünden ülkemizde bir türlü iç-barış, millî mutabakat (uzlaşma) kurulamamakta, çeşitli kesimler birbirleriyle verimsiz şekilde çekişip tepişmektedir.

Üçüncü Madde: HALKIN BİRBİRİNE DÜŞMAN KAMPLARA AYRILMASI

Dış düşmanlarımız, “Böl, parçala, hükmet” siyasetiyle halkımızı Türk Kürt, Sünnî Alevî, Dinci Lâik, ilerici gerici, çağdaş tutucu, şucu bucu diye birbirine düşman ve rakip kamplara ayırmışlar, bu maksatla bol bol tefrika, kin, fitne fesat, nifak şikak tohumları ekmişlerdir. Bütün bu çeşitliliklerin ve farklılıkların uyum, iyi münasebetler içinde barışık olarak yaşaması gerekirken, Türkiye’yi parçalamak ve geri bırakmak isteyen dış düşmanlarımız, aslında zenginlik olan çeşitliliği düşmanlık şekline dönüştürmüşler ve Türkiye’nin iç barışını yıkmak için ellerinden geleni yapmışlardır.

Dördüncü Madde: DEVLETİN ÜZERİNDE BİR DE DERİN DEVLET OLMASI

Dünyada her ülkenin bir devleti varken bizde mahiyeti bilinmeyen bir de derin devlet bulunduğuna dair rivayetler vardır. Birçok husus ve konuda bildiğimiz devletin sözü ve hükmü geçmemekte, derin devletin istediği olduğuna dair de söylentiler bulunmaktadır. Bu ikilik ülkeye büyük zarar vermektedir.

Beşinci Madde: MİLLÎ KİMLİĞİN DARBELENMESİ

Her ülkenin, her halkın millî bir kimliği vardır. Ülkeyi, devleti, milleti ayakta tutmak, ilerletmek, güçlü kılmak için bu kimliğin korunması, yaşatılması gerekir. Bizde ise millî kimlik açıkça veya sinsice baltalanmış, genel bir yabancılaşma için çalışılmış ve büyük tahribat yapılmıştır.

Altıncı Madde: EĞİTİMİN YOZLAŞTIRILMASI VE SON DERECE VASIFSIZ HALE GETİRİLMESİ

Merhum Prof. Mümtaz Turhan’ın tabiriyle bizde “Okuma yazma bilmeyen cahiller yerine, okuma yazma bilen cahiller yetiştiren” bir sistem uygulanmıştır. Bir ülkenin durumunu anlamak için onun eğitim sistemine bakmak yeterlidir.

Yedinci Madde: YAZILI VE EDEBÎ KÜLTÜR DİLİNİN TAHRİBİ

Zengin Batı Türkçesinden, bunlar Arapça ve Farsça kökenlidir diye on binlerce kelime ve terim atılmış, lisan kuşa çevrilmiştir. Zorlama o kadar şiddetli ve tahripkâr olmuştur ki, bundan yetmiş seksen sene önce yazılmış hikâye, roman ve düşünce kitapları bile anlaşılmaz hale gelmiş ve “sadeleştirilmeler” zarureti doğmuştur. Fransız Gallimard yayınevinin çıkarttığı İstanbul adlı turist rehberinde yazıldığı gibi “Yeni Türk nesilleri dedelerinin mezar taşlarını okuyamayacak derecede cahil bırakılmışlardır.”

Sekizinci Madde: ÜNİVERSİTELERİN YOZLAŞTIRILMASI

Üniversiteler millî kültüre ve kimliğe hizmet eden müesseseler olmaktan çıkartılmış, bir ideolojinin kaleleri ve fidelikleri haline getirilmiştir. Dünyanın bütün medenî ülkelerinin üniversitelerinde (Fransa dahil) Müslüman kızlar başörtüsü, tesettür kıyafeti ile okuyabildikleri halde bizdeki YÖK bu hakkı Türkiye kızlarına tanımamaktadır.

Dokuzuncu Madde: TÜRK EKONOMİSİ VE SANAYİİ KASITLI OLARAK ÇÖKERTİLMİŞTİR

Kalkınmaya Türkiye’den çok sonra başlayan, nüfusu ve yüzölçümü bizden az olan, 1950’lilerin başlarında büyük bir savaş felâketi geçirip ülkesi harap, halkı perişan olan, coğrafî konum itibariyle dünyanın bir ucunda bulunan Güney Kore iktisat ve endüstri sahasında harikalar meydana getirmiş, gemi inşaasında dünya birincisi olmuş, çok güçlü bir millî ve yerli otomotiv sanayii kurmuş, elektronik sanayiinde akıl almaz başarılara imza koymuş iken bizim Türkiyemiz birtakım hainler yüzünden geri kalmıştır, borca batmıştır, Kore gibi bir otomotiv sanayii kuramamıştır. İstenilseydi, adam gibi çalışılmış olunsaydı biz Kore’yi değil, Japonya’yı bile geçebilirdik. Bazıları “Bizim insanımız vasıfsızdır” bahanesini ileriye sürecektir. Peki, Türk insanı vasıfsız da, milyonlarca gurbetçi işçimiz Almanya’da çalışarak o ülkeyi nasıl ihya ettiler? Hayır hayır, bizim işçimiz vasıfsız değildir; bizim aydınlarımız, idarecilerimiz, seçkin geçinenlerimiz vasıfsızdır.

Onuncu Madde: DİN-DEVLET ANLAŞMAZLIĞI VE UYUŞMAZLIĞI

Lâik olsunlar veya olmasınlar (Zaten dünyada sadece iki ciddî devlet lâiktir: Fransa ve Portekiz.) Bütün hukuk devletleri ülkelerindeki din ile barışık vaziyettedir. Bizde ise, birtakım güçler tarafından din-devlet anlaşmazlığı körüklenip durmaktadır. Lâikliğin anayurdu olan Fransa’da bu gibi kavgalar çoktan son bulmuştur. Din sosyal bir güç ve olgudur. Devlet onunla niçin kavgalı olsun? Bunun ülkeye ve halka ne gibi bir yararı vardır? Lâkin birtakım güçler böyle olmasını, böyle kalmasını istiyorlar, kavgayı ve anlaşmazlığı körüklüyorlar, müzmin hale getiriyorlar. Sırası gelmişken şu hususu da bir kere daha belirtmek isterim ki, bizdeki sistem lâiklik değil, “Devlet dini” sistemidir. (Din devleti ile karıştırmayınız.)

Onbirinci Madde: TARİHÎ ÂRIZANIN SÜRDÜRÜLMESİ

Milletlerin, ülkelerin, devletlerin tarihlerinde ârızalar vardır. Bu ârızalar ve kazalar bir müddet sürer, sonra tâmir edilir, giderilir ve tekrar “Tarihî devamlılık” başlar. Bizde de yakın tarihimizde birtakım ârızalar ve kazalar olmuştur. Ülkenin, devletin, halkın menfaatine muvafık olmayan ihtilâller, darbeler, real-politikler, zorlama hareketleri yapılmıştır. Dünyanın bütün ülkelerindeki tarihî ârıza ve kazalar bir müddet sonra tâmir edilip tekrar tarihî devamlılığa geçildiği halde, bizde birtakım güçler normal dönüşe, demokrasinin işlemesine, insan haklarının tatbikine izin vermemektedir.

Onikinci Madde: DEVLETİN, HUKUKUN, DEMOKRASİNİN, İNSAN HAKLARININ, MİLLÎ KİMLİĞİN VE KÜLTÜRÜN ÜZERİNDE BİR İDEOLOJİNİN BULUNMASI

Yirminci yüzyıla ideolojiler asrı denilebilir. Yirmi birinci yüzyıl ise hukuk, demokrasi ve insan hakları devridir. Artık hiçbir ciddî ve demokratik ülkede komünizm, nazizm, faşizm, salazarizm, frankizm gibi resmî bir ideoloji bulunmamaktadır. Bunlar tarihe karışmıştır. Devletler vatandaşlarına herhangi bir ideolojiyi empoze etmemektedir. 09 Ağustos 2006