Oniki Soru ve Cevapları
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 03 Mart 2019
Pazartesi
1. Müslümanlar için en kolay birleşme şekli nedir? Birleşmenin en zoru hangisidir?
Cevap: Müslümanlar en kolay, en sakıncasız, en zahmetsiz ve külfetsiz birleşmeyi beş vakitte camilerde cemaat olarak gerçekleştirebilir. Cemaat, hür ve mukim Müslüman erkekler için sabah namazının sünnet-i müekkedesinden daha kuvvetli bir sünnettir. Yirmi küsur şer’î özür dışında hiçbir bahane ile cemaat terkedilemez. Farz namazları cemaatle kılmak ihtiyarî (isteğe bağlı) bir dinî vazife değildir. Günde beş vakit kılamıyorsa, bir Müslüman en az bir kere cami cemaatine katılmalıdır. Evde veya işyerinde çoluk çocuk veya mesai arkadaşlarıyla cemaat olarak namaz kılmak, cami cemaatinin yerini tutmaz. Eskiden, namazı münferiden (yalnız başına) kılsa bile, cami cemaatine katılmayan Müslümanların şehadeti kabul edilmezdi. Müslümanların birleşebilecekleri en zor konu ise bir imam-ı kebir yahut emirü’l-mü’minîn seçerek onun etrafında toplanmaları, onun istişare yoluyla vereceği emirlere ve talimatlara uymalarıdır. Vakit namazlarında camilerde birleşemeyen aceze tabiî ki, bu zor birleşmeyi başaramaz.
2. Bazıları tevhid diyerek, kendi mezheplerinden ve fırkalarından olmayan ehl-i sünnet Müslümanlarını küfür ve şirk ile suçluyor, bunlara ne dersiniz?
Cevap: Bu adamlar kendilerini tevhid erleri olarak gösteriyorlar ama tenzih (Allah’a noksan sıfatlar atfetmemek) konusunda vahim hatâlara düşüyorlar. Tevhid tenzih ile bilikte olmalıdır. Onlar hâşâ Allah’ın gökte oturduğunu; eli, yüzü, ayağı olduğunu söylüyorlar. Müteşabih ayet ve hadîsleri lügavî mânâlarına almanın sonucu olan bu itikad İslâm’ın tevhid ve tenzih prensiplerine aykırıdır. Ehl-i sünnet ve cemaat Müslümanları tevhid ve tenzih erleridir.
3. Bazı tasavvuf tarikatları ve dinî cemaatler bütün Müslümanları kendi tarikat veya cemaatlerine katılmaları hususunda genel dâvet yapıyorlar. Bu doğru mudur?
Cevap: Kesinlikle yanlıştır. Dâvet imana, İslâm’a, Şeriat’a yapılır. Mezhebe, tarikata, hizbe, fırkaya, meşrebe dâvet olmaz. Bir tarikata girmek nasip meselesidir. Kimse bu konuda zorlanmaz.
4. Bazı kimseler Nurcu olduklarını, Bediüzzaman Said Nursî hazretlerinin yolundan gittiklerini, metodunu uyguladıklarını iddia ediyor. Bunlar gerçekten Nurcu mudur?
Cevap: Nurculuk mübarek ve feyizli bir yoldur. Üstad Bediüzzaman hazretleri büyük fütuhata nail olmuş; İslâm’a, imana, Kur’ân’a çok hizmet etmiştir. Nurculukta para toplamak yoktur. Yine Nurculukta kendi heva ve hevesiyle konuşmak yoktur; Risale-i Nurlar yayılır, okunur, anlatılır. Nurculuğun birinci prensibi ihlâstır. İhlâsı zedeleyecek şeylerden şiddetle kaçınılır; ne maddî, ne mânevî saltanat istenmez.
5. Zekâsı, tahsili, ahlâkı, karakteri, kültürü, kapasitesi yetersiz olanların mü’min ve müslim olmaya hakları yok mudur?
Cevap: Elbette onların da mü’min ve müslim olmaya hakları vardır. Ancak bu gibi kimseler kesinlikle Müslümanların din ve dünya işlerine karışmaz, islâmî hareketi kontrol altına alamaz. İslamî hizmetleri; dâvet, tebliğ irşad, cihad işleri Ümmet-i Muhammed’in ilimce, irfanca, ahlâk ve faziletçe, ruh soyluluğu itibarıyla en ehliyetli, en zekî, en ahlâklı, en faziletli, en layık, en seçkin kimselerine verilmelidir. Aksi takdirde Müslümanlar perişan olurlar.
6. Bu devirde Müslümanları tehdit eden en büyük iç tehlikeler nelerdir?
Cevap: Ümmetin lükse, konfora, israfa, rahata, keyfe, nemelazımcılığa, aşırı tüketime, paraya mübtelâ olmasıdır. Din sömürüsü en büyük belâdır. Birtakım alçak ve rezil adamlar İslâm’a hizmet edeceğiz diye ortaya çıkmışlar ve mukaddesat rantı yemeye, düzenin kemiklerine talip olmaya başlamışlardır. Bunlar kendi ikballeri, menfaatleri, gururları, kibirleri, riyasetleri, ünleri uğrunda Müslümanları kandırmakta, aldatmakta, soymaktadır. Şerlerine lânet!
7. Hazret-i Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) “Güçlü Müslüman zayıf Müslümandan hayırlıdır” buyuruyor. Bu zamanda güç nedir?
Cevap: Bu devirde güç bilgi, aksiyon ve estetik konusunda karşıtlarımızdan daha vasıflı, daha kuvvetli, daha üstün olmaktır. Bu da iki şeyi anlamak ve yakalamakla olur: Bir İslâm’ı, diğeri çağı.
8. Kırsal kesim ve gecekondu derken neyi kasdediyorsunuz? Bu kesim mensuplarını aşağılıyor musunuz?
Cevap: Hâşâ ki, kırsal kesim ve gecekondu mensubu Müslümanları hor göreyim, aşağılayayım. Benim kasdim zihniyet, kafa, kültür, seviyesidir. İslâmî hareketin kırsal kesim ve gecekondu hareketine dönüştürülmüş olması büyük bir felâket ve hezimete sebebiyet vermiştir. İslâm şehir ve metropol dinidir. İslâm’ın ve Şeriat’ın nurları köylerden, gecekondulardan, varoşlardan şehirlere ve metropollere değil, tam tersine şehirlerden taşraya yayılabilir. Müslümanlar kurtulmak, hürleşmek, izzet ve felâh bulmak istiyorlarsa en kısa zamanda İslâmî hareketi bir şehir, bir medeniyet, bir keyfiyet hareketine çevirmeye mecburdurlar.
9. İlkel kabile ve âşiret zihniyeti nedir?
Cevap: Bir tehlike, sıkıntı, saldırı olunca biraz toparlanırlar. Tehlike gidince, rahatlık başlayınca sıcağı görüp de yayılan ekmek hamuru gibi yan gelirler. Bu adamlar soyut kavramları anlamazlar. Akılları fikirleri betonarme binalar, bol şerefeli yüksek minareler, camilere konulan ışıldak, zırıldak ve fırıldaklar, şadırvan ve helalar, imamevleri, müftülük siteleridir. İslâm’ın ve çağın çok gerisinde kalmışlardır. Birtakım arivistler bunları kullanır, aldatır ve soyarlar. Bin kere aldatılsalar ve soyulsalar yine de intibaha gelmezler, akıllarını başlarına toplamazlar. Hazret-i İsa aleyhisselâm, “Ben Allah’ın izniyle ölüleri dirilttim ama ahmaklar için yapabileceğim bir şey yoktur” buyurmuştur.
10. İslâm dâvâsına hâfız, imam, müezzin, kayyım, müftü, vâiz mi lazımdır, yoksa başka elemanlar mı gerekmektedir?
Cevap: İslâm dâvâsı için gerçek ve icazetli ulemaya ihtiyaç vardır. Bugünkü Kur’ân kursları, İmam-Hatip mektepleri, İlâhiyat fakülteleri, cemaat kolejleri böyle ulema yetiştiremez. Ulemadan sonra, İslâm dâvâsına ve hareketine vasıflı, güçlü, üstün hukukçular, siyasetçiler, mimarlar, medyacılar, eğitimciler, edebiyatçılar, tarihçiler, münevverler, medeniyet ve kültür adamları gerekmektedir. Müslümanların bunları yetiştirecek eğitim sistemleri ve üniversiteleri mevcut değildir.
11. Bugünkü hocalar ve İslâmcılar niçin böyle güçlü, vasıflı, üstün elemanları yetiştiremiyor?
Cevap: Ziraî ilaçlama işlerinde kullanılan pervaneli, küçük, demode, basit bir uçağın pilotu elbette bir F-16 savaş uçağının pilotunu yetiştiremez. Vasıflı, güçlü, üstün elemanları yetiştirmek için vasıflı, güçlü, üstün hocalar ve üstadlar olmalıdır. Hüccetülislâm İmamı Gazalî hazretlerinin hocası İmamü’l-Haremeyn Cüveynî hazretleriydi. Üveysî ve otodidakt meşrebli büyükler milyonda bir bile çıkmaz. Müslümanlar güçlü elemanlar yetiştirmek istiyorlarsa hem Amerika ve Avrupa’nın en yüksek üniversitelerinde, hem de Mısır, Pakistan, Hindistan gibi ülkelerin İslâm mekteplerinde, itikadları bozulmamak şartıyla, hem dini, hem de çağı iyi bilen adamlar yetiştirmelidir. Kendisinin mehdi, kutub, gavs sahibi-i zaman, en büyük olduğunu vehmeden küçük adamlar nasıl olacak da, böyle elemanlar yetiştirip, kadrolar kuracaklardır?
12. Ümitsiz misiniz?
Cevap: Kesinlikle ümitsiz değilim. Allah’tan ümid kesilmez. Tahmin ve tahayyül edemeyeceğimiz bir zuhurat olur, bir kurtarıcı gönderilir, meselâ (vakti yaklaşmıştır) Mehdi çıkabilir… 25 Ocak 2000