Pazar

 

Bir ülkenin en kötü ve yaramaz çocukları bile vatansever olmalıdır. Düşman ağır basıp şehri veya ülkeyi ele geçirecek hale gelince, idareciler hapishanelerin kapılarını açarlar, silahlandırdıkları mahkumların vatan müdafaasına katılmalarını sağlarmış.

Vatanını, milletini, millî ve toplumsal kimliğini, kendi kültür ve kişiliğini benimsemeyen, sevmeyen, korumayan kimseler, dış düşmanlardan daha tehlikelidir.

Bir ülkede farklılıklar, çeşitlilikler olabilir, bu tabiîdir. Ancak bunların hepsi de ülkeyi, halkı, devleti (sistemi veya düzeni değil) sevmek konusunda ittifak halinde olmalıdır.

Bundan birkaç yıl önce Güney Kore’de büyük bir iktisadî ve malî kriz başgöstermişti. O ülkenin vatansever halkı yastık altındaki, bankalardaki tasarruflarını, birikimlerini, servetlerini getirip devlete vermişler ve krizin atlatılmasını sağlamışlardı.

Bizde ise birtakım namussuz, şerefsiz, alçak, vatan haini, sırtlan, vampir kişiler ve zümreler bütün ülkeyi temellerine kadar sarsan krizden yararlanarak bir gecede milyarlarca dolarlık vurgunlar yapmak için pusuda bekliyor.

Bir Güney Kore’ye, bir de Kuzey Kore’ye bakınız. Bir ülkeyi, elma gibi ortasından bölmüşler; iki devlet yapmışlar. Her ikisinde de coğrafya aynı, halk aynı, tarihî kimlik aynı. Lakin Kuzey’de Marksist-Leninist ideoloji hakim. Altmış yılı bulmayan bir zaman içinde Kuzey Kore bu ideoloji yüzünden batmış, bitmiş, yerin yedi kat dibine girmiş. Le Monde gazetesinde okudum, son birkaç yıl içinde Kuzey Kore’de açlıktan birkaç milyon insan ölmüş. İktisadî durum o kadar kötüymüş ki, yüz binlerce Kuzey Koreli Kızıl Çin’e kaçıyormuş.

Kuzey Kore’de resmî ideolojinin yanında, onun ayrılmaz bir parçası olarak bir eşsiz lider putçuluğu vardır. Kızıl diktatör Kim İl Sung öldüğü vakit televizyonlar, cellatlarını kaybeden Kuzey Korelilerin nasıl ağlaştıklarını dünyaya gösterdi.

Kim İl Sung tamuya gittikten sonra yerine oğlu geçti. Kızıl cumhuriyetlerde baba başkan ölünce yerine oğlu geçer.

Kim İl Sung şimdi adına yaptırılan ihtişamlı, şaşaalı, masraflı anıt-mezarında yatıyor; ülkesi ve halkı çok kötü durumda. Milyonlarca halk açlıktan ölürken rejim atom bombası, füze yapıyor. Her taraf hapishane ve kampla dolu. Yine Le Monde gazetesinde okumuştum; Kuzey Koreli biri açlığını gidermek için fare yemeye kalkmış, bir fare avlamış, lakin yiyememiş, çünkü fare bir deri, bir kemikmiş.

Kötü ideolojiler, kötü sitemler, kötü insanlar, kötü zümreler işte ülkelerini, halklarını bu hale getirirler.

Halk sürünedursun, milyonlarcası açlıktan öledursun, Kuzey Kore’nin kızıl nomenklaturası keyfe ma yeşa yaşıyor. Saraylar, bandolar, ziyafetler, lüks arabalar, bir tantana ki, sormayın. Hele biri, en kısık sesle bile olsa en ufak bir tenkit mırıltısı etsin, adamı hemen yakalarlar ve doğduğuna doğacağına pişman ederler.

Kuzey Kore rejimi Allah’a, dine, dindarlığa savaş ilan etmiştir. Orada, doğru veya yanlış iman etmek en büyük suçtur, ibadet suçtur, inandığı gibi yaşamak suçtur. İdeoloji ve Koca Put buna izin vermez, razı olmaz.

Güney Kore’de ise din, inanç, vicdan hürriyeti vardır. Milyonlarca insan Hıristiyan olmuştur, kocaman kiliseler yapılmıştır. Bundan otuz yıl kadar önce Amerikalı vaiz Billy Graham Seul’de tam 600 bin kişilik bir topluluğa vaaz vermişti. Orada Müslümanlık da taraftar kazanmaktadır. Seul’de bir cami ve İslâm merkezi kurulmuştur. Koreli bir Müslüman kız tesettür kıyafetiyle üniversiteye gidebilir, onu kimse rahatsız etmez.

Kuzey Kore kötü ve öldürücü ideolojiden ve Millî Put’tan kurtulabilecek midir? Kurtulsa bile işi çok zordur o ülkenin, o halkın, o devletin.

70’li yıllarda Kamboçya Komünistlerin eline geçmiş, Pol Pot adlı bir kızıl cellat o küçük ülkeye başkan olmuştu. Ülkenin nüfusu altı buçuk milyondu. Pol Pot yepyeni bir millet yaratmak, yepyeni bir ülke meydana getirmek istiyordu ve bu uğurda en az bir buçuk milyon vatandaşını feci şartlar altında katlettirmiştir. Öldürülenlerin sayısını ikibuçuk milyona kadar çıkartanlar vardır, biz birbuçuk diyelim, yani halkının dörtte birine yakın kısmını yok etmiştir. Bu ne korkunç bir kıyımdır. En zalim bir dış düşman bile bu kadar merhametsiz, bu kadar gaddar bu kadar cellat olamazdı. Adam öldürmek için kurşun bulamamışlar da, kazmalarla, baltalarla öldürmüşler.

Pol Pot kendi halkını kıyarken, kendi vatanını uçsuz bucaksız bir mezbaha haline getirirken bizde de bazı kızıl militanlar, aynı ideolojiyi, Türkiye’ye hakim kılmak için çalışıyordu.

Sağcı da olsa solcu da olsa, şu veya bu etkin gruba mensup olsa, şu veya bu mezhebe veya dinî gruba bağlı bulunsa bütün Türkiyeliler vatanlarını, halklarını, sevmekle, devletlerine sahip çıkmakla mükelleftir.

Türkiye’yi seven bir kimse, eşkıyalık da yapsa, bazılarının yaptığını yapmaz, yapamaz. Çok iyi biliyorum ki, onlar bu memleketi, bu halkı sevmiyor. Onlar ülkeyi bir sömürge, halkı yerliler olarak görüyor. Devlet ise onların nazarlarında babalarının çiftliğidir.

Şu son kriz dolayısıyla ağlayıp sızlanmalarına sakın aldanmayınız. Bu gözyaşları, bu sızıltılar timsah gözyaşlarıdır. Bir yandan vah vah, nasıl oldu da bu kadar battık edebiyatı yaparken, öte yandan yeni soygunların, yeni talanların, yeni vurgunların hesabını yapıyorlar.

Onların dinleri imanları paradır, maldır, sevrettir. Onlar zevk ü sefadan başka bir şey düşünmezler. Onların putları vardır. Onların yalancı cennetleri vardır. Onların cehennemleri vardır, kendilerini rahatsız edenleri o cehennemlere atarlar yakarlar.

Türkiye’yi batırdılar, bitirdiler, çökerttiler. Onlar uslanmazlar, arlanmazlar. Onların medeniyeti bina ve zina medeniyetidir. Onlar putperesttir, en büyük putları kendi nefisleridir. Mabetleri sefahat yerleridir. On milyonlarca halk sefalet içinde kıvranırken onlar, bir gecede tamusal restorant içkili bir yemeğe, fakir bir ailenin bir aylık geliri kadar ücret öderler.20 Ağustos 2001