Cuma

 

Çok yaşlı bir sümeroloji profesörü (Ya Rabbi ne ilimler var!) bir kitap yazmış,

“Bundan binlerce yıl önce eski Sümer’de tapınaklarda kutsal fahişeler varmış, bunlar başlarını örtermiş…”

demiş ve bugünkü örtülü Müslüman kadınlarına taş atarcasına lâflar etmiş.

Bu ağır hakaret karşısında şikayetler olmuş, savcılar harekete geçmiş ve çok yaşlı sümerolog bayan profesör mahkemeye verilmiş.

Kadın bir celsede beraat etmiş. Kitaptaki beyanlar Türk Ceza Kanunu’na göre suç teşkil etmiyormuş.

Peki başka bir vatandaş çıkıp çok açık saçık giyinen, göğüslerini, göbeğini, vücudunun diğer mahrem yerlerini teşhir eden, böylece yabancı erkekleri kışkırtan birtakım kadınlara

“Sizin bu kıyafetiniz fahişe kıyafetidir. Siz fahişe değilsiniz ama lütf edip böyle dolaşmayınız…”

demiş olsaydı ve bu yüzden mahkemeye verilseydi, sümerolog bayan profesör gibi ilk celsede beraat eder miydi? Aman efendim, hiç beraat etmez olur muydu?

Türkiye lâik, demokrat, çağdaş, insan haklarına saygılı bir sisteme sahiptir. İsteyen istediğini söyler ve yazar. “Türkler 1915 ile 1917 arasında bir milyon Ermeni kesti, yakınlarda da 30 bin Kürt boğazladı” diyen adam beraat ettirilmedi mi? Böyle söylediği için milyon dolarlık ücret almadı mı? Türklere ve Türkiye’ye sövüp sayan başka ucuz bir romancı da bir celsede beraat etmedi mi?

İsmi Mehmet olan bir profesör bir kitap yazmış, Fatih Sultan Mehmed’i yerden yere vuruyor,

“Bizans’ı almaya ne hakkı vardı… Şehri üç gün boyunca yağma ettirdi… Ayasofya’yı Greklerin ellerinden alıp cami yapması ne büyük bir zulümdür…”

mealinde lâflar ediyor. Bu zat mahkemeye bile verilmedi. Öyle ya bizde düşünce ve inanç hürriyeti var.

Ateistler, Sabataycılar, Masonlar, ilericiler, çağdaşlar, agresif anti-klerikalistler, lâikçiler (lâikler demiyorum), Bahaîler, Kripto Yahudiler, Kripto Ermeniler (Ermeni vatandaşlarımıza bir şey dediğim yok… “Türkler keşke Müslüman olmasaydı…” diyenlere lafım), bunların maşaallah yüzde yüz düşünce, inanç, tenkit, görüş açıklama hürriyeti var da bazı TC vatandaşlarının, onlar kadar hürriyeti yok.

Türkiye’de eşitlik var ama bazıları ve birileri daha fazla eşittir. İrtica bahis konusu olunca akan sular durur, düşünce ve inanç hürriyeti daraltılır. Bir ateistin alabildiğine düşünce ve inançsızlık özgürlüğü vardır ama mürtecinin (gericinin) yoktur. Olamaz!

Gerçi gericilerin de ceplerinde TC hüviyet kartı vardır. Onlar da vergi ödemektedir, askerlik hizmeti yapmaktadır. Lâkin gerici olmaları büyük bir suçtur. Peki bu suç nasıl bir suçtur? Ceza mevzuatında böyle bir suç var mıdır? Yoktur ama suçtur işte…

Gericiler en büyük tehlike ve tehdittir. Gericiler iç düşmandır. Elbette bir ilerici ile bir gerici eşit olamaz.

Sivas’ta otel yangınında dumandan boğularak can verenler ilerici idiler. Öçleri alındı. Başbağlar köyünde camiden çıkarken kurşuna dizilenler mi?..

-Yahu sen kim oluyorsun da, Sivas şehitleri ile Başbağlar Müslümanlarını bir tutuyorsun?

Sivas hadiselerinin bayraktarı agresif ateist

Aziz Nesin’

di. Müessif olaylardan önce dindar halkı kışkırtmak için

Salman Rüşdi mel’ununun iğrenç kitabını

Türkçe’ye çevirtip yayınlamaya başlamıştı. Aziz Nesin ilericidir… O, aydınlık bir adamdır… Karanlıkla savaşmıştır. O, bir çağdaşlık ve uygarlık kahramanıdır. Hiç onunla bir tutulabilir mi, Başbağlar camisinde namaz kılan mâsum Müslümanlar?

Taaddüt-i zevcat yasaktır. Karısının üzerine metres tutmak mı? Özel hayatlara karışılamaz. Dinî nikâh ile ikinci eş alanlara ağır cezalar veriliyor da, metres tutanlara niçin verilmiyor? Dinî nikâh yaptıranlar gericidir, metres tutanlar ilericidir. Hiç ilericiler ile gericiler bir olur mu?

Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi’ne ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne göre fikir ve inanç hürriyeti var da, “Lozan’ın gizli protokollarına” göre yok. Sabataycılara var, gerici Müslümanlara yok.

Sahne İstanbul’da bir tekkeyi gösteriyor. Müslüman tekkesi değil. Yanık sesli bir muganni okuyor:

Biz sana üftâdeyiz ey şeh-i hûb-i cihan

Rahmedip aşıklarına etme sezâ-yı figan

Rûy-i zemin görmemiş sen gibi bir hoş-revan

Rahmedip aşıkların etme sezâ-yı figan.

Vuslatını can ile etmekteyiz arzu

Âşık-ı müştakınız şimdi biz ey mah-rû

Tekke-i aşkında hep çekmedeyiz hay u hû

Rahmedip aşıkların etme sezâ-yı figan…

Bu yanık ilahîden sonra oradaki âşıkan hep bir ağızdan aşağıdaki neşideyi terennüme başlar:

Yosef açar kendisi, konvenyamus konvedrat hey,

Başım tacı Şabetay hey başım tacı Şabetay…

Direk direk mumlari/ Göreceğiz onlari

Kim görürse onlari / Görecektir Allah’ı hey

Konvenyamos konvedrat hey!

Başım tacı ŞABETAY / Gün olsa biz de görsek

Muradımıza ersek / Efendimizi görsek

Konvenyamos konvedrat hey

Başım tacı Şabetay / Klipalar ölecek

Dünya bize kalacak / David’ler oynayacak

Konvenyamos konvedrat hey

Ah başım tacı Şabetay!

Bu tekkede böyle ilâhiler okuyan,

“klipalar ölecek, dünya bize kalacak”

diye bülbüller gibi şakıyanlara hiç kimse karışamaz.

Onların din, inanç, tekke hürriyeti vardır.

Şehrin başka bir yerinde sofi Müslümanlar bir yerde toplanmışlar zikr edip ilâhi okumaktalar. Hazret-i Ömer, belinde kemer, Hû deyip döner, Er meydanında. Bu ilâhiden sonra bir müddet Hû çekilir, sonra salavat okunur, dervişler kalkar halka olup devran yapar,

Fağlem ennehu lâ ilâhe illâllah…

Allah denir, Muhammed denir, pîranın ismi zikr edilir. Pîrim Abdülkadir, Pîrim Ahmed er-Rufaî, aman medet ey Şeyh Hasan eş-Şazelî… Ağlayanlar, bayılanlar olur…

Maazallah bu ikinci tekke basılacak olursa dervişlerin işleri bitiktir. Yaptıkları lâikliğe aykırıdır, gericiliktir.

Ah başımın tacı Şabetay

demekle

Ey Pîrim Abdülkadir

demek bir midir? 04 Kasım 2006