Onların Zaferi, Bizim Hezimetimiz
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 11 Aralık 2018
Birinci dünya savaşından sonra Osmanlı imparatorluğunun çok kötü şekilde tasfiyesi bugünkü fitne ve fesatların, nifak ve şikakların, anlaşmazlıkların, savaşların, çekişmelerin sebebi olmuştur.
Emperyalist ve sömürgeci devletler Müslümanları böldüler ve üçüncü dünya savaşına zemin hazırladılar.
Osmanlı devleti bir federasyon şeklinde devam etmiş olsaydı bugünkü kopukluklar, kötülükler, kıtaller olmayacaktı.
Filistin’de bir Yahudi devleti olmayacaktı.
Sınırları rasgele çizilmiş, bağımsız Irak, Suriye, Lübnan vs. devletler olmayacaktı. Avrupa Birliği gibi Müslüman Ülkeler Birliği (MÜB) olacaktı.
Müslümanların müşterek parası olacaktı.
Müslümanlar büyük İslam vatanında pasaportla seyahat etmeyecekti.
İslam dünyasının başında bir halife olacaktı.
Osmanlı devletinin yıkılması, en fazla Filistin halkı için zararlı ve kötü olmuştur.
diye söylenip duran Arap milliyetçisine soruyorum: Osmanlı isti’marı mı daha kötüdür, İsrail isti’marı mı? Kaldı ki,
Osmanlının yıkılması sadece Müslümanlar için değil,
için de felaket olmuştur. Sultan Abdülhamit zamanında Anadolu’da milyonlarca Rum ve Ermeni yaşıyordu. Ne oldu onlar? Silindiler… Osmanlı, Müslümanlar için en iyisiydi, gayr-i Müslimler için (onlara göre) ehven-i şerreyndi ve mutlaka tercih edilmesi gerekirdi.
İttihatçılar kötüydü ama Osmanlı kötü değildi. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra yapılan barış anlaşmaları barışı katl etmiştir. Şu anda üçüncü dünya savaşının ayak sesleri duyuluyor.
beyin dediği gibi
Lozan Sebataycıların, Kriptoların, İslam ve Müslüman düşmanlarının zaferi, Ehl-i İslam’ın hezimetidir.
şu maddelerin bulunduğu rivayet edilmektedir:
1. Hilafet kaldırılacak ve Türkiye İslam dünyası ile ilgilenmeyecektir… 2. Şeriat kanunları kaldırılacaktır… 3. Türkiye İslam ile bağlarını tamamen kopartacak, bunu yapamazsa
edecek, yani
4. Türkiye halkı, bin yıllık İslamî kimlik ve kültüründen uzaklaştırılacaktır… 5.
1920’li, 30’lu, 40’lı yıllarda Sovyetler Birliği’ndeki İslam ve Müslüman düşmanı faaliyetlere paralel olarak Türkiye’de de yoğun ve genel dinsizlik faaliyetleri ve icraatı sergilenmiştir.
İslam medreseleri, tasavvuf tekkeleri kapatılmış, nice ulema ve fukaha idam edilmiştir. Yüz yıllar boyunca birlikte yaşamış İslam ülkeleri, birbirilerinden Moğolistan ile Venezuela kadar uzaklaştırılmıştır.
Uzun yıllar boyunca Türklerin hacca gitmesi yasaklanmıştır. Türkiye’de güç Sebataycılara, Kriptolara, egemen azınlıklara verilmiştir.
Osmanlı devleti zamanında Müslümanlar
ve diğer bilad-ı İslamiyeye
gidiyorlardı.
İstanbul’daki Meclis-i Meb’usan’da şu anda birbirinden kopuk olan, ondan fazla İslam ülkesinin meb’usları
bulunuyordu.
Osmanlının hataları yok muydu? Olmaz olur mu?
Çünkü:
Yani fesatlı ve kötü şeylerin uzaklaştırılması, bazı menfaatlerin elde edilmesinden önce gelir.
Son devir Osmanlı sadrazamlarından
“Benim vatanım şeriat ahkâmının icra edildiği yerdir” mealinde bir söz etmişti. Parçalanan Müslümanlar sûrî, şeytanî ve yalancı bir hürriyet elde etmişlerdi ama şer’i hürriyeti yitirmişlerdi.
Artık kader yayları gerilmiş ve kaza-i mübrem okları, atılmaya müheyya halde beklemektedir. Lozan zafer mi, hezimet mi, pek yakında apaçık bir şekilde anlaşılacaktır. Onlar için zafer, biz Müslümanlar için hezimet…
Su piyasasında hemen herkes biliyor: Bazı memba suyu firmaları, sattıkları suların içine, lezzet versin diye çok az miktarda şeker katmaktaymış. Böyle bir şey yasalara ve nizamlara aykırıdır. İlgili bakanlık ve belediyeler suları tahlil ettirerek, içinde katma şeker bulunanları halka teşhir etmelidir. Suya şeker katmak halkı aldatmak ve sağlığı ile oynamaktır. Hükümet ve belediyeler böyle bir aldatmaya seyirci kalamaz.
Yine, bazı ekmeklere de az miktarda şeker karıştırıldığına dair yaygın rivayetler vardır.
Bu yaz çok sıcak ve kavurucu geçiyor. Memba suyu satışında patlama var. Bir kısım firmaların halka memba suyu diye kalitesiz sular içirdiği de çok söylenip konuşuluyor. Bakanlığın ve belediyelerin vazifesi halkı korumaktır. Şekerli sular ve şekerli ekmekler ve diğer konularda çok etkili, devamlı, çok ciddî, kimsenin gözünün yaşına, hatır ve gönle bakmayarak kontroller, analizler yapılmalıdır.
Aksi takdirde halkın bedduası, ilgili ve sorumlu bakanlık ile belediyeler üzerinde olacaktır.
Saygılarımla…
5 Ağustos 2012