Ordu Yıpratılmamalıdır
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 22 Aralık 2018
Devlet konusunda son kırk elli yılda çok aşırı fikirler, ifratlar tefritler sergilendi. Bazı radikal aktivist İslâmcılar
gibi sözler ettiler. Devletin batmasının Türkiye’nin batması mânâsına geleceğini anlayamadılar.
Türkiye şu üç şeyden ibarettir.
1. Türkiye devleti yâni tarihî devamlılık.
2. İster vatan deyin, ister ülke, bir coğrafya.
3. Millet veya halk yahut halklar.
Devlet ile düzeni veya sistemi mutlaka birbirinden ayırt etmek gerekir. Devlet dursun, düzen değişsin. Devletin ıslahı (iyileştirilmesi) düzenin değişmesiyle olur.
Devlet bardaktır, düzen onun içindeki süt veya şaraptır. Şarap istemiyorsan, bardağı kırman gerekmez, onu döker bardağı çalkalar, yerine süt koyarsın. Şarap kötü diye bardağı kırmak ahmaklıktır. Devlet cevherdir, düzen veya sistem arazdır. Eski devleti çökertecekler, onun yerine kendi istedikleri yeni bir devlet kuracaklarmış… Çocuksu bir edebiyattır bu.
Bugün,
yapılmaktadır. Ordudaki bazı olumsuzluklar, bazı bozuk zihniyetler, kötü planlar yüzünden ordunun manevî şahsiyeti, tüzelkişiliği yıkılmak isteniyor.
Yanlış yanlış yanlış… Bin kere yanlış… Ordu darbe yapmasın… Eyvallah yapmasın…Ordu siyasete karışmasın… Bu da çok doğru… Ordu, halkın çoğunluğunu oluşturan Müslümanları tehdit ve tehlike olarak görmesin… Doğru doğru…
Ordu, ülkede bir vesâyet rejimi kurmasın… Doğru… Ordu devlet içinde devlet olmasın… Doğru… Ordu halkın din hürriyetini, diğer temel hak ve hürriyetleri kısıtlamaya yeltenmesin… Yine doğru… Ordu, sivil devletin üzerinde olmasın, sivil iktidara itaat etsin… Doğru…
Ordu, kurum olarak, tüzelkişilik olarak kötüdür…
İşte bu çok yanlıştır. Kötü şeyler ordunun mânevî şahsiyetinde, tüzel kişiliğinde değil, orduyu âlet eden bazı kişilerde ve kadrolardadır.
Ordu dursun, ordu yıpratılmasın, ordu yıkılmasın… Orduya, devlete, ülkeye, halka zarar veren kötü zihniyet uzaklaştırılsın. Ordunun vazifesi devleti, ülkeyi, halkı dış tehlikelere karşı korumaktır. Ordu,
Serasker Hüseyin Avni Paşa ve çetesi Sultan Abdülaziz’i tahttan indirdi, askerî bir diktatörlük kurdu da ne oldu.
mahv olduk, perişan olduk.
Masonların, Dönmelerin, emperyalistlerin propagandalarına kanan
, taburu ile dağa çıktı, Sultan Abdülhamid rejimini sarstı da ne oldu? Anlı şanlı Enver’ler bu devleti ıslah ve ihya mı etti, yoksa mezarını mı kazdı?
27 Mayıs 1960 darbesi iyi mi oldu? 12 Mart 1971 darbesi iyi mi oldu? 12 Eylül 1980 darbesi iyi mi oldu? 28 Şubat postmodern darbesi iyi mi oldu? Halkın seçtiği en kötü sivil iktidar, en iyi askeri darbeden bin kat iyidir.
Darbe, adı üzerinde darb eder, vurur, batırır, yatırır. Ordu darbecilerden, darbe zihniyetinden temizlenmelidir ama ordunun mânevî şahsiyetine, tüzelkişiliğine zarar verilmemelidir.
Ordu halkın ordusudur, halkın temel hak ve hürriyetlerinden, bunların birincisi olan
Bir Genelkurmay Başkanı İsrail’e gidip orada başında kippa olduğu halde Yahudilerin Ağlama duvarında dua edebiliyorsa, bir başka Genelkurmay Başkanı da hacca gidebilmeli, camiye gidip halkın arasında namaz kılabilmelidir. Ordudaki birtakım kimseler Müslümanların başörtüsüne, sakalına, namazına, niyazına, dinine imanına karışmamalıdır.
Devletin ve ordunun ıslahına evet, imhasına hayır… Devlet yıkılırsa Türkiye de yıkılır… Ordu yıkılır veya ağır şekilde tahrip edilirse Türkiye bundan büyük zarar görür…
Ordumuz şu anda hem içten, hem dıştan darbeleniyor. Evet askerî darbe olmasın ama ordu da darbelenmesin. Yarın savaş olursa bizi biiznillah ordu koruyacaktır.
17’nci yüzyılın ortalarında zuhur eden
iki dinli, iki kimlikli bir cemaatin ortaya çıkmasına sebep olmuştu.
denilen cemaatin bir ayağı
bir ayağı
dairededir, yani onlar hem Yahudi, hem de -sözde- Müslümandır.
Zamanımızda da iki dinli, iki kimlikli bir fırka zuhur etmiştir.
Bunlar namaz kılarlar, oruç tutarlar, hacca giderler ama bir yandan da
derler.
Bu fırkaya göre Ehl-i Kitab ile Ehl-i İslâm Âmentüde ittifak halindedir. Yani onlara göre Tevhid inancı ile Teslis inancı birdir.
Bu yeni fırka düşünceleri, inançları, görüşleri ile geleneksel Ehl-i Sünnet ve Cemaat İslâmlığından kopuktur. Çünkü Ehl-i Sünnete göre:
1. İslâm, Allah katında hak, geçerli, makbul tek dindir.
2. Hz. Adem aleyhisselamdan bugüne kadar tek hak din vardır, o da islâm’dır.
3. Hz. İbrahim’in, Hz.Musa’nın, Hz. İsa’nın ve diğer bütün Peygamberlerin (Hepsine salat ve selam olsun) dini İslâm’dır, inançları Tevhiddir.
4. Tevhid inancı ile Teslis inancı asla bağdaşmaz ve uzlaşmaz.
5. Hz. Muhammed’in risaleti ve daveti kendisine ulaştığı halde, bunu reddeden kimse kâfirdir ve onun için necat ve Cennet yoktur.
6. Museviler İslâm’ın hak din olduğunu kabul etmez, Hıristiyanlar da kabul etmez. Onlar İslâm’ı hak kabul etmiyorlar, yeni fırka mensupları ise onları hak kabul ediyor… Ne büyük çelişki!.. Evet tekrar ediyorum ve israrla üzerinde duruyorum:
zamanımızdaki, özelliklerini yukarıda özetlediğim bu fırka veya taifedir.
Taqiyye yapmasınlar, açık ve samimî olsunlar ve bütün İslâm dünyasının seyredeceği, dinleyeceği bir açık oturuma katılsınlar.
Ulema şu konuları müzakere etsin ve tartışsın:
1. Bir hak din mi vardır, üç hak din mi?
2. Bugünkü Musevilik ve Nasranilik İbrahimî dinler midir, değil midir?
3. Tevhid inancı ile Teslis inancı bir midir, birbirine zıt mıdır?
4. Hz. Muhammed’in (s.a.v), Peygamberliğinden ve İslâm dininin gönderilmesinden sonra diğer muharref dinlerin ve şeriatların hükümleri nesh edilmiş midir, edilmemiş midir?
Ehl-i Sünnet kelam alimlerine büyük iş düşüyor. Korkarak yahut bazı menfaatler karşılığında susmak doğru mudur? Peygamberimiz “Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır” buyurmamış mıdır? 29 Ocak 2010 Cuma