Sultan İkinci Abdülhamid

zamanında

Osmanlı ordusu son derece dindardı.

Bütün birliklerde, kışlalarda, askerî okullarda, garnizonlarda camiler vardı. Bölüklerin imamları bulunurdu.

Alaylarda müftüler vardı.

Küçük savaş gemilerinde imam, büyük zırhlılarda müftü bulunurdu.

Askerî mekânlarda

günde beş kere ezan okunur

ve cemaatle namaz kılınırdı.

Osmanlı ordusunun en dindar sınıfı bahriye

(deniz kuvvetleri)

idi

. Eskiden basılmış

hayli din ve tasavvuf kitabı hep Bahriye Matbaasında tab’ edilmiştir.

Hiçbir subay ve rütbeli

askerlerin dinine, imanına, mukaddesatına, anasına bacısına küfr etmezdi. Hem küfr etmezdi, hem de (farz-ı muhal etmeye kalksa) edemezdi. Kasımpaşa’daki Bahriye kışlasındaki, Ortaköy tepesindeki Orhaniye kışlasındaki kubbeli minareli camiler durmaktadır. Sanırım ibadete kapalıdırlar.

Heybeliada’daki Bahriye okulunda da kubbeli minareli bir cami varmış.

1930’lu yıllarda bir devlet büyüğü tarafından yıktırılmış.

Yıktırılan

Taksim’deki Topçu Mektebinde de cami varmış.

1960’lı yıllarda bir gün
sıkıyönetim tarafından
tutuklanmış

,

Harbiye’ye götürülmüştüm

. Orada beklerken, nöbetçi subaya “namaz kılabilir miyim?” dediğimde yanıma bir asker katarak beni

Harbiye’nin camiine

göndermişti.

1897’de Osmanlı devleti ile Yunan krallığı arasında savaş çıkmış, dindar ordumuz büyük bir zafer kazanmıştı.

Sâlih ve kâmil bir Müslüman olan Abdülezel Paşa

, ilerlemiş yaşına rağmen

ön safta bir Yunan kurşunu ile o savaşta şehid olmuştu.

Günlerce süren

Sakarya Meydan Savaşı’nda
Müşir Fevzi Paşa

‘nın siperlerde

Fetih Sûresi
okuyarak dolaştığını

duymuştum. Birinci dünya savaşı yıllarında

Mevlevî birliği

kurulmuştu.

1980’li yıllarda Kadıköy ile Kızıltoprak arasında bulunan yaşlı bir çiftin

evine gitmiştim. Evin beyi

Cumhuriyet’in ilk yıllarında orduda din subayı

imiş, bana üniformalı eski fotoğraflarını göstermişti.

Başında güneşliği bulunmayan ayyıldızlı bir şapkası vardı.

(Osmanlı devrinde ve Cumhuriyetin başında Türkiye Müslümanları Hıristiyan şapkasına benzer serpuşlar giymezlerdi.) Diyanet Reisi olan

Ahmed Hamdi Akseki

‘nin arkadaşı imiş.

Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesinde okuduğum yıllarda (1952-56)

Türk ordusu, İlahiyat Fakültesinde

(O zaman tek ilahiyat fakültesi vardı) ileride

“Moral subaylığı”

yapmaları için

talebe okutuyordu

. Onların bazılarıyla görüşürdüm.

1980’lere kadar subayların, astsubayların analarının, hanımlarının başörtüsüne karışan yoktu. İsteyen subaylar namaz kılabilirdi.

Bundan otuz yıl öncesine kadar

sokaklarda ve camilerde üniformalı subaylar görülüyordu.

1970’lerin sonlarına doğru bazı dinî cemaatler

“orduyu ele geçirme”
hevesine kapıldılar.
Askerî okullarda sorumsuzca ve ihtiyatsızca deli dana gibi öğrenci devşirme faaliyetlerine giriştiler.
Keşke böyle yapılmasaydı.

Dünyanın bütün

medenî, ileri, insan haklarına saygılı ve bağlı ülkelerinin ordularında en geniş şekliyle din hürriyeti vardır.

Hıristiyan ülkelerde bile ordu mensubu bir Müslümanın ibadetine, orucuna, namazına engel olunmaz, aksine yardımcı olunur.

Başka ülkelerin ordularını bilmem ama Türkiye’nin ordusu, İslâm dini ile barışık olmazsa vazifesini yapamaz. Ordumuz, hükmî şahsiyet (tüzel kişi) olarak elbette İslâm’a ve din hürriyetine karşı değildir ama

son otuz yıl içinde son derece olumsuz gelişmeler olmuştur.

Bu olumsuzluklar nasıl giderilecektir?

Çok zordur ama imkânsız değildir.

Sayın yeni

Genelkurmay Başkanımıza çok hürmetli bir açık mektup yazmayı düşünüyorum.

O yüksek rütbeyi kazanmış,

o yüksek makama çıkmış bir devlet büyüğü olarak

,

fikirlerimi ve görüşlerimi paylaşmasa bile, bunları ceffelkalem reddetmeyip üzerlerinde düşüneceğini sanırım.

(İkinci yazı) Bu kafayla CHP İktidar Olamaz

CHP, 1920’lerin, 30’ların, 40’ların tek partisi zihniyetiyle

hiçbir serbest seçimi kazanamamaya mahkûmdur. CHP güven kazanmak istiyorsa şunları mutlaka yapmalıdır:

1. İsmini değiştirmelidir. Mesela

“Cumhuriyet Liberal Halk Partisi”


2. Tek parti diktatörlüğü zamanında yapılan zulümler, insan hakları ihlalleri, kıyımlar, idamlar dolayısıyla

halktan özür dilemeli

, bir daha böyle şeyler olmayacağına dair

inandırıcı garantiler vermelidir.

3. Türkiye halkının çoğunluğunu oluşturan

Sünnî Müslümanların din, inanç, inandığı gibi yaşamak hak ve hürriyetlerini bütünüyle kabul etmelidir.

4. Temel ve evrensel

insan haklarına aykırı bütün devrimleri, zorlamaları körü körüne benimsemekten vaz geçmelidir.

5.

Bir Alevî partisi olmaktan vaz geçmeli

,

halkın bütününe açılmalıdır.

6. Türkiye’nin millî kimlik ve kültürüne aykırı düşmekten sakınmalıdır.

7. İnsan haklarına aykırı olarak kapatılan İslâm medreselerinin; insan haklarına aykırı olarak kapatılan tasavvuf tarikatlarının yeniden açılması için çalışmalıdır.

8. Bütün medenî, ileri, demokratik ülkelerde serbest olan başörtüsünün bizde de (İngiltere’de olduğu gibi) serbest olması için öncülük etmelidir.

9. Resmî ideolojiyi ve lâikliği negatif bir din gibi bağnazca tutmaktan ve korumaktan vaz geçmelidir.

10. Tek parti devrinde İslâm vakıflarının yağmalanması dolayısıyla halktan af dilemelidir.

Tek kelimeyle

CHP İslâm ile barışmalıdır

. Sünnî çoğunluk ile barışmalıdır.

M. Kemal’in ölümünden sonra çıkartılmış Kemalizmi değil;

insan haklarını, gerçek/âdil hukuku, millî kimliği ve kültürü benimsemelidir.

Böyle radikal bir değişiklik geçirmezse CHP sittîn sene nal toplamaya

,

ana muhalefet partisi
olarak kalmaya devam edecektir

. 26 Aralık 2010