Pazartesi

Müslümanlar Ümmet-i Muhammed denilen çok yüksek ve şerefli bir topluluğun üyeleridir. Vefatından sonra da Hazret-i Peygamber (Salat ve selam olsun O’na) Müslümanların değişmez başkanı ve seyyididir. Kelime-i Şahadet getiren bir mü’min, bu mübarek sözün birinci kısmı ile Allah ile bir ahd ü misak yapmış, Peygamber’e de biat ve itaat etmiş olur. “Peygamber bir postacıdır, İslâm’ı tebliğ edip öldükten sonra işi bitmiştir” diyen zındıkların bu sözü küfre kadar gider.

Dindar bir Müslüman, her gün kıldığı beş vakit namazda Peygamber’e salavat okumak suretiyle O’na olan bağlılığını ve biatını te’yid eder, tazeler. Namazda salavat getirenler müşriktir diyen Reşad Halife bu sözü ile İslâm’ın dışına çıkmış, irtidat etmiştir.

Kur’ân, Peygamberin bizim için en güzel örnek ve model olduğunu beyan ediyor.

O, Kitabullah olan Kur’ân’ı anlamak ve yorumlamak hususunda âlimler ve müfessirler vasıtasıyla bize rehberlik etmekte, ışık tutmaktadır. Kur’ân sırları ancak ve ancak Resûlullah’ın Sünnet’i ile anlaşılır. Resûlullah’ı dışlayarak, O’nun mübarek ve muazzez sünnetini devre dışı bırakarak Kur’ân hakkıyla anlaşılamaz, tefsir edilemez

Peygamber, bizimle Allah arasında bir vesiledir. Peygamber ahlâk-aksiyon bakımından en yüksek insandır. Biz yüzde yüz O’nun gibi olamayız ama bütün gücümüzle O’nu taklit etmekle mükellefiz.

O’nun birinci sıfatı “Emîn”dir, yani güvenilir bir kimse olmasıdır. Düşmanları da O’nun emîn olduğunu kabul ve teslim etmişlerdir.

Peygamber hiç bir zaman yalan söylememiştir. Peygamber halkı aldatmamıştır.

Nefsini kontrol etmek, dizginlemek hususunda Peygamber, gelmiş, geçmiş, gelecek insanların en üstünüdür. Nefis belâsından emin ve âzad olmak isteyenler Peygamber’in yaptığı büyük cihadı örnek alsınlar.

Peygamber insanların en üstünüydü ama O’nda zerre kadar kibir, gurur, büyüklük taslamak yoktu. “Ben Âdem Oğullarının seyyidiyim.Lâkin bunu fahr etmek için söylemiyorum” buyurmuşlardır.

Peygamber gerektiğinde savaşmış, gerektiğinde suçluları cezalandırmıştır ama O bir rahmet ve cemal Peygamberiydi. Hayvanları, nebatları sever ve korurdu. Bir keresinde ordusuyla bir yerden geçerken bir anne köpeği ve yavrularını görmüş, hemen başına bir nöbetçi ve koruyucu dikmiş, “Biz buradan geçinceye kadar bunların zarar görmemesi için dikkat et” buyurmuştur. O’nun merhameti, koruması kimsesiz zavallı bir köpeğe ve yavrularına bile şamildi.

Peygamber lüksten, israftan, konfordon, aşırı tüketimden, gösterişten uzak durmuştur. Evine bir misafir çağırmış, tek minderi olduğu için kendisi kuru yerde oturmuş, minderi misafire vermişti. O’nun bu tevazuunu gören misafir Müslüman olmuştu.

Peygamber dünya tuzağına düşmemiştir. “Bir yolcu, yolda giderken bir ağaç gölgesi görür, orada biraz dinlenir, soluk alır ve sonra yoluna devam eder. İşte bu dünya benim için böyle bir gölgelik gibidir” buyurmuşlardır.

Peygamber bazen yiyecek bir şey bulamaz, aç kalır da kimseden bir şey istemezdi.

Peygamber, kendisinin ve aile fertlerinin ihtiyacı olduğu halde, zekat parasından ve malından bir zerre almamıştır. Bir gün torunu Hazret-i Hasan, yığın halinde duran zekat hurmalardan birini ağzına atmak istemiş, onu gören Peygamber öyle bir bakış fırlatmıştı ki, çocuk ağlamaya başlamıştı.

Peygamber parayı, malı, serveti sevmezdi. Âhir zamanda uğursuz ve meymenetsiz bir zümrenin türeyeceğini, onların dinlerinin paraları, kıblelerinin karıları olacağını haber vermiştir.

Peygamber ismet yani günahtan korunmuş olmak sıfatıyla sıfatlı idi. Günah işlemezdi. Buna rağmen Allah’ın en fazla istiğfar eden kulu O idi.

Peygamber yirmi beş yaşında bir genç iken, kırk yaşındaki Hazret-i Hatice validemizle evlenmiş ve o ölünceye kadar başka kadın almamıştır. Daha sonra yaptığı evlilikler birtakım maslahatlara ve hikmetlere mebnidir.

Peygamber insanların en âdiliydi. Yaptığı savaşlarda, barışlarda adaletten hiç ayrılmamıştır.

Peygamber kadına büyük değer vermiştir. Kadını bir şehvet ve seks âleti ve vasıtası olarak gören, âile müessesesinin kudsiyetini inkâr eden fuhşu ve zinayı suç ve ahlâksızlık olarak görmeyen, kadınları erkekleştirmek, erkekleri karılaştırmak isteyen sapıkların kadın konusunda Peygamber’i tenkit etmelerinin hiç bir kıymeti yoktur.

Peygamber bütün mü’minleri kadeş bilirdi. Mü’min kardeşine düşmanlık eden, kin besleyen ahlâksızlar vahim ve helâk edici bir bid’at içindedir.

Peygamber, hakkında kesin vahiy bulunmayan konularda ümmetinin seçkinleri ve ehilleri ile istişare ederdi.

Peygamber kendi hevası, keyfi ile konuşmamıştır. Onun sünneti ve hadîsleri de bir nevi vahiydir. Tafsilatlı bilgi edinmek isteyenler usûl-i fıkıh kitaplarına müracaat etsin. Hurma ağaçlarının döllendirilmesi hususunda ashabına “Siz (bazı) dünya işlerini daha iyi bilirsiniz” demiş olması bir istisnadır, kural değildir.

Peygamber’in Allah katından getirdiği Kur’ân hükümleri ve yine ilahî vahye dayalı sahih hadîslerin ahkamı sadece Asr-ı Saadet için geçerli değil, Kıyamet’e, dünya batıncaya kadar geçerlidir.

İnsanlığın kısır ve güdük aklı, mantığı, idraki bazı nebevî düsturları ve hükümleri anlayamasa bile doğru olan O’nun dediğidir.

Peygamberin talimatı (öğretileri) cihan sulhü, insanlığın kurtuluşu ve selameti için gereklidir.

Peygamberin rehberliğini kabul etmeyen Müslüman toplumlar, izzetlerini, mutluluklarını, hürriyetlerini kaybederler; zillet, esaret, zulme maruz kalırlar.

Peygamber Mekke’den Medine’ye hicret ederken, nezdinde bulunan emanetleri yeğeni Hazret-i Ali vasıtasıyla sahiplerine iade etmiştir.

Peygamber zühd ve takvada insanların en yükseğiydi. Sık sık nafile oruç tutar, geceleri teheccüd namazı kılardı. Sabır ve azimde ondan üstünü yoktu. İnsanların en doğrusu olduğu halde Hûd suresindeki “Sana nasıl emrolunduysa öylece dosdoğru ol!” mealindeki âyet gelince titremiş ve “Hûd suresi beni ihtiyarlattı” buyurmuştur. 11 Aralık 2001