SalıGayr-İ müslim oryantalistlerle Müslüman reformcular, islâmî hükümlerin ikinci ana kaynağı olan Sünnet’e, hadîslere birlikte cephe almışlardır. İslâm dünyasında öyle reformcular görüyoruz ki, Sahih-i Buharî’de bile mevzu veya zayıf hadîs olduğunu iddia ediyorlar. Halbuki ehl-i sünnet âlimleri bu mübarek kitap için

“Esahhü’l-kitab ba’de Kitabillah”

(Allah’ın Kitab’ından sonra kitapların en doğrusu)

demişlerdir. Oryantalistler ve reformcular mı haklıdır, yoksa gerçek İslâm âlimleri mi? Elbette İslâm âlimleri haklıdır.

Oryantalistler Müslümanlara

“Siz dininizi yanlış anlıyorsunuz. İslâm sizin anladığınız din değil, bizim anlattığımız dindir”

diyor. Reformcular da onların izinden gidiyor. Bizdeki ilâhiyatçılardan biri yıllardan beri şu propagandayı yapıyor:

Ey Müslümanlar! Sizin din olarak benimsediğiniz ilmihal Müslümanlığı hakikî İslâm değildir. Hakikî İslâm benim anlattığım Kur’ân Müslümanlığıdır. Bu Kur’ân Müslümanlığında artık Peygamberin, Sünnetinin, hadîslerin yeri yoktur. Peygamber bir postacı idi. Dini tebliğ etmiş, ölmüş ve işi bitmiştir…

Dinsizler bu reformcu ilâhiyatçıyı baş tacı etmişler,

emrine gazeteler, televizyonlar vermişlerdir.

Adam hem reformculuk yapmış, hem de

milyonlarca dolar kazanmıştır.

Tarihî ârızalar, baskılar, zorlamalar, cahil bırakmalar yüzünden Ehl-i Sünnet Müslümanlarının islâmî uygulamasında elbette tenkit edilecek taraflar, eksiklikler vardır. Lâkin bilgi planında, teorikte gerçek İslâm asla kaybolmamış, tahrife uğramamıştır.

Mevzu hadîsler mevzuunda en büyük araştırmaları ehl-i sünnet âlimleri yapmıştır.

Zayıf hadîs, uydurma hadîs mânâsına gelmez. Bize ulaşım şeklinde bazı zayıflıkları vardır. Böyle hadîslerden Şeriat hükmü çıkartılmaz ama onlar

tergib ve tahzir

(teşvik etme, korkutma)

hususunda kullanılır.

Namazın farziyeti hakkında bunca Kur’ân âyeti, bunca sahih hadîs vardır. Namazı kılmaya teşvik eden, kılmamak konusunda uyaran bir hadîsin zayıf olması, onun kullanılmamasını gerektirmez. Zira kesin âyetlere çok sağlam hadîslere dayanan bir icma vardır; zayıf hadîs onlara paraleldir. Tergib, teşvik, tahzir konusunda elbette onun kullanılmasında bir mahzur yoktur.

Reformcu Müslümanlar Ehl-i Sünnet’in ana caddesini bırakmış ve kimi Yahudi, kimi Hıristiyan, kimi ateist, kimi agnoistik oryantalistlerin dar ve çıkmaz yollarına girmişlerdir.

Reformculardan

Fazlurrahman

adındaki zat özetle

“İslâm’ın nice hükmü, Peygamberin yaşadığı çağın icaplarına göre gönderilmiştir. Bu devirde o hükümler geçerli değildir. Müslümanlar, Kur’ân’ın ve dinin ruhundan ilham alarak yeni hükümler koyabilirler”


meâlinde konuşmuştur. Bu son derece sakıncalı bir düşünce tarzıdır. İslâm’ın, Kur’ân’ın, Şeriat’ın hükümleri evrenseldir, zaman üstüdür.

Namaz tá Kıyamet’e kadar günde beş vakit olarak kılınacak, her yıl Ramazan ayında oruç tutulacak, malların kırkta biri zekât olarak verilecek ve insanlar ömürlerinde bir kerre hacca gideceklerdir.

Bu hükümlerde asla değişiklik, reform olamaz. Muamelatla ilgili ahkâmda da durum öyledir. Çünkü bu hükümleri Allah koymuştur.

Allah yanılmaz. Allah’ın sistemini hiç bir reformcu ve oryantalist değiştiremez.

İslâm’daki riba yasağı evrensel bir yasaktır. Sadece İslâm değil, bütün semâvî dinler ribayı yasak kılmıştır. Akıl ve hikmet de bu yasağı doğru bulur.

Reformculardan bazısı fıkıh mezheplerinin hükümlerinde

telfik

yapılmasını istiyor. Bu son derece yanlış, tehlikeli, yıkıcı bir şeydir. Geçmiş İslâm uleması telfike fetva, izin, ruhsat vermemiştir.

Ancak çok istisnaî ve zarurî hallerde, bir vak’aya münhasır olmak üzere lizaruretin ruhsat verilmiştir.

Genel bir telfik, yani mezheplerin hükümlerini karıştırarak amel etmek İslâm dinini ve Şeriatini oyuncak etmek olur.

Bazı reformcu ilâhiyatçılar, Müslümanları üç şaibeli zatın peşinden gitmeye teşvik ediyor: Cemalüddin Afganî, Muhammed Abduh, Reşid Rıza. Müslümanlar bunca ehl-i sünnet büyüğünü, rabbanî âlimleri ve mürşidleri bırakıp da niçin bu üç kişinin eteğine yapışsınlar. Afganî, Müslümanları aldatan bir yalancı değil midir?

İranlı olduğu halde kendisini Afganistanlı

gibi göstermiş,

şiî olduğu halde sünnîyim demiştir.

Peygamberimiz,

“Bizi aldatan bizden değildir”

buyurmamış mıdır?

Aynı Afganî Farmason değil midir?

Binlerce imam, müctehid, mürşid varken Türkiyeli Müslümanlar yalancı bir Farmasonun peşinden giderek mi kurtulacaklardır? Nice icazetsiz ilâhiyatçı kendilerini mutlak müctehid seviyesinde görerek dinî konularda oryantalistlere taş çıkartacak fikir ve görüşler ileriye sürüyor.

Sovyetler Birliği yıkıldıktan, Marksist ideoloji iflâs ettikten sonra materyalist ve hedonist Batı medeniyeti için en büyük tehdit ve tehlike İslâm dini ve Müslüman âlemi oldu. Onlar ehlî ve uysal bir İslâm türeterek yeryüzündeki tağutî saltanat ve hükümranlıklarını devam ettirmek istiyorlar. Bu yolda oryantalistleri ve içimizdeki beşinci kolları olan reformcuları kullanıyorlar.

Feministler de sünnî İslâmlığı sarsmak, yıkmak için sanki seferber olmuştur. İslâm kadınlara ikinci sınıf insan muamelesi yapıyormuş, Şeriat hükümleri kadınların aleyhineymiş… Hezeyandır bu iddialar. Erkek ve kadın insan olarak eşittir ama erkeklik ve kadınlık bakımından farklı yaratıklardır ve eşit değildirler. Kadınların erkeklerden üstün olduğu hususlar vardır, erkeklerin kadınlardan üstün olduğu hususlar vardır. Allah’ın ve Resûlü’nün koyduğu kesin hükümler asla tartışılamaz.

İslâm’da kadının meşru statüleri vardır: Anne, eş, kızkardeş, kız, hısım akraba… Kadını fahişe olarak, seks aleti olarak kabul etmek büyük bir sapıklıktır, insanlık suçudur. Bir insanın kendi annesi, kendi eşi, kendi kızkardeşi, kendi kızı, kendi kadın akrabası olduğu gibi öteki Müslümanların da anneleri, eşleri, kızları vardır. Bunların hepsinin hürmeti (kutsallığı) vardır. Hiç birine kötü gözle bakılamaz. Bugünkü Batı dünyasındaki müsamahayı İslâm dini kabul etmez.

Fahişelik, maalesef, insanlığın eski mesleklerindendir ama İslâm hiç bir zaman, üzerinde resmî mühür bulunan “vesikalarla” fuhuş yapılmasına izin ve ruhsat vermez, vermeyecektir.

Batı medeniyeti ve dünya görüşü ile İslâm arasında temelde büyük farklılıklar vardır. İslâm insanı, bu arada kadını kutsal kabul eder. İslâm’ın üstünlüğü buradadır.

Müslümanlar! Oryantalistlerin, reformcu ilâhiyatçıların telkinlerine kapılmayınız. Büyük İslâm âlimlerinin, kâmil mürşidlerin öğretilerinden, kitaplarından, görüşlerinden kıl kadar bile sapmayınız. 20 Haziran 2001