Osmanlı’nın Beyin Siyaseti
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 06 Mart 2019
Çarşamba
Devlet sistemi, ülke idaresi, siyaset, dünya nizamı konusunda tarihin kaydettiği en başarılı uygulamayı Oğuz Türkleri, Osmanlı düzenini kurarak meydana getirmişlerdir. Çağımızın büyük tarih felsefecisi Arnold J. Toynbee, Osmanlı düzeni için, “Eflâtun’un ideal Cumhuriyeti’ne, realitede (tatbikatta) en fazla yaklaşmış olan sistem Osmanlı Devleti’dir” demiştir. (Tarih Üzerine Bir Etüd, Ispartalılar Bahsi)
Oğuz Türkleri tarafından kurulmuş olan Osmanlı sisteminin esasları şunlardır:
1. Din ve devleti güçlendirmek, yüceltmek için her ırka, her kavme, her topluluğa mensup bütün kaliteli beyinlerden yararlanılacaktır.
2. İster devşirme olsun, isterse Müslümanlığı kabul etmiş köle olsun, eğer istidadı, liyakatı, kabiliyeti varsa bir kimse sadrazamlığa kadar yükselebilir.
İşte Söğüt ve Domaniç’te küçük kabile beyliği olarak başlayan Osmanlı Devleti, eline geçen her zeki, kabiliyetli, istidatlı, vasıflı, güçlü, üstün beyni “Din ü devlet hizmetine koşmak” suretiyle kısa zamanda büyük bir cihan devleti haline gelmiştir. 14’üncü asrın başında Oğuz Türkleri, “Biz işlerimizi kendimiz görürüz, başka beyinlere, başka kollara, başka zekâlara ihtiyacımız yoktur” demiş olsalardı, küçük bir beylik olarak kısa bir müddet yaşayacaklar, sonra tarihten silinip gideceklerdi.
Osmanlı Devleti’nin yükseliş devri, 16’ncı asrın sonuna kadar, yâni üçyüz yıl sürmüştür. Kanunî’nin ölümünden sonra gerileme, duraklama, zaaf alâmetleri belirmiş, lâkin imparatorluk ta 1922’ye kadar yaşamıştır.
Marksizm-Leninizm ideolojisi üzerine kurulu Sovyetler Birliği yetmiş küsur yıl yaşayabildi. Zora, şiddete, dehşete dayalı bir sistemdi. On milyonlarca insanı öldürerek, sürerek, zindanlarda inleterek, açlıkla ve sefaletle terbiye ederek ayakta durdu. Fakat ömrü çok uzun olmadı.
İngiliz sömürge imparatorluğu da uzun ömürlü olmadı.
Bazıları Osmanlı İmparatorluğu’nu tenkit ederken bugünün ölçüleri ve değerleri ile bakıyorlar. Böyle bir bakış ve değerlendiriş yanlıştır. Bundan beş asır önceki tarihî, kültürel, sosyal, hukukî kontekstin içinde değerlendirilmesi gerekir. Türk ve İslâm düşmanı olan reformcu Martin Luther’e, “Türkler buraları alsalar da rahat etsek” dedirten nedir? 1492’de İspanya’dan koğulan ve diğer Avrupa ülkelerinde de çok kötü muamele gören Yahudiler niçin akın akın Osmanlı ülkesine göç etmişlerdir?
Bugün Türkiye’de ne lâikler, ne de din taraftarları Osmanlı’yı Osmanlı sistemini layıkıyla anlamış değildir. Birçok istisna kaideyi bozmaz.
Şu anda Türkiye’nin şiddetli ve âcil bir şekilde beyne ihtiyacı vardır. Bundan beş asır önce, din ve devlet için gerekli beyin devşirme, mühtedi azatlı köleleri kullanma yollarıyla temin ediliyordu. Bu devirde böyle şeyler mümkün değildir. Daha önce birkaç kere yazmıştım, tekrar ediyorum:
1. Batı dünyasında kendi istekleriyle Müslüman olmuş çok değerli, uzman, zeki, kabiliyetli beyinler vardır. Bunlar Türkiye’ye davet edilebilir. Genç olanları Türk hanımlarıyla evlendirilir ve hizmet etmeleri sağlanır.
2. Müslüman olmasalar bile Türkiye’ye, Türkler’e, Müslümanlara sempati besleyen Batılı aydınlar ve uzmanlar, meselâ henüz zinde olan ve çalışma gücü bulunan emekli üniversite profesörleri de dâvet edilebilir.
3. Ülkemizde, çağdaş ve ilerici yüksek tabaka içinde çok zeki, çok kabiliyetli, çok istidatlı gençler vardır. Bunlardan da eleman devşirilebilir.
“Boğaziçi’ndeki Aşiret” adlı kitabı okudunuz mu? Kökenleri Alman, Macar, Polonyalı olan birkaç âilenin Türkiye’nin zirvelerine, köşebaşlarına nasıl yükselmiş ve gelmiş olduklarını anlatıyor bu küçük çalışma. Okumak, ibret almak, düşünmek gerek.
“Biz yapacağız, başkaları karışmasın, biz yeterliyiz…” demekle bir yere varamayız.
Bir Almanya’ya, bir de Türkiye’ye bakınız. Almanya, İkinci Dünya Savaşı’ndan yenik, bitik, harap çıkmış olmasına rağmen şimdi bir mâmuredir, bir iktisat devidir, dünyada ABD’den sonra ikinci büyük devlettir. Biz ise iktisadî, siyasî, kültürel buhranlar ve fırtınalar içinde ne yapacağımızı şaşırmış vaziyetteyiz. Bütün işlerimiz A’dan Z’ye kadar bozuktur. Bize Almanya’dan, diğer ileri Avrupa ülkelerinden, ABD’den, Kanada’dan, Japonya’dan beyin gerekmiyor mu?
Efendim bundan bin yıl önce Almanlar vahşi, barbar, geri bir topluluk iken biz Müslümanlar, onlara nisbetle çok ileriymişiz… Bazıları, benim iddialarıma cevap olarak böyle diyor. Bunlar mâziye ait şeylerdir. Hale ve halimize bakalım.
Eğitim işlerimiz berbat vaziyette. Ne devletin resmî okulları, ne de özel kolejler okula benziyor. Yazılı ve edebî Türkçe’yi bile doğru dürüst öğretemiyoruz. Hayal bu ya, İngiltere’deki Eton Koleji’nin müdürlerinden birini Türkiye’ye çağırsak ve “Bize, burada Eton gibi bir kolej kuracaksın” diyerek hizmet versek fena mı olur? “Kardeşlerimiz bu işleri yapıyor…” diyecekler. Yapıyorlar mı, yapamıyorlar mı?
30’lu, 40’lı yıllarda üniversitelerimizin seviyesi niçin çok yüksekti? Çünkü Almanya’dan kaçan liberal Almanlar ve Yahudiler bize gelmişler ve üniversitelerimizde hizmet görmüşlerdi. Bugün ABD’yi ABD yapan nedir? Öncelikle o ülkeye dünyanın her ülkesinden gelen yüksek, üstün, vasıflı, güçlü beyinlerdir.
Türkiye’nin böyle beyinleri çekecek parası yoktur. Elbette yoktur. Sadece parası değil, aklı ve feraseti de yoktur. Ülkemizde birtakım beyinsizler İslâm ile savaşmasalar belki islâmî kardeşlik bağları dolayısıyla birtakım vasıflı mühtedileri çekmek mümkün olabilir. Ama bugünkü ortamda gelmezler.
Müslüman kesime gelince: Onların başındaki bazı din baronları, hazretler, sahte mehdiler, uyduruk mücahidler kendilerinden daha akıllı, daha kabiliyetli, daha ehil kimseler bulunabileceğini asla düşünmezler. Dolayısıyla beyne meyne ihtiyaçları yoktur. Onların ihtiyacı parayadır, taraftaradır, övgü ve alkışadır. 04 Kasım 1999