Osmanlıyı Yıkmak Yahudi Krallığını Kurmak
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 06 Mart 2019
Pazartesi
Gershom Scholem’in “Sabbataï Tsevi, Le Messie Mystique, 1626-1676” adlı kitabının (Lib, Verdier, Paris, 1983. 969 s.) 612’nci sayfasında dikkatimi çeken bir pasaj var. 1666 İstanbul’undan bahsediliyorken deniliyor ki: “Sahnede beklenmeyen propagandacılar da zuhur etti: Birçok derviş, Türk imparatorluğunun çökeceğine, hükmün (krallığın) Yahudilere geçeceğine dair kehanetlerde bulundular. Her ne kadar De la Croix’nın raporları [o asırda yaşamış ve Sabatay Sevi’yi yazmış bir müellif] hayalî vak’alar ve kurgu konusunda bereketli ise de, Amsterdam’dan gönderilen bir mektup bu özel ayrıntıyı doğrulamaktadır.”
Hottinger yazmalarının 30’uncu cildinin 349 numaralı yaprağında bu konu ile ilgili bilgi bulunduğu kaydediliyor. De la Croix ise eserinin 365-69’uncu sayfalarında konuyu uzun uzadıya beyan etmektedir. Vâiz-derviş, Sabatay Sevi tarafından, Türklere sokaklarda propaganda vaaz etmesi için tutulmuş. Epeyce dayak yemiş ve kadının huzuruna götürülmüş, sapıklıkla suçlanmış. Kadı bu adamı tımarhâneye koydurtmuş, lakin onu muayene eden tabip serbest bırakılmasını istemiş. Sonunda, kendisine değer verilmeyen bir deli olarak serbest bırakılmış. Fakat, başkent Yahudileri onun kehanetlerinin hayli tesiri altında kalıp irşad edilmişler. (Scholem’in aynı kitabının aynı sayfasındaki dipnotundan)
Evet İzmirli haham Sabatay Sevi, beklenen Mesih olduğu iddiasıyla ortaya çıktıktan sonra krallığını ilan etmiş, bütün dünya Yahudilerini ayağa kaldırmış, heyecanlandırmıştır. Kendisi Gelibolu’da bulunduğu sırada dış ülkelerden onu ziyaret için gelen Yahudilerin çokluğundan dolayı yiyecek sıkıntısı başladığını Scholem yazıyor.
Sabatay Sevi Osmanlı imparatorluğunu yıkmak, kendi krallığında Yahudi saltanat ve hükümranlığı kurmak istiyordu.
Osmanlı saltanatı gerçi Sabatay Sevi’nin sağlığında gerçekleşmemiştir ama 1922’de tarihe karışmıştır. Sabatay’ın İstanbul sokaklarında sahte bir dervişe ilan ettirdiği kehanet aradan 256 yıl geçtikten sonra gerçekleşmiştir.
Mesihliğini ilan eden Sabatay Sevi’nin peşinden giden Dönme Yahudiler, Müslümanlar arasında söz sahibi olabilmek ve İslâm Ümmetini manipüle edebilmek için birtakım derviş tarikatlarına girmişler, bazı Sabataycı Yahudiler bu tarikatlarda şeyhlik makamına kadar yükselmişlerdir. Atina’da İngilizce yayınlanmış olan “Yahudiler ve Dervişler” adlı kitapta, Selanik Mevlevihânesi postnişini (şeyhi) kılığında; sırtında şeyh cübbesi, başında şeyh sarığı olduğu halde bir Dönmenin fotoğrafı yer almaktadır. Bu Yahudi şeyh, bizde bir ara dışişleri bakanlığı yapmış bir Sabataycının dedesidir.
Sabataycılar Bektaşiler arasına da girmişlerdir.
Din sömürücüleri tarafından maceradan maceraya sürüklenen, soyulan, sömürülen, cahil bırakılan, kırsal kesim ve gecekondu zihniyeti ilkellikleri ve karanlıkları içinde tutulan Müslüman kesimin ne Sabataycılıktan, ne yakın tarihimizin içyüzünden haberi vardır.
Gershom Scholem’in Sabatay Sevi ile ilgili anıt-kitabını (gerçekten büyük bir ilmî araştırmadır) Türkçeye çevirip yayınlayabilmek için bugünün râyiciyle 25 milyar lira kadar bir maddî imkân sağlanması gerekiyor. Cami helalarına, imam meşrutalarına, hoparlörlere, anilin boyalı yaygılara, din baronu kaprislerine her yıl milyar dolar sarfeden Müslüman kesim bu parayı ortaya koyup da tercümeyi yaptırıp kitabı basamaz. Bu miktarda para bulunsa bile, tercümenin doğru dürüst yapılabileceğinden pek emin değilim.
(De la Croix’nın kitabı 1684’te Paris’te “Mémoire… contenant diverses Relations très curieuses de l’Empire Ottoman” adıyla basılmıştır. Sabatay Sevi’den bahsettiği bölüm: Cilt II, 259-398’inci sayfalar arası. V’inci mektup.)
Bazı çağdaşların şekle verdikleri önem ne kadar yersizdir. Onlar medenî, çağdaş, ileri olmayı kılıkla, kıyafetle, şekille yakından ilgili görüyorlar. Yanılıyorlar. Batı medeniyetinin giyim kuşam şeklini kabul etmeyen Hindistan nükleer enerji, atom bombası sahasında onlara yetişti. Biz ise frenk kostümü, frenk gömleği, frenk kravatı, frenk şapkası giydiğimiz halde ilmî ve teknik konularda onlara yetişemedik.
Japonlar okuması, öğrenilmesi, yazılması çok zor, çok çetrefil, çok zahmetli olan kendi millî ideografik kökenli yazılarını muhafaza ettiler. Bu yazı ile ilimde, teknikte, eğitimde, araştırmada Amerikalılarla ve Avrupalılarla yarışıp birçok sahada onları geçtiler.
İsrailliler kendi millî İbranî yazılarına sahip çıktılar.
Akıllara hayret veren başarılar kazanan Güney Koreliler, Taiwanlılar da kendi kimliklerine, kültürlerine, kişiliklerine, zihniyetlerine sadakat gösterdiler.
Bizde ise şekle önem verildi. Elbiseyle, gömlekle, kravatla, serpuşla, taklitçilikle, Latincilikle, Lâdincilikle medenî, ileri, güçlü, üstün olunur sanıldı ve Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olundu.
Ne ilimde, ne teknikte, ne araştırmada, ne iktisat ve sanayide, ne edebiyat ve sanatta, ne kültürde ileri milletlerle yarışabiliyoruz. Bırakın yarışmayı, her geçen gün aramızdaki mesafe büyüyor. Küçücük bir yüzölçüme sahip olan mini devlet Singapur kadar iktisadî, malî ağırlığımız yok. Güney Kore ve Taiwan ile mukayese edildiğimizde durumumuzun sefaleti ve fecaati meydana çıkıyor.
Bir kimsenin kan grubunu değiştirmek nasıl mümkün değilse, bir milletin kimliğini, kişiliğini, geleneklerini, karakterini, değiştirmek de mümkün değildir. Değiştirmek için zorlarsanız millet dejenere olur ve sürü haline düşer. 13 Nisan 1999