Pazar

 

1. Toplumumuz bir oto-toplum haline gelmiştir. Otomobil bir ihtiyaç, vasıta olmaktan çıkmış; bir put, bir ana değer haline gelmiştir.

2. Türkiye’nin en pahalı, en lüks, en nâdir, en ihtişamlı otomobili müteveffa Madam Manokyan’a aitti. Bu madam, çeşitli işler yanında umumhanecilik yapar, bugünkü tabirle genelev işletir; üzerinde TC antetli resmî vesikalarla kadın satışı yapar, bu satışlardan da KDV ve gelir vergisi öderdi. Otomobilinin markası Rolls Royce idi. İngiltere’de özel olarak imal edilmişti. Bu lüks, pahalı, ihtişamlı, görülmemiş otomobil Madam’a bir değer, rütbe, üstünlük mü kazandırmıştı? Hayır, hiçbir şey kazandırmamıştı ona. O, Türkiye’nin en lüks, en pahalı, en görülmemiş otomobiline sahip genelevler imparatoriçesi idi. İşte, bugün birtakım lüks, pahalı, ihtişamlı, şaşaalı otomobillere binenlerin çoğu mâhut ve mâlum madam gibidir.

3. Toplumun en faziletli kişisi, piyasanın en değersiz ve mütevazı arabasına sahip olsa, onunla gezse, değerinden hiçbir şey kaybetmez.

4. Ülkenin şerefsiz, namussuz, alçak, rezil, sefil, vatan haini, şerir kişileri dünyanın en lüks, en pahalı, en gösterişli, en ihtişamlı, en göz alıcı otomobillerine sahip olsalar; o otomobiller onlara bir fazilet, değer, rütbe, gerçek üstünlük kazandırmaz.

5. Lüks, pahalı, gösterişli otomobillere meftun olanlar, onların kendilerine fazilet ve değer kazandıracağını sananlar böcek kadar iz’anı, irfanı, şuuru olmayan birtakım ahmak, sürüngen, salak, özürlü kişilerdir.

6. Medenî, görgülü, kültürlü, dengeli, sağlıklı toplumlarda otomobil hastalığı yoktur. Öyle toplumlarda otomobil bir ihtiyaçtır, bir vasıtadır. Herkes kendi ihtiyacına göre, kendi kesesine göre bir tane edinir.

7. Türk toplumunun hasta bir toplum olduğunu gösteren yüz kadar ana sebep vardır. Bunlardan biri de lüks otomobil çılgınlığı, lüks ve gösterişli otomobil sevdasıdır ki, sadece bu çılgınlık bile ülkeyi ve toplumu yıkmaya yeter de artar.

8. Almanya Mercedes’i üreten zengin, sanayileşmiş, dengeli bir ülkedir. Orada bizdeki kadar lüks, pahalı, gösterişli Mercedes kullanılmamaktadır. Onların fert başına düşen gelirleri bizimkinden on misli fazladır. Şu mukayese bile bizim otomobil konusunda ne kadar acınacak, zavallı, hasta durumda olduğumuzu göstermeye yeter.

9. Her toplumda lüks ve sanatlı arabaya meraklı insanlar bulunabilir. Bunları mâzur gösterecek husus, otomobillerinin gerçekten güzel, gerçekten estetik, gerçekten üstün dizayna sahip olmasıdır. İtalyan asıllı meşhur Fransız otomobil üreticisi Bugatti “Güzel olmayan bir otomobil iyi bir otomobil değildir” demiştir. Yüksek kültürlü, çok zengin bir Türk iş adamı, İtalya’da veya İngiltere’de, her yıl bin kadar ısmarlama lüks otomobil imal eden küçük fabrikalardan birine bir sipariş verdi ve gerçekten sanatlı, gerçekten güzel bir otomobil sahibi oldu. Bu zat belki af edilebilir ama mafya babalarının, uyuşturucu eşkıyasının, karı satanların, devleti soyanların, ülkenin dibini delenlerin, haydutların bindikleri, itibar ettikleri ayağa düşmüş, mübtezel lüks arabalara meftun olanlara ancak acınır.

10. Aklı başında bir Müslüman, çok zengin de olsa mütevazı, orta halli yaşamaya, kanaat ve iktisat prensibine riayet etmeye, nefsini azdıracak, kendisini gurur ve kibre sevkedecek otomobillerden uzak durmaya mecburdur. Kırk, elli, yetmiş, yüz bin dolarlık lüks bir otomobil bir Müslümana şeref kazandırmaz ama zengin olduğu halde mütevazı bir Lada’ya binmek şeref kazandırır. Lada çok basit ve sade geliyorsa, bir Skoda alabilir.

11. Türk toplumu, bilhassa onun içinde çoğunluğu teşkil eden Müslümanlar genç nesillere ahlâk ve karakter terbiyesi veremiyorlar. Bu yüzden de, delice bir hızla ve frensiz bir şekilde lükse, gösterişe, ihtişama yönelmiş durumdadırlar. Türkiye son otuz kırk yıl içinde otomobile trilyonlarca lira masraf yapmıştır. Aileler ve bütünüyle toplum, imkanlarını aşan bir şekilde otomobil edinme sevdasına düşmüştür. Ucuz, tasarruflu, gösterişsiz bir otomobil sahibi olmak şerefsizlik sanılmıştır. Ülkenin iktisadî, ticarî, sınaî kapitali lüks otomobillere, lüks meskenlere, lüks döşemeye, lüks yazlıklara, lüks giyim kuşama harcanmış ve sonunda iflas edilmiştir.

12. Sabah ve akşam İstanbul’un ana yollarında, genellikle içinde sadece bir kişinin bulunduğu yüz binlerce otomobil görülür. Otomobil sevdası ve gösterişi aklımızı başımızdan aldığı için toplu taşıma vasıtalarına binmeyi nicemiz zül addediyor. “Ayranı yok içmeye, atla gider …maya.”

13. Yıllar öncesiydi, yanılmıyorsam 1978’di. Soğuk bir kış günü sabah namazına gidiyordum, bir apartımanın önünde orta yaşlı bir vatandaş gördüm, elinde kova ve fırça titreyerek otomobilini yıkıyordu. O tarihlerde otomobil sevdası ve dini yeni başlamıştı. Zavallı, soğuk demiyor, hasta olmaktan korkmuyor; Müslümanlar için hayırlı bir vakitte titreyerek, burnu mosmor olmuş bir şekilde otomobil yıkıyordu…

14. Müslümanlar için söylüyorum: Bizim dinimiz israfı haram kılıyor; gösterişi, lüksü, ihtişamı, kibri, gururu yasaklıyor. Peygamberimiz (Salat ve selam olsun ona) genellikle mütevazı bir katıra binerdi. Evi, giyim kuşamı, yemesi, içmesi mütevazı idi. Biz onun gibi, Ashabı gibi, Sâlih Selefler gibi yaşayamayız. O kadar faziletli değiliz. Değiliz ama azgınlığın, ölçüsüzlüğün de bir sınırı vardır. Kaprislerimizi, ihtiraslarımızı, beyinsizliklerimizi frenlememiz gerekmez mi? Niçin bir tek büyük zenginimiz bile mütevazı ve ucuz bir otomobille gezmiyor. İzzet-i nefsine dokunurmuş. İzzet-i nefsi batsın!

15. Her lüks, pahalı, gösterişli, masraflı otomobile yatırılan para ile bir dükkan, bir iş yeri, küçük bir atölye açılabilir ve buralarda birkaç vatandaş iş ve aş temin eder. Niçin bu yolu seçmiyoruz? Niçin “Altta kalanın canı çıksın?” diyoruz.

16. Yine Müslümanlara: Allah, Büyük Hesap Günü’nde bizi sorguya çekecektir. Hayatımızı, vaktimizi, gençliğimizi, servetimizi, bize verilen nimetleri nasıl kullandığımızı ve harcadığımızı bize soracaktır. Bu hesaptan korkanlar otomobil, mesken, yaşayış, giyim kuşam konusunda akıllarını başlarına toplamalı ve Şeriatın, İslâm ahlâkının hüküm ve ilkelerine elden geldiği kadar uymaya çalışmalıdır.

17. Teklif ediyorum: Sizi azgınlığa, gurura, kibre, günaha, haksızlığa sevkeden lüks, gösterişli, pahalı otomobilleri bırakınız ve daha ucuz, daha mütevazı, daha masrafsız otomobiller alıp onlarla gezip dolaşınız. Lüks bir otomobilin size değer kazandıracağı safsata ve kuruntusuna kapılmayınız. İnsana gurur ve kibir veren lüks, pahalı, ihtişamlı bir otomobil Mevlaya değil belâya; Cennet’e değil, Cehennem’e götürür. Aklınızda bulunsun, sakın unutmayınız. 11 Ağustos 2003