PazarİNANILIR ve sağlam bir kaynaktan öğrendiğime göre otuz bin kadar vatandaşımız Protestan dinine girmiş.Bunların az bir miktarı Süryani, Ermeni gibi zaten Hıristiyan vatandaşlarımızdanmış, kilise değiştirmişler; büyük kısmı ise Müslümanlıktan geçmiş. Hangi Müslümanlıktan? Sosyolojik Müslümanlıktan, musalla taşı Müslümanlığından.

Niçin Protestan oluyorlar? Birinci sebep maddî imkân elde etmektir. Hıristiyan olan bir Türkiyeliye bütün kapılar açılıyor. Dış ülkelerde bursla yüksek tahsil imkânı, para yardımı gibi.

İkinci sebep, Protestanlığın uygulama bakımından kolay bir din oluşudur. Zaten Protestanlık dinden ziyade, bir hümanizmadır zamanımızda. Gusül yok, abdest yok, namaz yok, oruç yok, zekât yok, hac yok. Oh ne kolay! Gerçi Protestanlığın inanç doktrini akıl almaz çapraşık bir sistemdir ama din değiştirenlerin bu konuda bir tasaları yoktur.

Onlar Türkiye’de otuz bin kişiyi kendi dinlerine para gücü ve maddî menfaatle soktular ama başta Amerika olmak üzere Batı dünyasında yekûn olarak milyonlarca kişi Hıristiyanlıktan Müslümanlığa geçmiştir. Hem de para ve menfaat karşılığında değil.

Türkiye’de kaç misyonerlik teşkilâtı var? Okulları, hastahaneleri, kültür kurumları hangileridir? Nasıl çalışıyorlar?Ne kadar para harcıyorlar? Ne gibi metodlar takip etmektedirler?.. Maalesef Müslümanlar bu gibi konuları araştırmıyor, istihbarat yapmıyor.

Geçenlerde bir gazetede okumuştum. Hıristiyan olan bir aileyi komşuları anlatıyordu:

-Fakr u zaruret içindeydiler, çok sıkıntı çekiyorlardı. Sonra birden bire refaha, bolluğa kavuştular. Her gün pahalı mağazaların torbalarıyla lüks giyecekler, ayakkabılar, tüketim maddeleri taşımaya başladılar evlerine. Öğrendik ki, din değiştirmiş, Hıristiyan olmuşlar.

Protestan misyonerleri anladığım kadarıyla pek akıllıca hareket etmiyor. Para ve menfaat için din değiştiren adamlardan ve kadınlardan ne hayır gelir? Bu gibi kişiler ileride Protestanların başına belâ olacaklardır, kimsenin şüphesi olmasın.

Başlangıçta Ermeniler kendi millî kadim kiliseleri olan Gregoryen kilisesine bağlıydı. Sonra Katolik misyonerleri onların bir kısmını Katolikleştirdi; Protestan misyonerlerinin telkinat ve teşvikatıyla bir kısmı da Protestanlığa geçti.

Ermenilerin sebeb-i felâketi misyonerler olmuştur.

Gregoryen kilisesine bağlı Ermeni cemaati Müslümanlarla uyum, iyi komşuluk, sulh içinde yaşıyor ve geçiniyordu. Katolikler ve Protestanlar ihtilâlci, Müslüman düşmanı, devlet aleyhtarı fikir ve telkinlerle zehirlendiler ve sonunda ihtilâlci Ermeni fırkaları, kendi kavimlerinin helâkine yol açtı.

Türkiye’nin yakın tarihinde Sabataycılar kadar önemi olan bir müessese de Amerikalı Protestan misyonerlerinin Robert Koleji’dir. Tevfik Fikret bu okulda öğretmenlik yapmıştır. Oğlu Haluk, misyonerlerin yardımıyla, temin ettikleri bursla Amerika’ya gitmiş ve orada din değiştirip Protestan olmuştur. Zavallı Tevfik Fikret! Haluk’tan neler ümit ediyordu, “Bize Batı’dan kucak kucak nur getir” diyordu. Oğlu mürted oldu ve bir daha Türkiye’ye dönmedi.

Bizdeki solcular ve İslâm karşıtları bir ara Tevfik Fikret edebiyatı yapıyordu. Şimdi, Fikret’in lisanı çok eskidiği için onun yerine Nazım’ı geçirdiler.

Sabataycılarla misyonerler bir noktada fikir birliği içindedir: Güçlü okullar açarak en seçkin Türkiyeli gençleri dinlerinden ve kimliklerinden uzaklaştırmak.

Müslümanların kafalarına birtakım temel ve hayatî gerçekleri sokmak gerek. Bunları sıralıyorum:

-Hıristiyan dünyası Türkiye’yi tekrar Teslis (üçleme) dinine sokmak için ahd etmiştir ve bu maksat için harıl harıl çalışmaktadır.

-Ülkemizde birtakım yüksek mevkilerde, gizlice din değiştirmiş Hıristiyan olmuş kişiler vardır.

-İstanbul’da sadece iki-üç bin Rum kalmıştır ama Fener’deki Rum Ortodoks Patrikliği’nin ağırlığı devam etmektedir. Patrik Amerika’ya uçmuş, Beyaz Saray’ın oval bürosunda Başkan George Bush’la yarım saatten fazla konuşmuştur.

-Türkiye’de yüzlerce kilise inşaatı ve restorasyonu sürmektedir. Hiç Hıristiyan nüfusa sahip olmayan şehirlerimizde niçin kilise yapılıyor? İleride buralara Hıristiyan nüfus mu transfer edilecektir?

-Din değiştiren gençlere yüksek burslar verilmekte ve ABD’de yüksek tahsil yapmaları temin edilmektedir.

Bütün bunlar yapılırken, ülkenin çoğunluğunu teşkil eden Müslümanlar ağır baskılar altında eziliyor, bilhassa din ve inanç hürriyeti konusunda olumsuzluklar oluyor.

Madem ki, misyonerler serbestçe çalışıyor ve ağlarına düşürdükleri bir kısım insanları kendi dinlerine sokuyor; Müslümanlara da en geniş şekliyle din, inanç, inandığı gibi yaşamak hürriyeti sağlanmalıdır. “İnandığı gibi yaşamak” dedim. Kuru bir din ve inanç hürriyeti yetmez. Bir Müslüman, dininin gereklerini hayata uygulayamıyorsa orada din hürriyeti yok demektir.

İmam-Hatip okulunun önünde bekleşen başörtülü on üç yaşındaki bir kız öğrenciye kelepçe takıldığını geçen hafta gazeteler yazdı, fotoğrafını bastı. Devletimizin imza koyduğu “Çocuk Hakları Sözleşmesi”ne göre on üç yaşındaki bir çocuğa kelepçe takmak hukuk dışı bir harekettir. Ayıptır, suçtur, günahtır.

İslâm, Türkiye’nin birliğini, dirliğini, bütünlüğünü, sosyal barışını, toplumsal uzlaşmasını sağlayan temel unsurdur. Din bağları zayıflayınca sarsıntı, çöküş başlar.

Misyonerlerin faaliyetlerine müsamaha gösterenler ülkenin kuyusunu kazdıklarını bilmelidir.

İslâm dininin özelliklerinden biri şudur:

Museviler ne Hazret-i İsa’ya, ne de Hazret-iMuhammed’e iman ederler. Her ikisini de inkâr ederler.

Hıristiyanlar Hazret-i Muhammed’i kabul etmezler.

Biz Müslümanlar ise, dinimizin gereği, Hazret-i Musa’yı da, Hazret-i İsa’yı da, Hazret-i Muhammed’i de kabul ederiz, bütün Peygamberlere iman ederiz.

Protestan misyonerlerinin para ve maddî menfaat ile kendi dinlerine adam toplamaları ahlâka uygun bir hareket değildir. Hazret-i İsa’nın dini İslâm dinidir. 11 Mart 2002