Çarşamba

 

Beşinci konu: EV KÜLTÜRÜ

Meskenlerimiz mal mıdır, yuva mıdır?.. Türk-İslâm evi ne demektir?.. Evlerimizin mimarîsi nasıl olmalıdır?.. Evlerimizi nasıl döşemeliyiz?.. Evin büyük bir yerini işgal eden salonlarımızı lüks bir şekilde döşeyip, sonra orada keyfimizce oturamayışımız bir ahmaklık ve salaklık değil midir?.. İmkanı olanlar niçin evlerine el dokuması halı ve kilim koymalıdır?.. Bir Müslümanın evinde niçin hüsn-i hat levhaları bulunmalıdır?.. Sedir nedir?.. Japonlar yer sofrasında yemek yiyor da biz niçin yemiyoruz?.. Türkiye son yarım asırda beton yapılaşmaya, lüks meskenlere, lüks dekorasyona bir trilyon dolardan fazla para harcadı, yatırdı ve iflâs etti; bu konunun açıklanması… İstanbul’da niçin, tepe pencereli klâsik ve geleneksel Türk evleri inşa edilmiyor?.. Mimarlığın babası Vitruvius’un binadaki üç ana şartın (1) Sağlamlık (2) Kullanışlılık. (3) Güzellik… olarak belirtmesinin açıklanması… Bizdeki yapılaşma niçin son derece çirkin oldu?.. Yeni yapılar niçin çürük?.. Ev alırken nelere dikkat etmeli?..

Altıncı konu: OTOMOBİL

Bizdeki otomobil isterisi veya fetişizmi… Lüks ve pahalı bir otomobil alçak ve rezil bir adama değer kazandırır mı?.. Ucuz, külüstür, ikinci el bir otomobil, yüksek, vasıflı, faziletli bir adama değer kaybettirir mi?.. Otomobiliyle öğünen, hava atan, caka satan, gösteriş yapanlar insan değil, insan müsveddesidir… Türkiye niçin Güney Kore gibi millî ve yerli bir otomobil yapamadı da başka markaları üretti?.. Kore cumhurbaşkanı, başbakanı, bakanları, büyük bürokratları Kore arabalarına biniyorlar da Türklerin büyükleri ve kodamanları niçin Türk limuzinleri ile dolaşmıyor?.. Küçük Çek Cumhuriyeti Skoda’yı üretiyor ve bütün dünyaya satıyor da, Türkler niçin kalkınmış, ileri, medenî ülkelere otomobil ihraç edemiyor?.. Şu anda İstanbul yolları sabah ve akşam yolcu değil, lüks ve pahalı otomobil taşıyor, bu anormalliğin sebepleri nelerdir? Oto-toplum ne demektir?.. Otomobil cinneti nedir?.. 20 veya bilemediniz 25 bin doların üstünde fiyatı olan otomobilleri niçin almamak lazımdır?.. Türk toplumu son otuz-kırk yıl içinde lüks otomobillere, bunların yakıtına, tamirine, ıvır zıvırına bir trilyon dolar verdi. Bu parayı SERMAYE olarak sanayide, ziraatte, hayvancılıkta, ticarette, üretimde, ihracatta kullanmış olsaydık şu anda dünyanın en kalkınmış ve zengin ülkesi olurduk. (Hiç otomobil alınmasın demiyorum, pahalı ve lüks otomobil alınmasın diyorum…) İstanbul halkını toplu taşıt vasıtalarına binmeye alıştırmak için neler yapılmalıdır?. Otomobil fetişizminden nasıl kurtulunabilir?.

Yedinci konu: ANTİTÜKETİM

İhtiyaç ne demektir?.. İhtiyacından fazla eşya almamak… Lüks marka tuzağına düşmemek… Her şeyin iyisini çok ucuza nasıl alabiliriz?.. Yeme içmede, giyim kuşamda, ev döşemesinde, tek kelimeyle hayat tarzında kanaat, orta hallilik, alçak gönüllülük ne demektir?.. İlan ve reklamlara aldanmamak… Aynı mal bir yerde 100 lira, başka bir yerde 30 lira olabilir mi?.. Aynı malın ucuzunu nasıl alabiliriz… İnsan pahalı giyinip kitapsız mı yaşamalı, yoksa ucuz giyinip kitaplı mı olmalı?.. Pahalı kimyevî ilaçların yerine ucuz tabii ilaçlarla daha kolay tedavi olmak… Dizel otomobilimizde, mazottan çok daha ucuz olan bio-yakıtı nasıl kullanabiliriz?.

Sekizinci konu: İSTANBUL’U GEZMEK

İstanbul denilince hatıra gelecek ilk şey suriçi eski tarihi şehirdir. Bugünkü dev İstanbul, tarihi İstanbul’un 180 misli büyüktür. Yeni yerleşim bölgelerinin hiçbir tarihi, kültürel, sanatla ilgili ve mimarlıkla ilgili özelliği ve güzelliği yoktur… Suriçi İstanbul’u, anacaddelerini, meşhur meydanlarını gezerek anlamak ve tanımak mümkün değildir, ara sokaklara, tarihî semtlere girmek gerekir… Her hafta bir semti, bir bölgeyi gezerek şehir altı ayda gezilmiş olur… Uzman rehberlerle birlikte, fotoğraf çekerek, gözden kaçan veya her gözün fark edemediği kıyılar köşeler görülerek gezilmelidir… Ayvansaray, Balat, Fener, Cibali, Yedikule, Edirnekapı, Samatya, Kocamustafapaşa… Gül Camii, Ayvansaray’da Hazret-i Câbir Camii ve kabri… Eminönü Yemiş İskelesinde Zindan Han, Ahi Çelebi Camii… Kapalıçarşı’nın ara sokakları… Zincirli Han… Küçüksofya Camii… İstanbul son elli yıl içinde nasıl tahrip edildi?.. Çelik Gülersoy niçin “Bir gün gelecekler ve İstanbul’u elimizden alacaklar…” demişti. (İnternete şu kelimelerle giriniz: Çelik Gülersoy Mine Kırıkkanat İstanbul nasıl ve ne şekilde dünyanın en büyük köyü veya mazraası haline getirildi?.. Gerçek İstanbul’dan geriye ne kaldı?.. İstanbul kültürü ne demektir?.. Gerçek İstanbullu kimdir?.. Şu anda İstanbul’da İstanbullu var mıdır?.. İstanbul Türkçesi… Aha oho yuha muha Türkçesi İstanbul Türkçesi değildir… İstanbul’da şu anda içinde İstanbulluların oturduğu klasik ve geleneksel İstanbul evi var mıdır?..

Dokuzuncu konu: GÖRGÜ

Nasıl selamlaşılır?.. Nasıl konuşulur?.. Nasıl telefon edilir?.. Nasıl ziyarete gidilir ve misafirlik yapılır?.. Misafir veya ziyaretçi nasıl ağırlanır?.. Nasıl kapı çalınır?.. Çalındıktan sonra kapı açılmazsa ne yapılır?.. Cep telefonu âdabı… Yolda, toplu taşıma aracında, otomobilde, direksiyon başında cep telefonu ile konuşulur mu?.. Sokakta elinde cep telefonu ile dolaşmak terbiyeye ve görgüye uygun mudur?. Nasıl mektup yazılır?.. Başkalarına ve yakınlara nasıl hediyeler verilebilir?.. Güç ve vasıf asfalt yollarla, lüks mesken ve otomobillerle, pahalı cep teleonlarıyla, konforla, aşırı tüketimle olmaz. Medeniyetin üç ana unsuru bilgi-kültür, ahlâk-aksiyon-fazilet, sanat-güzellik-estetiktir. Varoş, gecekondu, kırsal kesim kültürlü bir kişinin şöyle veya böyle yollarla zengin olup da Megapolisin en gözde mahalesinde pek lüks bir evde oturup, çok pahalı bir binitle gezip, lüks yemekler yemesi onun medenî olduğuna delâlet etmez. Biz Müslüman Türkiyeliler medeniyet, kültür, sanat, görgü, ahlâk, fazilet yarışında öne geçemezsek istikbalimiz karanlıktır. 03 Ağustos 2006