Özlenen Gazete
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 02 Şubat 2019
Çarşamba
Günlük gazete konusunda Müslümanlar bir türlü üstünlüğü ele geçiremiyor, bir türlü en önde koşamıyor. Gazete deyince, birkaç önemli hususu düşünmek gerekir:
(1)Tiraj meselesi. Yetmiş milyonluk bir Türkiye’de en büyük gazete 500 bin civarında satıyor. Bu rakam da gerçek satış mıdır, değil midir, kesin olarak belli değil. Yetmiş milyon nüfus için yarım milyon satış çok azdır. Gazetelerimiz niçin satılmıyor? Müslümanların yüz binin üzerinde satan gazeteleri var ama onlar liste başında değil. Niçin?
(2) Sadece tiraj yeterli değildir, gazetenin tesirli olması da gerekir. Müslümanların yayınladığı gazeteler tesirli midir? Bu konu ciddî ve ilmî şekilde incelenmelidir. Tesirli değilse bunun sebepleri nelerdir?
(3) Ülkenin ve halkın tümüne hitap etmesi. Müslümanlar genellikle “Müslümanlara mahsus gazete” yayınlıyor. Halbuki Türkiye’nin geneline hitap eden yayın organları çıkartmaları gerekir. Sabataycılar “Sabataycı gazete” yayınladıklarını iddia etmiyorlar; ülkenin bütününü, halkın tamamını hedef alan gazeteler çıkartıyorlar. Sabataycılıklarını yapıyorlar ama zâhirde bütüncü görünüyorlar.
Bugün Türkiye’de çok geniş bir basın hürriyeti vardır. Evet bazı engellemeler yapılıyor ama bunlar azimli, vasıflı, tedbirli, üstün Müslümanların hizmet ve faaliyetlerini köstekleyecek mahiyette değildir. O halde Müslümanlar niçin günde bir milyon adet satan ve tesir itibarıyla çok güçlü olan bir gazete çıkartamıyorlar?
Sermaye ve tesis yok mudur? Vardır. Beş altı günlük islâmî gazetenin tesisleri, binaları, işletme sermayeleri bir milyar doların altında değildir. Peki niçin bu kadar büyük bir sermaye ile, bu kadar zengin tesislerle ülkenin en büyük ve en tesirli gazetesini biz çıkartmıyoruz?
Neyimiz eksik? Birlik değiliz de ondan.
İkinci eksiklik -herkesi itham edip suçlamıyorum ama- niyet sıhhati eksikliğidir.
Bir milyon tirajlı ve çok güçlü bir gazete İslâm’a, gerçeğe, halka, ülkeye, millî kimliğe, hizmet niyetiyle çıkartılabilir. İşin içine “Ben”ler, benlikler, şahsî ihtiraslar girince niyetin sıhhatine gölge düşer.
Yanlış anlaşılmasın, günlük gazeteler elbette ticarî müesseseler ile yayınlanacaktır ama ticaret, para kazanmak, şahsî ihtirasların tatmini amaç olmayacaktır.
Müslümanlar birleşebilseler, niyetlerini tashih edebilseler ben eminim ki, günde en az bir milyon satan ve son derece tesirli olan büyük bir günlük gazete yayınlayabilirler. Ancak bunun için:
Birinci şart: İşlerin, hizmetlerin, emanetlerin ehline verilmesidir.
İkinci şart: Gazeteyi Müslümanlar yayınlayacaklardır ama bu gazete bir “Müslüman gazete” olmayacaktır. Ülkeyi, halkı bir bütün olarak kabul edecektir.
Üçüncü şart: Habercilikte, yorumculukta son derece dürüst, âdil, seviyeli davranacaktır.
Gazeteci insandır, yüzde yüz bîtaraf olamaz. Ancak mutlaka, yüzde yüz dürüst ve âdil olmaya mecburdur.
Savunma hakkı kutsaldır. Bir şahsın veya kurumun aleyhinde olabilecek bir yayın yapılırken, ondan savunması sorulacak ve haber veya yorumla birlikte o savunma ya tamamen, yahut özet olarak verilecektir. Ciddî, vasıflı, seviyeli bir gazete renkli resim basabilir ama kesinlikle boyalı gazete olamaz. Böyle bir gazeteye ülkenin en vasıflı fikir adamlarından, muharrirlerinden yazı alınacaktır. İslâm dinine ve Müslümanlara agresif, fanatik, haysiyetsiz ve seviyesiz bir şekilde saldırmamak şartıyla her fikirden, her görüşten namuslu düşünürün, vatansever aydının fikirleri orada yayınlanmak hakkına ve şansına sahip olacaktır.
Çünkü hiçbir medenî, demokrat zihniyetli, terbiyeli, efendi insan ülkesinin dominant dinine, ülkesinde yaşayan ezici çoğunluğun mukaddesatına âdice saldırmaz. Ülkesinin ve halkının dinine saldıranlar gerçek aydın değildir, aydın taslağı veya müsveddesidir. Böyle karikatür herifler elbette ciddî bir gazete kadrosunda yer alamaz.
Ciddî bir gazetenin mutlaka muhalefet yapması gerekir. Türkiye gibi pisliğe batmış, korkunç bir kokuşma tufanı içine düşmüş bir ülkede muhalefet yapmak bir mecburiyettir, bir vicdan borcudur.
Ama nasıl bir muhalefet? Yapıcı, müsbet bir muhalefet, yıkıcı ve tahripkâr bir muhalefet değil. Giden ağam, gelen paşam… Böyle gazetecilik olmaz! Ülkede islâmî bir iktidar olsa bile Müslüman aydınların yine müsbet muhalefet yapmaları gerekir. Menfaat kopartmak için yağcılık, yalakalık, dalkavukluk yapmak en büyük alçaklıktır.
Bazı islâmî cemaatler terazinin bir kefesine kendi Hazretlerini veya baronlarını koyuyorlar; öbür kefeye bütün Türkiye’yi koyuyorlar ve onların gözünde Efendinin bulunduğu kefe ağır basıyor… Bu ne cahilce bir taraf tutuştur. İslâm’da şahısları putlaştırmak yoktur.
Yakın tarihimizde gördük, birtakım yarı-mühtedi İslâmcılar dini âlet ederek büyük vurgunlar vurmuşlar, servet ve ikbale nâil olmuşlardır. Bu kafadaki adamlar ne doğru dürüst gazete çıkartabilir, ne de hizmet edebilirler. Zâhirde hizmet ediyormuş gibi görünürler, cahillerin gözlerini boyarlar ama gerçekte hizmet değil, hezimet üretirler.
Bir milyon satan ve tesir itibarıyla ülkenin birinci gazetesi olan bir yayın organının bol sayfalı olması gerekmez. Bazı gazeteler günde elli sayfa, hattâ bazen ekleriyle birlikte yüz sayfa çıkıyor. Halkın bu kadar hacimli bir gazeteyi okumaya vakti yoktur. Az olsun, ciddî ve doğru olsun, faydalı olsun daha iyidir. Böyle bir gazetenin çıkabilmesi ve başarılı olması için halkın ve öncelikle Müslüman kesimin yetiştirilmesi gerekir. Hizipçi, fırkacı, cemaatçi, sekter, klikçi zihniyete saplanmış kişiler geniş ve kucaklayıcı bir gazeteyi desteklemezler.
Böyle bir gazeteyi ufuksuz adamlar idare edemez. Bazı kesimler “Lâfı geveleme, gazetecilik mi yapmak istiyorsun?..” diye sorabilirler. Hayır, böyle bir niyetim yoktur. Zaten şu anda, yazı yazmak suretiyle gazetecilik yapıyorum. Bir gazete çıkartılsın, bunun başına geçeyim veya idaresinde önemli bir rol alayım gibi isteklerim yoktur.
Ülkemizde maalesef medya konusunda tekelleşme, kartelleşme vardır. Bütün gazeteleri kasd etmiyorum ama bazı basın organları mafyalaşmıştır.
Benim istediğim gazete Türkiye’nin tamamının, Türkiye halkının tamamının gazetesi olmalıdır. Öncelikle ülkenin, halkın, devletin menfaatlerini korumalıdır. Bir patronun veya zümrenin yüz milyonlarca dolar, hattâ milyarlarca dolar vurması için paravana vazifesi görmemelidir.
Türkiye’nin gerçek gündemini bilmeli, tesbit etmeli ve bunu işlemelidir. Ülkenin ve halkın dominant dini olan İslâm’a ve millî kimliğe saldırmamalıdır.
Tarihî ârıza ve kazalardan yana değil, tarihî devamlılıktan yana olmalıdır. Fransa’da başörtüsü yasaklandı diye yaygara kopartırken, o ülkede bütün üniversitelerde, Katolik okullarında, diğer özel okullarda, Müslüman okullarında başörtüsünün serbest olduğu gerçeğini örtbas etmemelidir.
Bizden olan hırsızlar en iyi hırsızdır zihniyetine sahip olmamalıdır. Yayınlarında, haberlerinde, yorumlarında, hükümlerinde çifte standartlı olmamalıdır. Sansasyon, yaygara, farfara, şamata yapmamalıdır. İyice araştırmadan, gereken bütün tahkikatı yapmadan uluorta kimseyi suçlamamalıdır.
Seks azgınlıklarını kışkırtmamalı, gençliği ve halkı seks manyağı haline getirmeye yönelik yayınlardan kaçınmalıdır. Müslüman Türkiye’nin Müslüman halkı medya konusunda birinci ligte oynayamadıkça; çok güçlü, çok vasıflı, çok üstün, çok tesirli gazeteler yayınlayamadıkça esaretten, rezaletten, zilletten, tahkire uğramaktan kurtulamayacaktır. 08 Temmuz 2004