Pazartesi

B

Bir grup genç Müslüman, bir Arap ülkesinde okuduktan sonra Türkiye’ye dönmüş bir ilahiyatçıdan para ile Arapça dersleri almaya başlamışlar. Çok güzel. .. Kendilerini tebrik ediyorum. Ancak, Arapça hocaları, bozuk bir mezhebin (daha doğrusu fırkanın) tesiri altında kaldığı için, Arapça’nın yanında onlara bazı fikirler aşılamaya, ehl-i sünnete uymaz görüşler telkin etmeye başlamış. Meselâ:

– Müslümanların kutladıkları mübarek geceler diye bir şey dinimizde yoktur. Bunlar sonradan çıkartılmış bid’atlerdir. .. Gençlerden biri sormuş: “Bu konudaki gerekçeniz nedir?” Hoca muzaffer bir eda ile “Böyle bir şey Kur’an’da var mı? Kutsal kitabımızda yazılı mı?..” Be adam, mevlid okumak, Regaib veya Mirac gecesinde namaz kılmak, dua etmek, zikr u istiğfarda bulunmak için bu işlerin ille de Kur’an-ı Azimüşşan’da yazılı olması gerekmez ki. .. Bunlar Müslümanların güzel âdetlerindendir, hayırlı geleneklerindendir. Böyle gecelerde kötü bir şey yapılmaz; nafile namaz kılınır, Kur’an okunur, Allah zikredilir, Peygambere salat u selam getirilir, günahlardan tevbe edilir, bağışlanma dilenir, kalbi yumuşak olan mü’minler Allah korkusundan gözyaşı döker. Bunların hangisi bid’attir?

– Cuma namazı iki rekattır. Ondan sonra ne sünnet kılmaya, ne âhir zuhur namazı kılmaya lüzum vardır. .. demiş Arapça hocası. Bu da yanlıştır. Bütün fıkıh ve ilmihal kitaplarımızda cumadan sonra dört rekat sünnet olduğu yazılıdır. Ayrıca geçmiş zamanların uleması dört rekât da âhir zuhur namazı kılınmasını tavsiye etmişler ve Müslümanlar da buna uymuşlardır. Çünkü cuma namazının şartları yoksa, bu âhir zuhur namazı ile öğle vaktinin farz olan salâtı eda edilmiş olunur. Bunun neresinde yanlış var, bid’at var?

– Sufîlerin bir yerde toplanıp, halka olup zikrullah yapmaları da bid’attir, yanlıştır demiş hoca. Bazı bozuk fırkalar, tasavvufa şiddetle karşıdır. Onlar karşıdır diye tasavvuf, tarikatlar, zikrullah kötü ve bâtıl olacak değil. Dervişler, yatsı namazını kılarlar, namaz tesbihatını yaparlar ve ondan sonra kendi tarikatlarının usûl ve erkânına göre Kelime-i Tevhid okurlar, salat u selam getirirler, Allah’ın güzel isimlerinden (Esma-i Hüsna) bazılarını muayyen miktarda okurlar. Bu esnada âşık ve sâdık olan nice kişi ağlar, kendinden geçer. Bu gözyaşları onların ruhunu tasfiye eder, onları günahlardan arındırır, onlardaki dünya sevgisini, nefs azgınlıklarını azaltır. Bunlar niçin bid’at olsun? Ondört asırdan beri eimme-i müctehidîn, büyük fukaha, rabbanî ve ‘âmil âlimler; İslâm’ı çok iyi anlamış, Kur’an’ı ve Sünnet’i çok iyi öğrenmiş büyük Müslümanlar sûfîliğe, tarikatlara, zikrullaha iyi gözle bakmışlardır. O eski ulemanın ayağının tozu olamayacak bir çömez kalkıyor ve bunların aleyhinde bulunuyor. Fesubhanallah!

Medreseler ve dergâhlar kapatıldıktan, din eğitimi uzun yıllar yasaklandıktan sonra ülkemizde din kültürü çok zayıfladı, câhillik aldı yürüdü, islâmî konularda halk yığınları karanlıkta kaldı. Bunu fırsat bilen birtakım bozuk, sapık, bid’atçi fırkalar propagandaya başladılar. İlm-i Kelam eski canlılığını korumuş olsaydı, günümüzün sünnî kelamcıları bozuk fırkalar, bozuk görüşler, sapık cereyanlar hakkında kocaman kitaplar yazarlardı.

İslâm dünyasında sufî tarikatları 1920’lerde iki ülkede aynı zamanda kapatılmış, dervişlerin zikrullah yapmaları yasaklanmıştır. Bu ülkelerin biri Türkiye, diğeri Suudî Arabistan’dır. Biri laiklik ve uygarlık adına, ötekisi din adına yapmıştır bu işi.

Tarikat Şeriat’ın hayata uygulanması demektir. Binaenaleyh gerçek sufî, gerçek tarikatli (tarikatçi değil!) namazı dosdoğru kılar, orucu zâhir ve bâtın şartlarını yerine getirerek çok güzel bir şekilde tutar. Kitabullahın, Sünnet’in emir, yasak ve öğütlerini can kulağıyla dinler ve onları tatbik eder. Sufî ahlâkını, Resûlullahın ahlâkına benzetmeye çalışır. Sufî zâhiddir, yâni dünyaya arka çevirmiş, bütün varlığı ile Allah’a yönelmiştir. Sufî büyük cihad yapar, yâni nefs-i emmaresi ile savaşır. Sufî mürüvvet, kerem, ihsan, insaf ehlidir. Sufî kendisine kötülük yapana iyilik yapar. Sûfîleri kötüleyenlere soruyorum: Bunların hangisi kötüdür?

Sevgili Müslüman kardeşlerime min gayri haddin (haddim olmayarak) tavsiye ediyorum: İnanç, ibadet, ahlâk, muamelat konularında ehl-i sünnet ve cemaat yolundan sapmayınız. Merhum müderris ve dersiam Erzurumlu Ömer Nasuhî Bilmen hocanın Büyük İslâm İlmihali adlı kitabı başucu kitabınız olsun; bütün dinî bilgileri o kitaptan öğreniniz. Bu mübarek kitap şimdiye kadar üç milyon adet basılmıştır. Ömer Nasuhi hocanın bir sadaka-i câriyesidir, yâni bu faydalı kitap ve öteki eserleri onun amel defterine hâlâ iyilik yazılmasına, sevap yazılmasına sebep olmaktadır. Allah ona ve diğer bütün âlimlerimize rahmet eylesin, nur içinde yatsınlar. Onlar bizim mânevî velinimetlerimizdir.

Ehl-i sünnet yolunda giden, ictihada yeltenmeyen, kendi kafalarına, heva ve heveslerine göre fetva ve ruhsat vermeyen, Şeriatın sınırlarını çiğnemeyen ilahiyatçılar başımızın tacı olsunlar. Onlara hayır dua ediyoruz. Ancaaak! Reformculuk yapan, zındıklık yapan, Kitabullahı kendi heva ve re’yleriyle yanlış şekilde yorumlayan, Müslümanların kafalarını karıştıran, dinsizleri memnun etmek için dini tahrif etmeye yeltenen bozuk ilahiyatçıları uyarıyorum: Allah’tan korkunuz!

Bu devirde, eskiden olduğu gibi büyük din âlimi maalesef kalmamıştır. Birtakım ilahiyatçıların kendilerine “Hocaların hocası” dedirtmeleri gülünçtür. Onlar geçen asırda yaşamış Manastırlı İsmail Hakkı, Elmalılı Hamdi, Şeyhülislam Mustafa Sabri, Düzceli Muhammed Zâhid Kevserî gibi âlimlerin ellerine su dökemezler. Bütün büyük Osmanlı uleması ehl-i sünnet yolunda yürümüştür. Onların izini bırakıp da azılı Farmason ve yalancı Cemalüddin Afganî’nin yolundan gidecek değiliz.

Reformcular, mezhepsizler, telfik-i mezahipçiler, zındıklar, Fazlurrahmancılar, Reşad Halife’ciler, şucular bucular yüzünden ülkemizde son otuz kırk yıl içinde yüzlerce bozuk fırka zuhur etmiştir. Asıl bid’atçiler, ehl-i sünnet mensupları değil, bu nevzuhur cereyanlara kapılmış olanlardır. Dinde parçalanma, tartışma, fırkalaşma Ümmet-i Muhammed’i felakete ve esarete götürür. Düşmanlarımız da bunu istiyor. Ehl-i Sünnet yolundan şaşmayınız, muteber ehl-i sünnet kitaplarından başka dinî kitap okumayınız. Kafa karıştırmak isteyenlere kulak vermeyiniz. 17 Eylül 2002