Pakizanımın Böreği Yanmış
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 05 Ocak 2019
Pazar
Pakizanımlara misafir gelecek, çay içip, börek yiyip sohbet edecekler. Talihsizlik mi diyeyim, uğursuzluk mu; otomatik fırın bozulmuş, börek yanmış. Kapağını açmışlar ki, o canım börek simsiyah olmuş. Bütün evi, genizleri yakan keskin bir yanık kokusu doldurmuş. Pakizanım, hırsından ve kederinden hüngür hüngür ağlamış, kendini yerden yere atmış. Kocası Rasim Bey, “Kadın, bu kadar ağlamaya değmez. Allah başka keder vermesin. Börekçiden börek alırız…” demiş ama Pakizanım dinlememiş, yine ağlamaya devam etmiş. Nihayet ağlaya ağlaya yorulmuş ve gözyaşları dinmiş, dinlenmiş.
A Pakize Hanım! Sen burada yanan böreğe ağlıyorsun, güneyimizde Lübnan’da binden fazla Müslüman öldü, nice hanümanlar yerle bir oldu, mazlumların ah u eninleri göklere yükseliyor. Asıl ağlanacak facialara ağlamıyoruz da…
Son yirmi sene içinde birden bire, sıfırdan başlayıp zirvelere fırlayan Hacı Zengin Bey öfke içinde köpürüyor: Altınkum’daki bir milyon dolarlık yazlığının granit duvarlarını inşa eden işçiler suyu açık unutmuşlar, çimentoyu ve kireci ziyan etmişler ve ağır aksak çalışıyorlar. Hacı Zengin Bey kızgınlıktan çatlayacak patlayacak hale gelmiş. Bu hainler hem ücret alıyorlar, hem de lüks villanın lüks duvarını doğru dürüst lüks şekilde yapmıyorlar.
Ah Zengin Beyciğim! Sen işçilere kızıyorsun, ben sana kızıp şaşıyorum. Yahu, dünya büyük bir savaşın arifesinde. Filistin’de, Lübnan’da, Irak’ta, Afganistan’da sekiz on katlı binalar çöküp yassı kadayıf gibi oluyor, ölenin haddi hesabı yok. Sen kalkmışsın işçiler granit duvarı savsaklayarak yapıyor diye köpürüyorsun. Aynaya baksan kendine ağlarsın…
Aynalar konuşmaz ama bu aynanın konuşacağı tutmuş… Tesettüre Hanımefendi sürmüş sürüştürmüş, takmış takıştırmış, gökkuşağında ne kadar renk varsa onun başörtüsü ve fistanında mevcut. Ara tonlar da cabası…. Mor, eflatun, birkaç çeşit pembe, yeşil, kırmızı, mavi, siyah, gri ve daha neler neler. Tesettüre hanım birkaç adım geri çekilerek “Ayna, ayna! Söyle bana, benden daha güzel tesettürlüsü var mı?” diye sormuş. Aynalar konuşmaz ama bu lâf, değil insanları aynaları bile çatlatacak cinsten olduğu için bizim ayna dayanamamış ve:
-Ayol böyle tesettür olur mu, sen kimi kandırıyorsun? Şu haline bak, boyacı finosuna dönmüşsün. Tesettür gizlenmek, korunmak, şehevî bakışlardan uzak durmak demektir. Sen ise kendini şu halinle, dekolte karılardan daha fazla teşhir ediyorsun. Sen sokaktan geçerken şu haline bakmayan kalır mı hiç… ve ayna bu lâfları ettikten sonra çatır çatır çatlamış, bin parça olmuş.
Sene 1939, aylardan Ağustos… Kısa bir müddet sonra Hitler orduları Polonya sınırını geçecekler ve yıldırım hızıyla ülkenin yarısını işgal edeceklerdir. Diğer yarısını da, olacak iş değil ama faşist Almanya ile Bolşevik Rusya anlaşmışlardır, Sovyetler Birliği işgal edecektir. İşte on ikiye beş kala, Varşova’da zengin Musevilerden Samuel Zlotisohn korkunç bir hırsla daha fazla zengin olmak, daha fazla para edinmek için var gücüyle çalışmaktadır. Sonra sirenler çalar, bombardımanlar başlar, hayat allak bullak olur, ne para kalır, ne servet. Varşova, Nazi kuvvetlerinin eline geçer, bizim Samuel bir müddet sonra kendini Varşova gettosunda bulur, bir müddet orada sürünür, sonra ayaklanmada yok olur gider.
2006’da da Türkiye’de, Müslüman ismi taşıyan nice Samuel var. On ikiye beş kalmış, onların haberi yok, kudurmuş gibi para peşinde koşuyorlar. “Sayın Başkanım, Sayın Başkanım, SayınBaşkanım…” ihaleler mihaleler, komisyonlar momisyonlar, alavere dalavere…
On ikiye beş kalmış, bizim imanlı gencimiz sürü sepet emel sahibi. Fakir bir ailenin çocuğu, elde bir şey yok. Bir iş bulacak, iyi para kazanacak, önce güzel bir mesken sahibi olacak. Eskiden gerekmiyordu ama bu devirde yazlık son derece lüzumlu. Kaz dağlarında mı olur, Platin Kumsalda mı olur, güzel bir yazlık… Bir de lüks otomobil. Sonra evlenecek, Türkan Şoray gibi alımlı çalımlı tesettürlü bir hatun. Üç dört çocuk, en pahalı kolejlerde, üniversitelerde okuyacaklar… Haftada bir iki gün Elmas Restaurantta yemeğe gitmeler. Kadın en pahalı tesettür kıyafetleri giyinecek, beyimiz Vakko, Beymen… Haydi hayırlısı…
On ikiye beş kalmış, “Cami-i Kebir Yaptırma Yaşatma İdame Ettirme Onarma Arıtma ve Tanıtma Derneği” başkanı ve üyeleri üzüntü ve telâş içinde. Caminin âlemleri yirmi dört ayar altın varakla kaplatılacak. Klimalar yetersiz, onlar atılacak daha pahalıları monte edilecek. Bu yaz sıcaklar cemaati kasıp kavuruyor, daha fazla yelleyen vantilatörler takılacak. Vakıflar İdaresi izin vermiyor ama caminin avlusu kapatılacak.
Ham sofunun başka dertleri var. Şekle şemaile ait birkaç hususa takmış aklını, kendini dev aynasında görüyor, öteki Müslümanları aşağılıyor; ben diyor, benim cemaatim diyor, benim baronum diyor… Kendini yere göğe koyamıyor.
Eskiden tekkelerde ilahiler okunurmuş, bunlardan biri “Ehl-i dünya dünyada, ehl-i ukba ukbada…” diye başlar. Cumaları hangi camiye gideceğimi şaşırdım… Birine gidiyorsunuz hutbeyi ve namazı uzattıkça uzatıyorlar; bu muhteremler Resulullah Efendimizin, namazı uzatan imama çok öfkelendiğini bilmiyorlar mı? Diyanet İşleri Başkanı cami hizmetlerinin kalitesizliğinden yakındı, o yakınırsa biz ne yapalım?
İslâmiyet’te esas olan Kur’ân’a, Sünnet’e ve icmâya tabi olmaktır. Bazı Müslüman topluluklar kendi başlarındaki büyüğü, kaynak olarak birinci plana geçiriyorlar. Dinden taviz veriyorlar; Kitab’a, Sünnet’e, icmaya aykırı lâflar ve işler ediyorlar. Bunlara nasihat etsen uyanmazlar, aksine düşman olurlar.
İslâm tarihinin hiçbir devrinde Tevhid ile Teslisi bir gören bir taife çıkmamıştır. Eskiden olduğu gibi güçlü kelâmcılar yetişse de günümüzdeki bozuk fırkaları inceleyip yazsalar. Diyalogcular fırkası… Toleransçılar fırkası… Reformcular fırkası…Afganiciler fırkası… Ehl-i kitapla Amentü’de ittifakımız var fırkası… Daha nice fırkalar, taifeler.
Efendi! Beni dinle, itikadını tashih etmezsen amellerin boşa gider. Gaybı bütünüyle sadece Allahü Teâlâ bilir. Bir şeyh için, bir mürşid için mutlak şekilde “O her şeyi bilir” demek çok tehlikeli, çok muhataralı, çok vartalı bir lâftır. Sen bu lâfın altından kalkamazsın.
Bazıları bu yazıma da hayli kızacaklardır. Saçlarını deve hörgücü gibi topuz yapmış guguruklu Gökkuşağı Hanım… Benim şeyhim her şeyi bilir diyen adamcağız… On ikiye beş kala hâlâ haram servet peşinde koşan hırslı zat…
Kızarlarsa kızsınlar…Bir söyleyen olsun… 14 Ağustos 2006