Paklar ve Nâ-Paklar
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 09 Ocak 2019
Cumartesi
BİRİNCİ VAK’A: Taşra ilçelerinden birinde okuyan fakir bir öğrenci, ailevî sebepler yüzünden büyük maddî sıkıntıya düşmüş; bir vesile ile ismini, adresini öğrendim. Bir dostuma söyledim, 200 milyon lira zekât parası verdi. Öğrencinin bir arkadaşı ile birinci ay 100 milyon lira gönderdim, ikinci ay geri kalan parayı gönderdiğimde delikanlı kabul etmemiş, “Ailemin durumu düzeldi, bana harçlık göndermeye başladılar, bu parayı almam doğru olmaz…” demiş.
İKİNCİ VAK’A: Hereke’deki aziz dostlarımızdan A… Bey birtakım öğrencilere burs veriyormuş. Bunlardan biri üniversiteyi bitirip diploma aldıktan sonra da, A… Beye durumu bildirmeksizin, bir sene müddetle burs almaya devam etmiş. Mezun olduğu öğrenilince burs kesilmiş. Lakin bir sene boyunca hak etmediği bursu almış.
ÜÇÜNCÜ VAK’A: Bundan birkaç sene önce cereyan etmiş. Bir grup Merzifonlu dostumuz, ilçelerine mensup olup da yüksek tahsil için İstanbul’da bulunan bir kısım öğrencilere burs veriyorlarmış. Adaylardan biri, “Benim para durumum iyidir, ailemin gönderdiğiyle geçinebiliyorum, çok teşekkür ederim, bu parayı almam doğru olmaz, sıkıntıda olan muhtaç bir öğrenciye veriniz…” demiş.
DÖRDÜNCÜ VAK’A: Otuz sene önce cereyan etmiş. Dindar kesime mensup (büyüyünce İslâmcı olmuştur…) bir öğrenci yolunu bulmuş, tam yedi yerden burs almış, bunlarla bir mülk edinmiş.
BEŞİNCİ VAK’A: Hangi gazetede okudum hatırlamıyorum, asırlık, yaşlı ve kimsesiz bir nineye, devlet üç ayda bir 150 milyon lira yoksulluk maaşı ödüyormuş. Nine bunu alabilmek için iki büklüm olduğu halde minibüsle köyden şehre iniyormuş. Gazeteci “Nineciğim, üç ayda 150 milyon çok az, devlet şunu hiç olmazsa 300 milyon yapsa ne iyi olur, değil mi?” deyince, ihtiyar kadıncağız “Uşacuğum, 300 milyon çoktur, 200 milyon olsa ne iyi olur…” cevabını vermiş.
ALTINCI VAK’A: 1970’li yılların ikinci yarısındaydı, aziz dostum
bir sohbet esnasında şöyle demişti:
Vak’aları, örnekleri çoğaltmak istemiyorum, ülkemiz bir tezatlar ülkesidir. Faziletli, doğru, haysiyetli, asil, temiz, vicdanlı, insaflı kimseler de vardır; ahlâksız, sahtekâr, düzenbaz, rezil kimseler de…
Geçenlerde Büyük Millet Meclisi Başkanı Muhterem Bülent Arınç Beyefendi medyaya bir beyanat vererek,
11 bin emekli milletvekili varmış, 550 de halen hizmet görenler, bunların sağlık ve tedavi faturalarının bir kısmı pek acayipmiş.
Herkesi suçlamayı aklımın köşesinden geçirmem; namuslu, şerefli, faziletli, haysiyetli, haram yemez, temiz kimseleri tenzih ederim. Lakin ortada
de var. Ah o ötekiler, ah o ötekiler…
Vaktiyle Büyükşehir Belediyesi’nde çalışmış olan bir dostumuz anlattı, fakirlere yardım yapan büroda hizmetliymiş, bir kadıncağız yardıma muhtaç olduğunu iddia etmiş. Kendisinden gerekli evraklar istenmiş, muhtarlıktan, kaymakamlıktan, başka yerlerden bir sürü evrak, belge temin etmiş. Bu iş haftalarca uzamış, nihayet bütün muameleler bitmiş,
Anlatan memur dostumuz aynen şöyle söyledi:
Medyada sık sık okuyoruz, zengin ve varlıklı oldukları halde,
bin dolap çeviriyormuş.
Şerefli, haysiyetli, hipokrat yeminine sadık ciddî doktorlarımızı tenzih ederek söylüyorum; birtakım şerefsizler, birtakım ilaç firmalarıyla anlaşarak çeşitli maddi menfaatler sağlıyorlarmış. Bu yolla otomobil edinen, İtalya’ya tatile giden, hattâ mükafât olarak fahişelerle yatıp kalkanlar bile olduğu söylendi.
18 Haziran 2005 tarihinde kan tahlili yaptırmak için Doktor Mustafa Ak dostumuzun Fatih’teki laboratuarına gitmiştim, orada gıda hijyenisti Doktor Can Demir Beyle tanıştık. Şimdiye kadar duymadığım birtakım sahtekârlıkları bize anlattı: Kıyma yapmak için bir makine varmış, üzerinde birazcık et ve yağ kalmış kemikler bu makineye atılıyormuş, ilaveten iç yağı, tavuk derisi, sinir minir konuyormuş, makine bunları çok ince şekilde un-ufak ediyormuş, ortaya bir nev’i kıyma çıkıyormuş. Bundaki kemik tozunu gözle veya tat duyusu ile anlamak mümkün değilmiş, ancak tahlille anlaşılıyormuş… Diğer bir sahtekârlık: Piyasadaki ucuz kıymaların bir kısmı domuz kıymasıymış.
Sanırım Türkiye’deki gıda maddeleri konusundaki sahtekârlıkların geniş ve eksiksiz bir raporu hazırlanacak olsa, bunun özeti binlerce sayfa tutar. Muhterem okuyucularıma tavsiyem, şüpheli, karışık, menşei (kökeni) belli olmayan kıyma almasınlar.Kıyma gerekiyorsa, güvendikleri bir kasaptan veya marketten et alsınlar, evde kendileri çeksinler. Tanıdıkları mahalle kasaplarından, gözlerinin önünde yapılmak şartıyla kıyma çektirebilirler tabii.
Bazı yerlerde o kadar ucuz sucuklar, lahmacunlar, sosisler satılıyor ki, fiyatlarını okuyunca insan gözlerine inanamıyor, bunlara karşı dikkatli olalım.
Büyük Nakşi Şeyhlerinden
hazretlerinin, vefatından 15-16 yıl önceki zaman içinde
demiş olduğunu duymuştum.
Televizyonlarda zaman zaman gıda sahtekârlıkları üzerine, insanın aklını sarsacak, vicdanını çatlatacak programlar yapılmaktadır. Sofra zeytinlerini simsiyah göstermek için sağlığa zararlı ve zehirli siyah anilin boyalar bile kullanılıyormuş.
Yıllar önce duymuştum, birtakım resmî dairelere “Yâranlar, bendeler” tayin ediliyormuş. Efendiler dairelerine hiç uğramıyorlarmış, aydan aya maaşları banka hesaplarına yatırılıyormuş… Bu adamlar, çalışmadan elde ettikleri bu kazançların, saçı bitmedik yetimlerin, sefalet içinde sürünen ihtiyarların, perişan dulların, işsizlerin, aşsızların hakkı olduğunu bilmiyorlar mı?
Ülkemiz maalesef çok kirlenmiştir. Politika kirlenmiştir… Medya kirlenmiştir… Toplum kirlenmiştir… Hayat kirlenmiştir… Tevekkeli
dememiş.
Çocuklarımızı, gençlerimizi, yeni nesilleri; ahlâklı, vicdanlı, karakterli, seciyeli, haysiyetli, namuslu, şerefli, âdil, insaflı, dürüst, mürüvvetli yetiştiremezsek Türkiye’ye yazık olacaktır. Bu kadar pislik ve kir ile bu ülke ayakta duramaz. Sodom Gomore, Roma Bizans, Sovyetler Birliği gibi batarız.
Okula, bilhassa liseye ve üniversiteye giden oğullarınızın, kızlarınızın, kulaklarını çekiniz. İmtihanlarda kopya çekmesinler, kopya çekmek hırsızlıktır, haksızlıktır, düzenbazlıktır, böyle bir şeye tenezzül etmesinler.
Bendeniz, on iki sene, ilk orta lisede yatılı olarak okudum. Bu uzun müddet zarfında hiç kopya çekmedim. Bundan dolayı pişman da değilim.
Âhirete, hesaba, kitaba, Cennete Cehenneme inanmayan bir materyalist için haram ile helal para arasında bir fark olmayabilir. Bir Müslüman için durum böyle değildir. Müslüman, helâl yüz liranın, haram bir milyar liradan kıymetli olduğunu anlayan kimsedir. Anlayamamışsa onun Müslümanlığı yüzeyseldir. 26 Haziran 2005