Son bir aylık kavga gürültü, toz duman, fitne fesat, çatışma ile ilgili on binlerce haber, yorum, köşe yazısı yayınlandı. Bana inanmazsanız, internete bakın, rakamın daha da büyük olduğunu göreceksiniz.

Çok şey yazıldı, çok tezler, senaryolar üretildi ama en önemli kelime hiç kullanılmadı.

Pakraduniler… Pakraduniler… Pakraduniler…

Üç kimlikli, sır içinde sır, gizli mi gizli, görünmez bir grup. Onların yanında Sabataycılar apaçık bir cemaattir. Evet, son hadiselerin içindeki

Pakraduniler

kimlerdir? Ne yapmak istiyorlar?

Bu memlekette ikili oynayanlar olduğunu biliyoruz…

Pakraduniler ise üçlü oynuyor.

Dıştan Müslüman görünüyorlar… Bir alttaki ikinci kimlikleri Kripto Ermenilik… En alttaki Yahudilik…

Bendeniz bir Pakradunilik uzmanı mıyım? Hayır, bu konuda çok az şey biliyorum. Hiç bilmeyenlerin yanında biraz bilmenin ayrıcalığına sahibim.

Bu konuda ne istiyorum:

Kafası çalışan Müslümanların bu konuyu bilmesini istiyorum.

En azından Türkiyede Pakradunilerin olduğunun,

bazılarının mühim nüfuz ve tesire sahip olduğunun, önemli roller oynadıklarının bilinmesi…

Pakradunilerin 2500 yıllık tarihi

ve macerası hakkında yabancı dillerde yazılmış birkaç araştırma kitabı var. Doğu Anadolu’da bağımsız devletler bile kurmuşlar. Sonra izleri silinmiş…

Dıştan Ermeni görünürken bir kısmı Kürt ve Müslüman kimliğine bürünmüş. Kürtlükleri, Müslümanlıkları samimî midir?

Pakradunilerin, asıl Ermenilere çok işler ettiklerini duydum.

Aynı işleri şimdi Kürtlere, Müslümanlara etmesinler.

Bu konuları araştırmak tarihçilere düşer. Sadece tarihçilere değil, istihbaratçılara…

Bendeniz bir gazeteci olarak konuyu gündeme getirebilirim ancak.

Soru:

Acaba şu anda hayatta ve sahnede olan Pakradunilerin bir listesini veremez misin?

Cevap:

Bu soruyu cevaplandırmak beni aşar.

Türk Tarih Kurumu

, Pakrudunilerin hiç olmazsa eski tarihini kitaplaştırmalıdır.

Belli başlı, ünlü, etkili, zengin, nüfuzlu Pakraduniler kimlerdir?

Bazısını bilsem bile yazmam doğru olmaz. Bildiğim bir şey varsa, Pakradunileri bilmeden, tanımadan bugünkü çalkantıların içyüzünün, mahiyetinin anlaşılamayacağıdır.

•(İkinci yazı) Kısa Notlar

*Faizler yükselecek veya düşecekmiş… Bunlar bendenizi hiç ilgilendirmiyor. Çünkü faizli ribalı bir işim yoktur.

*Dolar almış başını gidiyormuş. Hîn-i hâcette kullanılmak üzere az miktarda dolarım var, bu konu da beni ilgilendirmez.

*Filanca bir milyon liraya lüks bir otomobil almış. Ne gıbta ederim, ne haset. İsraftır, haramdır, lüks bir otomobille övünmek, gururlanmak, kibirlenmek ayıptır. Islahına duâ ederim.

*Lüks lokantada bir tabak yemek 296 lira imiş. Böyle yemekleri yiyenlere şaşarım, acırım. Bendeniz yakın zamana kadar dışarıda 10 liralık yemekle doyuyordum. Şimdi fiyatlar biraz arttı,

15 lira harcıyorum bir öğüne.

*Lüks bir mekânın

Boğaz manzaralı terasında süper kahvaltı 125 liraya imiş.

Bendeniz bu para ile

Eyüpteki Özkardeşler lokantasında tam on iki kişiye mükellef kahvaltı verebilirim.

*Filancanın şeyhi uçuyormuş. Bu konu beni ilgilendirmez.

Şeyh dediğin zatın iki ayağı yere sıkı basmalı.

*Caminin son cemaat mahalline

kocaman bir tv ekranı

koymuşlar. Görünce çok üzüldüm, bir daha o camiye gitmeyeceğim.

*Çıtır çıtır sıcak taze simit, yanında beyaz peynir, yarım domates, açık çay

(kahvaltıda koyu çay içilmez),

en sonunda

harika bir kuru incir.

İşte size mükellef bir yemek.

*

Epeydir kahve içmiyordum.

Bir yerde

köpüklü bir Türk kahvesi

ikram ettiler. Kokusu etrafı sarmıştı.

Yanında Hamidiye suyu, küçük bir tabakta üç lokum, biri güllü, biri sakızlı, biri naneli

(En fazla ikisini yiyebilirsiniz, üçünü birden yemek ayıptır)…

Kahve zevki…

*Fatihte Reşadiye ile Kıztaşı caddelerinin kesiştiği köşedeki sahhaftan bir torba kitap aldım. Bunların içinde beş adet

Büyük İslâm İlmihali

var. Bana gelen gençlere hediye edeceğim.

*Bir yerde

gerçek bir sûfinin yaşadığını

söylediler. İtikadı sahih imiş, beş vakit namazı cemaatle kılıyormuş, hangi tarikata mensup olduğunu, şeyhini kesinlikle söylemiyormuş. İşte ona gidip ellerinden öpeceğim ve bana duâ etmesini isteyeceğim.

*

Bir Nurcu ile görüştüm, sohbet iki saat sürdü.

Bu müddet esnasında hiç gıybet etmedi, faydasız söz söylemedi. Gerçek Nurcuymuş.

*Otuz beş kırk yıl önce bir gün bir camiye gitmiştim,

namaz esnasında yanımdaki zat sessizce ağlıyor, gözyaşları yüzünden akıp yere damlıyordu.

İnsan hafızasının ne garip bir yapısı var, şu anda ansızın bunu da yaz dercesine

hatırıma geliverdi bu ağlayan zat.

Cenab-ı Hak böyle namaz kılmayı nasip ve müyesser buyursun.

*

Beni tahkir eden, gıybetimi yapan zata:

Sizin mü’min bir kimse olduğunuzu biliyorum. Varsa hakkım size helal olsun.

Böyle yapmakla sevaplarınızı bana veriyor, günahlarımı yükleniyorsunuz. Teşekkürler.

25.01.2014

Peygamberimizin Hadîslerine Saldırı

Bir gazetede Resûlullah Efendimizin

(Salat ve selam olsun ona)

bazı konulardaki sahih hadîslerine saldıran yazıyı nefretle okudum.

Resûlullah Efendimiz

(s.a.v)

Muhbir-i Sâdık’tır,

ne söylemişse, hangi haberi vermişse kesinlikle doğrudur. Modern medeniyet ile Resûlullahın sözleri, emirleri, yasakları, öğütleri arasında

uyuşmazlıklar varsa, doğru olan Allah Resûlünün dedikleridir.

Son yıllarda

bazı reformcu, değişimci, yenilikçi, Mason Afganîci, Fazlurrahmancı, mezhepsiz, BOP’çu, light ve ılımlı İslâmcı, Kemalist ilahiyatçılar

, sahih hadîsleri ayıklama hareketi başlatmışlar; Batı medeniyetinin ve AB’nin normlarına uymayan sahih hadîsleri yok saymışlardır. Böyle bir zihniyet küfürdür.

Efendimizin sahih hadîslerine açıkça ve meydan okurcasına saldıran gazete, yasal sınırlar içinde protesto edilmelidir. Müslümanlar mukaddesatlarına sahip çıkmazlarsa birtakım âfetler, tokatlar ve silleler geleceğinden korkulmalıdır.

İslâm içkiyi yasak etmiştir ve içki içtikleri sabit olan kimseler için birtakım cezalar öngörmüştür. Bunlar doğrudur, haktır. İslâm zinayı suç kabul etmiş ve zina ettikleri isbat edilmiş kimselere cezalar vermiştir. Bu cezalar da doğrudur, haktır.

Batı medeniyeti şu anda zinayı suç kabul etmiyormuş… Bu onların ayıbıdır, biz onların bu ayıbını benimsemekle yükümlü değiliz.

İçki içmek, zina etmek suç değildir, haram değildir diyen bir Müslüman dinden çıkar. Resûlullah Efendimizin sahih hadîslerini inkâr eden, tahkir eden, tezyif eden bir kimse dinden çıkar.

Ehl-i Sünnetin sahih kabul ettiği,

Kütüb-i Sittede ve diğer ana kaynaklarda

yer alan hadîsleri inkâr eden, ayıklayan kimseler münafıktır. Efendimizden

(s.a.v)

bize ulaşan sahih rivayetler, haberler, hadîsler içinde bir tek yanlış ve hatâ yoktur.

Batı medeniyeti, son hali ve şekliyle, Allaha isyan etmiş tâğutî bir medeniyettir.

Bu medeniyetin İslâm dinine, İslâm Şeriatine, İslâm hukukuna aykırı tarafları batıldır.

Efendimizin hadîslerine saldıran dinsiz gazeteyi

ve

ilahiyatçı kılıklı ayıklayıcı münkirleri ve münafıkları

bu sütunlarda kınıyorum, bu suretle

emr-i maruf ve nehy-i münker

vazifemi bir nebzecik de olsa yerine getirmeye çalışıyorum. Asıl sorumluluk, imkân ve ilim sahiplerine aittir.

Gerçek İslâm alimi olanlar böyle saldırılar karşısında susmazlar

. İslâmı, Kur’ânı, Şeriatı, Resûlullahı, onun sahih hadîslerini ve Sünnetini, İslâm ahlâkının ölçülerini; doğrudan doğruya veya dolaylı olarak savunmak ve korumak hepimizin vazifesidir. Bu konuda seçim ve tercih hakkımız yoktur.

Kocaeli Müftülüğünü tebrik ediyor ve destekliyorum.

Levm edenlerin levminden korkmasınlar. Resûlullah Efendimizin

(s.a.v)

ruhaniyeti üzerimize sâyeban olsun.

•(İkinci yazı) Müslümanlar Kurtulabilir mi?

Çok önemli, çok hayatî soru şudur:

Türkiye Müslümanlarının necat ve felah bulmaları, kurtulmaları mümkün müdür?

CEVAP:

Allahtan ümit kesilmez, elbette mümkündür. Lakin lakin lakin…

Kurtulmanın, Allahın yardımına nail olmanın birtakım şartları, sebepleri, vesileleri vardır.

Onların yerine getirilmesi gerekir. Bunlar nelerdir?

Birincisi:

Bu şartlar, sebepler, vesileler öğrenilecek, bilinecek ve yerine getirilecektir.

İkincisi:

Müslümanların birleşmeden, ittihad oluşturmadan, tek bir Ümmet haline gelmeden dünyevî açıdan kurtulamayacakları; ittihadın izzet, tefrikanın ve bölünmüşlüğün zillet olduğu kesin şekilde öğretilecek, bilinecektir.

Üçüncüsü:

İttihad lafla, edebiyatla olmaz. Müslümanlar arası birliği, ittihadı, vifakı gerçekleştirmek için neler yapılması gerekiyorsa onlar yapılmalıdır. Yapılmazsa birlik olmaz, kurtuluş olmaz.

Dördüncüsü:

1924’ten bu yana İslâm dünyasının bir Halifesi yoktur. Hilafet ilga edilmiştir.

Sonuncu Halife, Abdülmecid bin Abdülaziz Han

hazretleri

sûrî Halife

idi ama yine de o zaman bir Halife vardı. Günümüz Müslümanlarında Hilafetsizlik, Halifesizlik üzüntüsü ve ıstırabı

(nadir istisnalar dışında)

hemen hemen yoktur. Hakiki ulemanını, fukahanın, meşayihin, kamil mürşidlerin, ziyalıların bu konuda halkı yetiştirmeleri, şuurlandırmaları gerekir.

Beşincisi:

Koyu cahillik yüzünden on milyonlarca Müslüman bugünkü durumu normal görmektedir.

Bugünkü durumu, toplumu, ortamı normal görmek büyük bir sapıklıktır. Çünkü bugünkü durum İslâmın, Kur’ânın, Sünnetin, Şeriatin, Ahlâk-ı İslâmiyenin, hikmet-i İslâmiyeninin ölçülerine, şartlarına, kıstaslarına aykırıdır.

Müslüman bu duruma, bu sistem veya düzene, bu topluma iyi diyemez. Eskisine göre daha iyi de diyemez.

Kötü demesi, eskiye göre daha az veya daha çok kötü demesi gerekir.

Altıncısı:

Bu ülkede her yıl İslâmî hizmet ve faaliyetler için on milyarlarca

(Hattâ yüz milyarlarca)

dolar harcanıyor ama

halka dinini, vazifelerini öğretecek muhtasar, müfid, milyonlarca basılmış ve dağıtılmış, hayata tatbik edilen bir İslâm Talimatnamesi yoktur.

Her işin, her hizmetin bir talimatnamesi var, İslâmın ve Müslümanların talimatnamesi yok… Korkunç boşluk ve eksiklik!

Yedincisi:

Müslümanlara birkaç kere söylemekle, ucuz ve kolay bir birlik edebiyatı yapmakla ittihad-ı İslâm ve Ümmet birliği sağlanamaz.

Bu konuda mü’minlerin eğitilmesi gerekir.

Tekrar ediyorum:

Müslümanlar en kısa zamanda birleşmek, İttihad-ı İslâmı kurmak, tek bir Ümmet olmak,

âdil muktedir ve râşid bir İmama biat etmek konusunda çok ciddî ve etkili şekilde harekete geçmezlerse

durumları daha da kötüleşecektir.

Bu konuda Allahü Teala Kur’ânda bizi uyarmıştır… Resûl-i Kibriya

(Salat ve selam olsun ona)

bizi uyarmıştır… Ulema bizi uyarmıştır…

Akl-ı selim, vicdan, hikmet bize birleşin birleşin demektedir. En kısa zamanda birleşmezsek akıbetimiz Suriye ve Mısır Müslümanlarına benzeyebilir.

26.01.2014

Belâ İner, Deprem Olur, Kuraklık…

Bir İslâm ülkesinde büyük günahlar açıkta, açıkça, alçakça, küstahça, meydan okurcasına işlenirse oraya belâlar, musibetler iner.

Rüşvet almak ve vermek… Riba… Zina… Haram yeme… Lüks ve israf… İşret… Kumar… İsraf, tebzir, sefahat… Saçı bitmedik yetimlerin hakları… Cemaat fanatizmi… Müslümanlar arası savaşlar… Nifak, şikak, bid’at… Beyinsizlikler…

Zelzeleler…

Yağmur yağmaz kuraklık ve susuzluk olur.

Zenginlik olsa da bet bereket olmaz, insanlar para ve servetlerinin hayrını görmez.

Merhametsiz toplumlara merhamet edilmez.

Belânın biri gelir, onun sarsıntısı atlatılmadan öbürü sökün eder.

Günah ve azgınlıklar arttıkça belâ tokatları, musibet silleleri de çoğalır.

Zalimler, gafiller, azgınlar vur patlasın çal oynasın eğlenirken ansızın azap iner üzerlerine.

Azgınlar namazı yitirirler, şehvetlerine uyarlar.

Zemin onları uyarmak için titrer, onlar yer katmanları çatladı, faylar kıpırdadı, toprak hareket etti derler.

Yağmur yağmaz kuraklık olur, onlar meteorolojik koşullar der.

Dağlardan inen sel suları şehri basar, binalar yıkılır, ölenler olur; onlar menfezler tıkandı der.

Yedi yaşındaki çocuklar uyuşturucu ile tanışır; onlar pedagojik, psiko somatik, balabilim der.

Âsüman onları uyarır, zemin onları uyarır, her şey lisan-ı haliyle uyarır. Onlar kulak vermez, anlamaz, tınmaz.

Bin bir kriz, fitne fesat, iyş u nûş, zevk u safa, çalgı, dans, günah, isyan, fısk fücur, azgınlık içinde akıllarınca günlerini gün ederken ansızın büyük yanardağ patlar, korkunç sarsıntı gelip çatar.

Uyanmazlar uyanmazlar uyanmazlar… Bir ara uyaranları, Devlet Güvenlik Mahkemelerinde yargılayıp zindana atıyorlardı.

(İkinci yazı) Önce Sünnîlerin Hakları

Bazıları Kürt ve Alevî meselesini Türkiye’nin ilk iki ana temel meselesi olarak görüyor. Yanlıştır. Çünkü Türkiye’nin birinci ana meselesi Sünnî meselesidir. Devlet, Sünnîlikle ilgili meseleleri halledemezse hiçbir meseleyi kökünden çözemez.

Sünnîlik meselesi kısaca nedir?

Türkiye bir Ehl-i Sünnet memleketidir. İranda nasıl Şiîlik hakimse, Türkiyede de Sünnîlik hakimdir.

Devlet, Sünnîlerin birleşmesine, tek bir Ümmet olmasına yardım ve hizmet etmelidir.

Sünnîlerin başlarına âdil, râşid, ehliyetli, muttaqi, muktedir bir İmam seçmelerine ve ona biat ve itaat etmelerine yol açmalıdır.

Sünnîlerin kendi İslâmî eğitim sistemini kurmalarına, Tevhidî eğitim veren İslâm mektepleri açmalarına yardımcı olmalıdır.

Sünnîlerin devletten bağımsız İslâm medreseleri açabilmelerini engelleyen bütün kanunlar kaldırılmalıdır.

Sünnî tarikatlar, bir Meclis-i Meşayihin kontrolünde faaliyete geçmelidir.

Kemalist sistemin emrindeki bağımlı Diyanet kaldırılmalı, bağımsız bir Ehl-i Sünnet Meşihat (Şeyhülİslâmlık) dairesi kurulmalıdır.

Devlet İslâmla barışık hale getirilmelidir.

Ehl-i Sünnet Müslümanlarının ahîlik, fütüvvet, lonca, ihtisab, İslâm mahalle teşkilatı kurmalarını izin verilmeli, onlara bu konularda yardım edilmelidir.

Ehl-i Sünnet ile ilgili problemleri çözmeden Kürt veya Alevî meselesini halletmek mümkün olamaz. Önce çoğunluk, önce Ehl-i Sünnet.

Yakın tarihimizde en büyük zulme, baskıya, devlet terörüne Ehl-i Sünnet maruz kalmıştır. Bunlar telafi edilmelidir.

İslâm Vakıfları Şeyhülİslâmlık dairesine verilmelidir.

Satılan, yıkılan, yok edilen vakıflar için Ehl-i Sünnet Meşihat dairesine tazminat ödenmelidir.

Sanki Ehl-i Sünnet konusunda hiçbir pürüz, problem yokmuş gibi konuşmak cahilliktir, gaflettir.

Akıllı bir dinsiz ve ateist bile, Ehl-i Sünnet ile ilgili problemler çözülmeden Türkiyenin düzelemeyeceğini, ayakta duramayacağını bilir, anlar.

Kürt meselesi, Alevî meselesi ikinci planda sun’î=yapay meselelerdir.

Kendilerini gerçek Kürt olarak gösteren Yahudiler, Ermeniler, Pakraduniler vardır.

Yine Yahudiler, Ermeniler, Pakraduniler Alevîlerin içine de sızmıştır.

Palyatif çözümlerdir ama Ayasofya tekrar cami olarak kullanılmak üzere Sünnîlere verilmelidir.

Cuma günü tekrar hafta tatili yapılmalıdır.

Dinsizlik ve nifak komitaları Türkiyede Ehl-i Sünneti yıkmak ve yerine Fazlurrahman mezhebini getirmek istiyor. Bu çok tehlikeli bir hayaldir.

Kürtlerin, Alevîlerin hakları verilecek, Sünnilerin haklarından bahs edilmeyecek. Bu ne kadar adaletsiz bir çözümdür.

Sünniler tek bir Ümmet haline gelmezlerse, birtakım cemaatler devleti ve siyasî iktidarı çeşitli yollardan ele geçirmek isteyecektir. Manzara meydandadır. 27.01.2014