Papa Geldi Gitti
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 05 Ocak 2019
Cumartesi
Merhum Profesör-Üstad Ali Nihat Tarlan, nefis bir yazısında, bir tren yolculuğunu tasvir eder. Eski zamanın kömürle çalışan kara trenlerinden birine binmiş, bir yere gitmektedir. Trenin tekerlekleri rayların ek yerlerine temas ettikçe taka tak, taka tak, taka tak diye muttarit sesler çıkartıyor.Üstad onları ninni gibi dinliye dinliye vakit geçirmektedir. Birden uzaktan, karşı istikametten başka bir tren sesi duyulur. Tiz bir düdük sesi, öbür taraftan gelen tren paralel yoldan yaklaşır sonra dehşetli bir hızla Üstadın bulunduğu katarın yanından geçer. O geçiş esnasında taka tak sesleri duyulmaz, buhar ıslıkları, gürültüler, düdük sesleri…Üstad “Karşıdan gelen tren yanımızdan bir buhran gibi geçti” der. Sonra yine eski ilerleyiş, yine tekerleklerin taka tak, taka tak, taka tak sesleri.
Papa cenapları da, işte bu tren gibi Türkiye’den gelip gitti. Bir buhran gibi…
Sultanahmet’te oturuyorum, çarşamba akşamı yatsıdan sonra civardaki bir lokantaya gideyim dedim, yollar mıh çıkını gibi tıkanmıştı. Arabalar yürümüyordu, halk öfkeli, kızgın ve kırgındı. Ertesi Perşembe günü de öyle oldu. Bir Papa için kaç milyon Müslüman sıkıntıya girmiş, öfkeden patlayacak hale gelmişlerdi.
Bazıları Papa’yı çok seviyorlar, gelişine çok sevindiler. Ah Papa, canım Papa, ak Papa…
Dinimize ve Peygamberimize saldırmasını önemsemeyen Müslümanlar da gördüm.
“Bari özür dileseydi…” diyenlere karşı “Nasıl olur efendim?Katolik dininde Papa’ların yanılmazlığı dogması vardır. Af dilerse yanılmış olduğunu itiraf etmiş olur. Müslümanlar tolerans göstersinler, onlar affediversinler.”
Dini bir cemaate mensup beş vakit namaz kılan bir Müslüman şöyle dedi: “Roma’ya gittim, Saint Pierre Kilisesi’nde sâdatüna havari efendilerimiz için Yasin-i Şerif okudum…”
Katoliklik bir mezhep değil, müstakil bir dindir. Onu İslâm’daki Hanefilik, Mâlikîlik, Şafiîlik ve Hanbelîlik gibi görüp mütalaa etmek doğru değildir. Katolik dininin İslâm’a bakışı şöyledir:
1. İslâm hak din değildir. Münzel değildir, uydurulmuştur.
2. İslâm Peygamberi hak peygamber değildir.
3.Kur’ân ilâhî ve hak bir kitap değildir.
İkinci Vatikan Konsili’nden önce Katolik Kilisesi İslâm’a ve Müslümanlara karşı çok ağır, çok galiz, çok hakaretâmiz bir tavır takınırdı. Eski kateşizmlerde Müslümanlara putperest deniliyordu. İkinci Vatikan Konsili’nden sonra yumuşak hareket etmeye başladılar. “Dinlerarası diyalog ve hoşgörü” cereyanı yüzde yüz bir Vatikan ürünüdür.
Bundan önceki Papa, Müslümanları alenen ve tahrik edici şekilde tahkir etmiyordu. Bu Papa mâlum konuşmasında, Bizans İmparatoru’nun sözlerini naklederek Dinimize ve Peygamberimize saldırdı.
Avrupa ülkeleri din konusunda çok kötü durumdadır. Kiliseler boşalıyor, ibâdet edenlerin sayısı azalıyor, inanç kalmamış, günahlar açıkça, küstahça, fütursuzca işleniyor. “Katolik Kilisesi’nin büyük kızı” denilen Fransa’da, Katoliklik eriyor, çöküyor.
Buna mukabil Müslümanlık ilerliyor. Müslümanlar Hıristiyanlar ve Yahudiler kadar bilgili, kültürlü, okumuş değil ama dinî hizmetler ve faaliyetler bakımından son derece faaller. Bir kısım Müslümanların kötü örnek olmasına rağmen ihtida vakaları artıyor. Hatta 11 Eylül’de İkiz Kulelerin çökmesinden sonra ihtidalar daha da artmış.Birtakım papazlar da Müslüman oluyor.Tabiî bütün bunlar Sayın Papa’yı ve çevresindeki kilise ileri gelenlerini düşündürüyor.
Papa’nın Türkiye’ye gelişi İstanbul Ortodoks Patriğiyle buluşmak ve iki kilise arasında bin yıla yaklaşan soğukluğu ve kopukluğu gidermek içinmiş.
1205’te Dördüncü Haçlı Seferi için Avrupa’dan yola çıkmış Hıristiyan ordusunun Kudüs yerine İstanbul’u zapt etmesi, şehri yağmalaması, kiliseleri soyması, kadınların ve kızların ırzına geçmesi, dehşetli tahribat ve zulüm yapması, aradan bunca asır geçmesine rağmen Ortodoksların hâfızalarında taptaze yaşamaktadır. O vahşetleri yaşayan Bizanslı bir tarihçi “Şehri Araplar (Müslümanlar) alsaydı bu kadar kötülük yapamazlardı” demiştir.
Ben bir Müslüman olarak İspanya’nın tekrar Endülüs olmasını ne kadar istersem, Hıristiyanlar da Anadolu’nun yeniden bir Nasranî ülkesi olmasını o derece isterler.
Ayasofya da böyledir. Hıristiyanlar tekrar kilise olmasını isterler, Müslümanlar yeniden cami olmasını.
Katoliklerin yüksek tabakası ile Müslümanların yüksek tabakası arasında birtakım farklılıklar vardır:
1. Katoliklerin temsilcileri, papaları, kardinalleri, piskoposları, aydınları, araştırıcıları son derece bilgili ve kültürlüdür. Çoğu üç beş lisan bilir. Türkiye’deki Müslümanların ileri gelenleri bilgi, kültür, uzmanlık bakımından onlarla aşık atamaz.
2. Katoliklikte de iki bin senedir devam eden üniter bir hiyerarşi vardır.Bütün vazifeliler bu hiyerarşi içinde belli bir stratejiye, plana, programa göre çalışır.İslâm dünyasında Papa gibi bir Halife yahut Emîrü’l-mü’minîn yoktur, hiyerarşi de yoktur. Doğru dürüst bir strateji, plan ve program da yoktur.
3. Papalığın üniversiteleri, günlük gazeteleri, ilmî araştırma merkezleri, Vatikan kütüphanesi gibi muazzam ve çok değerli bir kütüphanesi, bütün dünyaya yayılmış temsilcilikler ağı bulunmaktadır.Müslümanlarda bunlar da yoktur.
Papa’nın Roma’daki sarayına bakalım; ne kadar sanatlı, ne kadar ihtişamlı, ne kadar zengin… Ankara’da Diyanet İşleri Başkanlığı’na, oradaki Başkanlık bürosuna bakalım, Vatikan’a nispetle ne kadar sönük.
Keşke Diyanet İşleri Başkanı Papa’yı bürosunda değil de İstanbul’daki eski köşklerden birinde kabul etmiş olsaydı. Meselâ Yıldız Parkı’ndaki Şale Köşkü’nde veya Beşiktaş’ın arkasındaki Ihlamur Kasrı’nda…
Papa’yla buluşması esnasında Diyanet İşleri Başkanımızın eski şeyhülislâmlar gibi sırtında yakası samur kürklü bir cübbe olmasını, başında da yine bir şeyhülislâm sarığı taşımasını isterdim.
Böyle şeylere Sabataycılar izin vermez ki… 03 Aralık 2006