Papa iyi ki, konuştu…
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 05 Ocak 2019
Cuma
Diyalog tuzağına düşmüş bir kısım Müslüman kardeşlerimizi uyarmak hususunda zorlanıyor, kendilerini bir türlü ikna edemiyorduk. Bereket versin, Roma papası Benoit cenapları imdadımıza yetişti, dinimize, Peygamberimize saldırdı, “İslâm insanlığa yeni bir şey getirmemiştir, İslâm şiddet kullanarak yayılmıştır” dedi.
Papa’nın bu beyanatı karşısında nice Diyalogcu ve Toleransçı Müslümanın etekleri suya erdi. Bu kadarı da olmaz dediler. İslâm dünyasının tepkisi karşısında Papa “çok üzüldüm…” gibi laflar etti ama özür dilemedi, sözlerinden geri dönmedi. Çünkü Katolik dininde (Katoliklik bir dindir, mezhep değil) “Papaların din konusunda yanılmazlığı” doktrini vardır. Papa dini bir konuda ne derse, onlara göre haktır, doğrudur. Müslümanlardan özür dilediği taktirde bu dogmaya aykırı bir iş yapmış olacaktı.
Papa Türkiye’yi ziyaret edecekmiş. Ayasofya’yı gezecek ve orayı takdis edecekmiş (kutsayacakmış). Peki takdis edince ne olacak? Onların inancına göre takdis edilen bir mekân onların olur. Yeni hazırlanan ve Meclis’e sevk edilen, azınlıkların vakıfları kanunu kabul edilirse, Hıristiyanlara Ayasofya ve Bizans zamanından kalma diğer binalar üzerinde birtakım haklar tanınmış olacaktır. Ayasofya’nın camilikten çıkartılıp müze yapılması birinci kademe idi.
Günün birinde bu ulu mabedi tekrar kilise yapmak ümidini asla kayb etmemişlerdir. Hıristiyanlık âleminin görüşü şudur: Türkler geldiler, barbarca saldırarak Anadolu’yu ve Konstantinopolis’i elimizden aldılar. Bu topraklar ve bu şehir üzerinde bizim kadim haklarımız vardır, mutlaka geri almalıyız.
İsrail de, Filistin toprakları üzerinde buna benzer haklara sahip olduğunu iddia etmektedir. Biz Müslüman Türkler, İsrail’in Filistin üzerinde, Hıristiyanların Anadolu ve İstanbul üzerindeki haklarını kabul ettiğimiz taktirde idam fermanımızı kendi ellerimizle imzalamış oluruz.
Siyonistlerin Filistin üzerindeki iddiaları öncelikle Tevrat’a aykırıdır. Musevî dinine göre Yahudilerin Arz-ı Mev’uda (vaad edilmiş topraklara dönmeleri) Mesih’in gelmesinden sonra meşru olur. Mesih gelmeden dönerlerse dine aykırı hareket etmiş olurlar. Bu yüzdendir ki, Neturei Karta cemaatine mensup yahudiler Siyonizme, İsrail devletine karşı çıkmakta, muhalif bulunmaktadır.
Hıristiyanların Anadolu’yu, İstanbul’u, Ayasofya’yı geri almak istemeleri, Hazret-i İsa aleyhisselam efendimizin öğretilerine tamamen aykırıdır. Çünkü:
(1) Hazret-i İsa, tevhid inancına bağlı bir Beni İsrail peygamberi idi. Teslisçiler ile onun arasında hiçbir bağ ve yakınlık yoktur. Teslis dini, bu büyük Peygamber tarafından çıkartılmamış, önceleri ona düşman ve karşı olan, sonra sözde dönen Pavlus tarafından çıkartılmıştır. Sonraki asırlardaki Kilise Babaları Pavlus’tan da ileri gitmişler ve bugünkü Teslis Hıristiyanlığını çıkartmışlardır.
(2) Mülk Allah’ındır. Dilediği kadarını, dilediği zaman dilimi içinde, dilediği kavme emanet olarak verir. O kavim emanete hıyanet ederse, onun elinden geri alır, başka bir kavme verir. Anadolu, İstanbul, Ayasofya emanet olarak biz Müslümanlara verilmiştir.
(3) “Bu topraklar, bu şehir eskiden bizimdi, yine bizim olacak” mantığı ve zihniyeti ile hareket edilecek olursa dünya üzerinde sükun, dirlik-düzenlik, barış olmaz; çeşitli kavimler ve milletler “eski toprakları” uğrunda birbirleriyle boğazlaşıp dururlar; Arz harap olur, halk kırılır, zulüm ayyuka çıkar.
Hıristiyanlara şu hususları bir kere daha beyan etmekte yarar görmekteyim:
* Hıristiyanlığın dışında büyük dinler içinde Hazret-i İsa’ya iman etmeyi şart koşan tek din İslâm’dır.
* İslâm, aynı zamanda, Hazret-i İsa’nın annesi Hazret-i Meryem’i temiz, iffetli, yüce, sâliha bir kadın olarak kabul eder ve ona son derece hürmet edilmesi gerektiğini söyler.
* Yahudiler Hazret-i İsa’yı yalanlamışlar, annesine bir sürü hakaret etmişlerdir. Hıristiyanlar ise aşırılığın öbür kutbuna sapmışlar, o yüce Peygamberi tanrılaştırmışlardır. İslâm dini bu iki aşırılığın ortasındadır: O, ne yalancıdır, ne de tanrıdır, sadece peygamberdir inancı…
Hıristiyanlar Hazret-i İsa’nın ahir zamanda yeryüzüne tekrar geleceği inancına sahiptir. Müslümanlar da, Kur’ân ayetlerinin ve yüz kadar hadîs-i şerifin ışığında İsa aleyhisselamın nüzul edeceğine inanıyorlar. Bu nüzul zamanı yaklaşmıştır, nice alametler belirmiştir. İsa aleyhisselam nüzul ettikten sonra Müslümanların mescidine gelecek, onlarla birlikte namaz kılacak, haçı kıracaktır.
Yahudiler ve Hıristiyanlar bu durumu görünce akın akın Tevhide girecek, Müslüman olacaktır. Dinlerarası Diyalog ve Hoşgörü tuzağına düşmüş sevgili din kardeşlerime hitap ediyorum: Şimdiye kadar tereddüt etmiş olabilirsiniz, bazı mazeretleriniz bulunabilir ama Papa’nın son konuşmasından sonra artık hiçbir özrünüz yoktur. Katoliklere ve Evangelistlere ve bilcümle Hıristiyanlara göre: – İslâm dini hak din değildir. – Hazret-i Muhammed hak ve gerçek Peygamber değildir, -hâşâ- o bir yalancıdır. – Kur’ân-ı Azimüşşan hak ve ilahî kitap değildir, -hâşâ- insan uydurmasıdır. – İslâm Şeriatı bozuk bir nizamdır…
Böyle düşünen ve böyle inanan kişi ve topluluklarla diyalog yapılmaz. Biz Müslümanların vazifesi, en uygun, en güzel, en münasip şekilde insanlığı İslâm’a davet etmektir. Diyaloğu miyaloğu bırakalım ve üzerimize vacib olan tebliğ vazifemizi hakkıyla yapmaya çalışalım. Bu hizmeti ihlâsla yapacak vasıflı dâvetçiler ve tebliğciler yetiştirelim.
Bütün namuslu ve şerefli Müslüman kardeşlerimi tenzih ederek bir hususu daha beyan etmek istiyorum: Teslisçilerin, agresif misyonerlerin bazı kimseleri satın almak veya kiralamak için büyük miktarda dolar dağıttıklarına dair rivayetler bulunmaktadır. Allah’a, Resûlüne, Kur’ân’a, İslâm’a, Şeriat-ı Garra-i Muhammediyeye iman etmiş hiçbir mü’min dinini para mukabilinde satmaz ve teslisçilerle işbirliği yapmaz. Böyle yapanlar mü’min değil, münâfıktır. Tekrar ediyorum: Papa’nın ağzından kaçırdığı cümleler biz Müslümanların gözünü açmalıdır. Onun dinimiz ve Peygamberimiz aleyhindeki sözlerini işitip de uyanmayan Müslümana ne demeli? 30 Eylül 2006