Paralel-Alternatif Eğitim -1-
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 17 Şubat 2019
Pazartesi yazıları çıkmamıştır!..
Anadolu’daki yeni üniversitelerden birinin tarih bölümü 3’üncü sınıfında okuyan iyi niyetli, temiz bir gençle bir yerde karşılaştım, söz arasında “sizi tarihten imtihan edebilir miyim?” dedim. İzin verdi, ben de ona şu suali yönelttim: “Belli başlı Osmahlı tarihçilerini sayınız…” Genç çok zor bir soruymuş gibi irkildi, düşünmeye başladı ve ancak iki isim verebildi: Kâtib Çelebi ve Kemal Paşazade, gerisini getiremedi…
Maalesef bizdeki üniversiteler çok zayıftır. Gençlerin fazla kabahati ve suçu yoktur. Asıl suç öğretim görevlilerinde, öğretim sistemindedir. Sınavı geçemeyen öğrenciye, Prof. Coşkun Üçok’un Franz Babinger’den tercüme ettiği Osmanlı tarihçileri ile ilgili kitabı dikkatle ve iyice mütalaa etmesini tavsiye ettim.
Üniversitenin tarih bölümünde okuyan bir öğrencinin daha birinci sınıfta en az yirmi Osmanlı tarihçisini bilmesi, onların kitapları hakkında fikir sahibi olması gerekir.
Bizdeki Türkoloji eğitimi de çok zayıftır. Türk dili ve edebiyatı mezunu bir gence herhangi bir divan verseniz, bir gazel veya kasideyi oku ve şerh et deseniz, bu işi doğru dürüst yapacak kaç kişi çıkar?
Lise mezunu bir vatandaşın hem millî kültürümüz, hem de dünya kültürü hakkında yeterli bilgiye sahip olması gerekir. Bu kültür de lisede öğrenilir veya öğrenilmez. Öğretilemezse, öğrenilmezse genç nesiller cahil kalır. Lise diploması varmış… Ben diplomaya bakmam; bilgisi, ilmi, irfanı, kültürü varsa vardır, yoksa yoktur.Kuru bir diploma ile insan aydın olamaz, uzman olamaz.
Türkiye liseleri, uluslararası seviyenin ve standartların çok altındadır. Dıştaki ve içteki birtakım şer güçleri ve mihrakları Türkiyelileri cahillikle terbiye ediyor.Bizde eğitimin ve üniversitelerin bozulması kasıtlıdır.
Peki bu durum karşısında ne yapılmalıdır?
İstidadı, kabiliyeti, sabrı, azmi, ahlakı ve fazileti olan gençlere özel olarak alternatif-paralel bir eğitim verilmelidir. Kötü yönetim bunu baltalamaya çalışacaktır ama ülkemizde az buçuk da olsa demokrasi, hukuk, serbestlik vardır; bu gibi hizmetler baltalamalara rağmen yapılmalı ve yürütülmelidir. Özel dershaneler açılmalı, bir takım ehliyetli öğretmenler evlerde beş-on kişilik gruplara özel dersler vermelidir. Tabiî, böyle işlerin bir disiplini olması gerekir. Azimsiz öğrenciler hemen ayıklanmalıdır. Üç derse geldi, dördüncüsüne gelmedi ve meşru-mâkul bir mâzeret gösteremedi; bu genç hemen atılacaktır, böyle hizmetler çocuk oyuncağı değildir. İhmal, lakaydî, sorumsuzluk gösterenlerde hayır olmaz.
Peki bu paralel eğitim ile gençlere neler öğretilecektir? Anlaşılması kolay olsun diye madde madde, numaralı olarak arzediyorum:
1. Edebî-yazılı Türkçe öğretilecektir. Aydın, okumuş, kültürlü olmak için günlük konuşma ve iletişim Türkçesi yeterli değildir.Hafızasında onbin Türkçe-Osmanlıca kelime bulunmayan kişi kesinlikle aydın-okumuş sayılmaz. Bir insan yazılı-edebî anadilini ne kadar biliyorsa o kadar insandır. İslâmcılık edebiyatı ile iyi ve güçlü bir Müslüman olunamaz; Türkçülük ve milliyetçilik edebiyatı ile de iyi bir milliyetçi olmak ne mümkün. Türkiyeliysen, milliyetçiysen, Türkiye Müslümanı isen edebî-yazılı Türkçe konusunda güçlü olacaksın. Böyle bir Türkçe altı ayda öğrenilemez. Bütün bir ömür boyu çalışmak, çabalaman, öğrenmek gerekir. Böyle bir iş tek başına da olmaz. Mutlaka ehliyetli, liyakatli bir öğretmenin nezaretinde çalışılacaktır. Türkiyeli bir aydının, uzmanlığı ne olursa olsun, ister doktor, ister mühendis olsun, Batı Türkçesi’ni çok iyi bilmesi gerekir. Bundan beş altı yüz sene önce yazılmış eserleri kolaylıkla okuyup anlayabilmeli, bu kıraatten zevk ve haz alabilmelidir. Gerisi lâf u güzaftır. Edebî -yazılı Türkçeyi iyi bilmek, anlayabilmek için de mutlaka Osmanlıca yazıyı okuyabilmek gerekir. 1928’den önce basılmış veya yazılmış kitapları okuyamayan kimselere okur-yazar bile denilemez. Dünyada hangi milletin genç nesilleri (kuşakları) 1928’den önceki kendi dillerindeki kitapları okuyamıyorlar? Kur’ân okumasını bilen zeki bir genç Kur’ân yazısı ile yazılmış veya basılmış Türkçeyi bir saatte öğrenmeye başlar, sonra yıllarca çalışarak bu sahada ilerler. Bu yaz bana Hannover Üniversitesi’nden tesettürlü bir Türk kız öğrenci geldi, ona yirmi dakikada Osmanlıca okumayı öğrettim, üç hafta sonra Almanya’dan mektubu geldi, Osmanlıca yazmıştı! Bazı yanlışları vardı ama büyük bir başarı sergilemişti… Üniversitenin hangi fakültesinde okursa okusun her vatansever, inançlı, akıllı Türkiyeli genç Osmanlıca okumasına öğrenmelidir. Yazmasa şimdilik olur, lakin okumasını bilmek elzemdir, ehemdir, zarurîdir. Bütün bunlar, ehil olmaları şartıyla gönüllü öğretmenler vasıtasıyla gerçekleştirilebilir. Gençlere Türkçe, Osmanlıca dersi veriyor diye tutuklanacak, mahkemeye verilecek, hapse atılacak değiller ya! Zengin yazılı-edebî Türkçe bilmek, Osmanlıca kitap ve yazıları okumak Türkiye’de bilginli ve aydın olmanın, kültürün temel şartıdır. Bu olmazsa başka şey olmaz.
2. Gençlere tarih de öğretilmelidir. Liselerdeki ve üniversitelerdeki tarih öğretimi son derece yetersizdir. Bizde iki tarih vardır: Biri sun’î (yapay), resmî, hâkim ideolojiye uygun düzmece tarihtir. Bu tarih mitlerle, safsatalarla, hurafelerle, tahriflerle, efsanelerle, kavağa tırmanan balık hikayeleriyle doludur. Gençlerimizin asıl, gerçek, doğru tarihi bilmeleri gerekir. Yeni nesillere tarih kıraati sevdirilmelidir. Her okumuş Türkiyelinin evinde özel bir kütüphanesi bulunmalı, burada yüzlerce tarih kitabı yer almalıdır. Okur-yazarlarımız kaynak kitaplara inebilmeli, hatıra kitaplarını tedkik etmelidir. Bu da ancak öğretmenlerle olur. Talebeler bir seviyeye gelince kendileri devam eder.
3. Bütün dünya liselerinde felsefe grubu dersler ciddî bir şekilde öğretiliyor. Bunlar: Psikoloji, mantık, ahlak (felsefenin bir dalı olarak) metafizik ve estetiktir. Bizde böyle bir eğitim yoktur, göstermeliktir. Gençlere, başta mantık olmak üzere felsefe dersleri de verilmelidir. Mantık eğitimi almadan mantık kültürüne sahip olmadan aydın olmak mümkün değildir. Bundan ikibin sene önce tedvin edilmiş kadim mantıkla, İsagoci okumakla mantık kültürü elde edilmiş olmaz. Klasik ve çağdaş mantığı bilmek gerekir.
4. Sanat tarihi ve kültürü.Bu konuda ülkemiz, nâdir istisnalar dışında (ki istisnalar kuralı bozmaz) zifirî bir karanlık ve cehalet içindedir. Sanatsızlık yüzünden Türkiye bir çirkinlikler mahşeri haline gelmiştir.Yeni binalar, yeni şehirler, yeni yerleşim merkezleri genellikle çirkindir, çok çirkindir. Türkiye’de insan ayağının bastığı her yer çirkinleşmektedir.Müzik, edebiyat, ev dekorasyonu, giyim kuşam, tasarımlar çirkindir. Birkaç istisnaî güzellik bu çirkinlikler sahra-yı kebîri içinde vahalar gibi kalmıştır. Gençlerimize kendi millî-İslâmî sanatımızın güzellikleri yanında, dünya sanatının güzelliklerini de göstermeliyiz. Uzman öğretmenlerin rehberliğinde müzeler gezilmeli başta camiler olmak üzere âbideler ziyaret edilmelidir. Herkes onlardaki güzellikleri kendi başına, sadece bakmakla anlayıp idrak edemez. Sanat, initiation (rehberlik, üstad tarafından öğretmek) ile anlaşılan bir şeydir. Bu eğitim çok zahmetli, çok çileli, çok zor bir eğitimdir. Lakin mutlaka verilmelidir. Gençlerimiz özellikle kendi millî-islâmî sanatlarımız hakkında yeterli bilgiye, kültüre, birikime sahip olmalıdır. 26 Şubat 2002