Salı

 

5. Beşerî ve iktisadî coğrafya. Lise ve üniversite tahsili yapmış gençlerimizin bu sahada da yeterli bilgi ve kültüre sahip olmaları gerekir. Güney Kore, Taiwan, Singapur gibi doğu ve Asya ülkeleri niçin kalkınmışlar, zengin olmuşlardır? Avrupa’da yüzölçümü ve nüfus olarak bizden küçük ülkeler, meselâ İsviçre ve Finlandiya niçin dengeli, güçlü, sağlıklı, kendine yeten ülkelerdir. Akıllı milletler topraklarını, ormanlarını, göl ve nehirlerini, madenlerini, deniz sahillerini nasıl koruyor, nasıl kullanıyor, nasıl verimli hale getiriyor? Küçücük Hollanda sadece çiçekçilikten milyarlarca dolar nasıl kazanıyor? Biz niçin verimli topraklarımızı erozyonla suya, yele veriyor, ziyan ediyoruz? Halkımız yeteri kadar çalışkan mıdır? Niçin kendimize yetecek kadar buğday ve pirinç üretmiyoruz? Bizde çok lezzetli ve kokulu muz yetiştiği halde niçin Latin Amerika’dan muz ithal ediyoruz? Ülkemiz hayvancılığa çok müsait olmasına rağmen niçin dışarıdan et ithal etmek zorunda kalmışızdır?.. Her aydın Türkiyeli bu konularda sağlam bilgilere sahip olmalıdır.

6. Genç nesillere mutlaka siyaset ve hukuk kültürü kazandırılmalıdır. Bu devirde bilen bilmeyen herkes siyasetten bahsediyor ve konuşurken bir sürü lâf salatası üretiyor. Devlet nedir, rejim nedir? Devlet ile rejim ayrı şeylerdir. Hukuk devleti ne demektir? Hukukun üstünlüğü sistemi ne demektir? İngiliz hukuk sistemi ile Avrupa hukuk sistemi arasında ne gibi farklar vardır? Tabiî hukuk ne demektir? Evrensel insan hakları, hürriyetleri, haysiyetleri nelerdir? Pozitif hukuk sisteminin olumsuz tarafları nelerdir? Belli başlı güvenlikler nelerdir? Oligarşi ne demektir? Lâiklik ne demektir, Türkiye gerçekten lâik bir sisteme sahip midir, yoksa bizdeki sistem “Devlet dini” sistemi midir? Dünyada din ve devlet münasebetleri nasıldır? Bizde olduğu gibi ülkesinin ve halkının diniyle zıtlaşan kaç rejim vardır? Böyle rejimler yaşayabilir mi? Kaç çeşit demokrasi vardır? Demokrasi bir din midir, mutlak bir değer midir?.. Aydın vatandaş petrol mühendisi de olsa, veteriner de olsa, işletmeci de olsa siyaset ve hukuk genel kültürüne sahip olmalı; bu konuda birtakım safsata ve hurafelerden arınmış bulunmalıdır.

7. Sağlıkla, beslenmeyle, fıtrata uygun dengeli bir hayat sürmekle ilgili kültür. Bu konudaki kültürün her vatandaş için zarurî olduğunu söylemeye hacet bile yoktur. Türkiye halkı ve aydınları bu konuda maalesef çok cahildir. On milyonlarca halk hastadır. Doktor sayısı çoğaldıkça, hastahanelerdeki yatak sayısı arttıkça hasta sayısı daha fazla artmaktadır. Yabancı dev ilaç firmaları ülkemizi ve halkımızı pençelerine almış, sömürmektedir. Bu konuda çok çirkin rivayetler duyuluyor. Bazı firmalar çok ilaç tüketen doktorlara menfaat temin ediyormuş, hattâ onlara Nataşa bile veriyormuş!.. Peygamberimiz “Allah, ölümden başka her hastalığın ilacını, çaresini yaratmıştır” buyuruyor. Bu ilâhî ilaçların yüzde doksanı bitkiler dünyasındadır. Ülkemizde bitkilerle tabiî tedavi yasaklanmıştır. Şifalı bitkilerin karışımından bir terkip yapıp, üzerine meselâ “Soğuk algınlığına iyi gelir” diye yazıp piyasaya sürmek yasaktır. Böyle yapanlar mahkemeye verilir, hapis ve para cezasına çarptırılır, ilaçları da toplatılır. Halbuki bütün ileri ve medenî ülkelerde paralel tıplar serbesttir, şifalı bitkilerden ilaç yapıp satmaya (kurallarına uymak ve denetlenmek şartıyla) izin verilmiştir. Bizde halka yedirilen beyaz ekmekler uzun vadeli bir soykırıma yol açacak derecede kalitesizdir. İnsan sağlığı için en iyi ekmek, unu hiç elenmemiş ve içine kimyevî madde katılmamış tabiî ekmektir. Piyasa; boyalı, koruyucu maddeli, kimyalı bin çeşit gıda maddesi ile doludur. Sun’î gübre ile yetiştirilen, daha çabuk büyümeleri ve daha büyük olmaları için hormon verilen sebzeler ve meyveler Türk halkını çürütmekte, toplu bir kıyıma sebep olmaktadır. Sağlıklı yaşamak isteyen bir kimse nasıl yemeli, neleri yemeli, nelerden uzak durmalı; hastalanmamak için ne yapmalı, hastalandığı takdirde ne gibi ilaçlara, hangi tedavi sistemine müracaat etmeli gibi soruların cevapları genç nesillere öğretilmelidir.

8. Strateji dersleri. Strateji kelimesini herkes kullanıyor ama bu kavramın mânâsını hakkıyla bilen kaç kişi çıkar? Uzmanlara strateji konusunda çok faydalı, çok ciddî broşürler hazırlatılmalı ve genç nesillere bunlar okutulup öğretilmelidir. Bu gibi konularda saçma sapan, kafa karıştıran, öğretmek yerine şaşırtan ve sersemleten büyük kitaplar okumaktansa, özet halinde sağlam bilgiler verilmesi isabetli olur. Ancak her heveskâr bu konuda ders metni yazamaz. Uzmanını, ehlini bulup onlara yazdırıp okutmak gerekir.

9. Bilgi sahasında gençleri yetiştirmekle iş bitmez. Meselenin başka bir boyutu daha vardır ki, o da ahlâk ve karakter terbiyesidir. Eskiden ülkemizde aile ocağı, iş hayatı, mektep ve medreseler, asker ocağı, sokak, cami insanlara yüksek ahlâk ve sağlam karakter veren eğitim müesseseleriydi. İyi insan, iyi Müslüman, iyi vatandaş olmak için sadece bilgili, kültürlü, diplomalı olmak yetmez; ahlâklı, karakterli ve faziletli de olmak gerekir. Tanzimat’tan sonra kaldırılan lonca teşkilâtında İslâm’ın fütüvvet (yiğitlik) ahlâkı hakimdi. Fütüvvetin birinci maddesi, “Sana kötülük edene sen iyilik et”tir. Zamanımızda para tek değer haline gelmiş, putlaşmıştır. Ahlâkın, yüksek karakterin, faziletin, iyi ve güzel hasletlerin pabucu dama atılmıştır. Ahlâklı bir toplumda insan insanın meleğidir. Bu devirde ise insan insanın kurdu haline gelmiştir. Ticaret hayatı çok bozulmuştur. Hırsızlık, yalancılık, mafyacılık, kokuşma, talan, haram yeme yaygınlaşmıştır. İslâm ahlâkında, bir malı satarken (varsa) kusurunu söylemeden satmak haramdır, şimdi bu kurala riayet eden kaldı mı? Kusuru söylenmeden satılan mal ile ilgili satış muamelesi bâtıldır, alınan para da haram olur. Dini imanı para olan kimseler canavarlaşmıştır. Maalesef bir kısım Müslümanlar da çok bozulmuştur. Gençlere bütün bunlar anlatılmalı, öğretilmelidir.

10. Ülkemizin belini büken iki büyük kötülük vardır. Onların biri militan din düşmanlığıdır. Ötekisi ise din sömürüsü, mukaddesat bezirgânlığıdır. Bir takım alçak, şerefsiz, seviyesiz, pespâye adamlar ve zümreler dine hizmet perdesi ardında din sömürüsü, din istihdamı, din istismarı yaparak büyük paralar kazanmaktadır. Gençlere bunlar anlatılmalı, böyle alçaklıklardan uzak kalmaları için gereken şuur ve ahlâk aşılanmalıdır. Şuurlu ve ahlâklı bir Müslüman genç, din sömürüsünün, karı satmaktan daha alçakça, daha şen’i bir kazanç yolu olduğunu bilmeye mecburdur.

11. Nefs terbiyesi. İslâm ahlâkçıları ve mutasavvıfları nefs derecelerini yediye ayırmışlardır. En aşağı derece nefs-i emmâredir, en yukarı derece ise nefs-i kâmiledir. Emmâre derecesi kâfirlerin derecesidir. İnsanın en büyük düşmanı kendi nefs-i emmâresidir. Emmâre, kötülükle çok emr eden mânâsına gelir. Nefsini terbiye etmek, dizginlemek, emmâreden levvâmeye, ondan daha üst derecelere çıkmak sadece kitap okumakla olmaz. Mutlaka bir mâneviyat mualliminden, bir mürşidden ders almak, onun terbiyesi altına girmek gerekir. Devrimizde nefs-i emmâreler kudurmuş, canavarlaşmıştır. Bir takım kurtlar, çoban kepeneğine bürünmüşler ve sürüyü tarumar etmektedir. Müslümanları, bilhassa gençliği mâneviyat, ahlâk, karakter sahasında yetiştirecek müesseseler, mektepler yıkılmıştır. Neredeyse ahlâklı, faziletli, iffetli olmak suç ve aptallık haline gelmiştir. Edebiyat, tarih, coğrafya hocası bulup, onlara ders verdirtmek mümkündür ama nefs terbiyesi dersleri verecek mürşid bulmak âdeta imkansızdır. Bu konuda ehil, icazetli, izinli olmayanların verecekleri derslerden fayda gelmez. Allah’tan ümit kesilmeyeceği için, nefs terbiyesi, ahlâk ve karakter derslerinin nasıl verilebileceği hususunda kafa yormak, çare ve çözüm aramak gerekir.27 Şubat 2002