Paranoyak Ben miyim, Siz misiniz?
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 03 Ocak 2019
Cumartesi
On sene önce “Sevr hortlatılıyor… Türkiye parçalanmak isteniyor. Durum çok vahimdir…” diye feryat ettiğim zaman bize deli, paranoyak diyorlardı. Şimdi böyle diyenler bizden daha çok feryat ediyor. Geleceği görebilmek için geçmişi bilmek gerekir. İyi bilmek…
. Batının bu önemli başkentini almamıza ramak kalmıştı, alamadık, üstelik bozguna uğradık. O tarihten bu yana 324 yıl geçmiş. Gerileye gerileye, yenile yenile, bozula bozula bugünkü hudutlarımız içine sıkışıp kaldık. Ne kadar küçük bir Türkiye… Edirne’de bitiyor, İskenderun’da bitiyor.
Beni emperyalist olmakla suçlamasın kimse, İsrail’e ve Siyonizm’e karşı olan Yahudi yazar Israel Shamir.
başlıklı nefis yazısında dünyanın hele
Bu yazıyı Israel Shamir internet sitesinin Türkçe bölümünden okuyabilirsiniz.
Edirne ile Kars, Sinop’la İskenderun arasında sıkışıp kalmak bir şey değil, kendi öz vatanımızda kimliğimizi, kültürümüzü, benliğimizi yitirdik. (ilgili yazıyı da okuyunuz. REB)
Türkiye bir yandan korkunç siyasî, kültürel, sosyal, iktisadî krizler içinde bocalıyor; bir yandan da büyük hamleler yapıyor. Bütün baltalanmalara, sabotajlara ve hıyanetlere rağmen
Böyle giderse inşallah birinci olacaktır.
Aman yeşil sermaye… Aman Anadolu kalkınmasın… Aman Müslümanlar ve Türkler güçlenmesin ve yücelmesin diye çırpınanların engellemeleri, kösteklemeleri, sabotajları Müslüman Anadolu’yu durduramıyor. Karşıtlarımız, şu mâhut iki kimlikliler, Türkiye’yi sevmiyorlar mı, onlar vatansever değil mi? Sevmediklerini kim söylemiş… Onlar da seviyorlar Türkiye’yi. Lakin bizim gibi sevmiyorlar, hani büyük bir çiftlik sahibi, çiftliğindeki inekleri, koyunları, kazları; çiftliğinin arazisini, bağlarını, bahçelerini, tesislerini, binalarını sever ya, onlar da öyle seviyor. Yemin etseler başları ağrımaz.
Bizim sevgimiz başkadır. Biz “Hubbü’l vatan minel iman”
(Vatan sevgisi imandandır) diyerek seviyoruz. Onların çoğunun kaçabilecekleri, gidebilecekleri İsrailleri var, Avrupa ülkeleri var, Amerika var. Bizim gidecek başka yerimiz yok, Türk’üz ama bu kadar Türk’ü hiçbir öteki Türk ülkesi göçmen olarak kabul etmez. Bizim için bu vatana sahip olmak bir ölüm-kalım meselesidir.
Bütün ufuklarımızda kara bulutlar dolaşıyor. İsrail ve Amerika’nın geliştirdiği
bugünkü haliyle büyük ve bütün Türkiye’ye yer yoktur.
kurulacak.
Batı’da kalan nispeten gelişmiş Türkiye parçasını Sabataycıların idaresinde bir AB üyesi yapabilirler. Bazılarının yine gayret damarları kabaracak, beni paranoyaklıkla suçlayacaklardır. Ne yazdığımı çok iyi biliyorum. Bendeniz ömrümü televizyon seyretmekle, maç dedikoduları yapmakla, havaî işlerle, fasa fiso konularla harcayan bir vatandaş değilim. Tarih okumayı severim, tarih bir aynadır, onda günümüzü ve geleceğimizi görebilirsiniz.
Benim televizyonum yok, geçen sene bir eğlence programında ekranda şöyle bir şey görülmüş: Renkler, ışıklar, çizgiler, sesler, her şey çılgınca… Birden baş sunucu figüranlardan bir delikanlının arkasına geçmiş ve yıldırım hızıyla pantolonunu aşağıya indirmiş. Aaa! Adam iç çamaşırı giymiyormuş. Milyonlarca seyirci avret yerlerini görmüş. Beş altı yaşındaki çocuktan tutun, seksen yaşındaki ninelere ve dedelere kadar… Aman ne eğlence, ne eğlence, ne seyran, ne seyran… Türkiye batıyormuş, nemize gerek… Ne eğlendik, ne eğlendik… Sevr’i hortlatmak mı istiyorlar, kardeşim sen manyak mısın, paranoyak mı?.. Ha ha ha… He he he… Hi hi hi… Kâh, kâh, kâh…
Şehzâdebaşı’nda Direklerarası, kantocu Şamram ve Peruz… Komik-i şehir Kel Hasan… Daha sahneye çıkar çıkmaz salon kahkahadan kırılırmış…
O tarihlerde hoparlör falan yok, gecenin yarısında fenerlerin ışığında gür ve harika sesli muganni gazel okuduğu vakit Boğaz’ın iki tarafı inler, korulardaki bülbüller susarmış.
Osmanlı ordusu üç yerde Balkan ordularına yenilmiş,
Bulgarlar Çatalca’ya kadar ilerlemiş…
Milyonlarca Müslüman kırılmış, kutsal Kur’ânlar yerlere atılmış, hâmile kadınların karınları süngülerle yarılmış, bebekleri çıkartılmış. Kaçabilenler perişan bir şekilde İstanbul’a gelmişler, cami avluları, medreseler, viraneler mülteci dolmuş… Kolera salgını ordumuza büyük bir darbe indirmiş, askerlerimiz yığın yığın ölmüş. Bereket versin ki, galip Balkan devletleri kendi aralarında ihtilâfa düşmüşler de biz bu esnada Edirne’yi geri alabilmişiz. Lakin o koca Rumeli-i şâhâne elimizden ebediyen gitmiş.
Mankenler, türkücüler, futbolcular, on üç yaşında hâmile kalan fingirdek kızlar, on beş yaşında öğretmenini bıçaklayan öğrenciler, saygın hırsızlar, yüksek fâhişeler, siyaset hayatına züğürt ve çulsuz başlayıp yirmi senede dolar milyarderi olanlar, yalan rotatiflerini çevirenler… Sevr’in hortlaması, Türkiye’nin korkunç ihanetlere uğraması, parçalanma tehlikesiyle karşı karşıya bulunması onların umurunda mı? Rahatlarını bozanlara, ikbal ve rantlarına gölge düşürenlere deli derler, manyak derler, paranoyak derler. 04 Mart 2007